- 407 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Geçmişin Silinmeyen İzleri -1 -
Yaşlarının ne önemi var. Hayatımda olan en çok sevdiklerimi kaybettiğimden midir nedir bilemiyorum ama adı üstünde ’’ Son Bahar ’’ hüznün, ayrılığın ve özlemin bir biri ardına yüreğimin göz perdelerinde gösterime girdiğinde ...Teker teker kaybetmeye başladığımda anladım!. İlk önce güzel insanlar gidiyor. Günahlara bulanmadan..
Yine Mahalle camisinden İdris hocanın sela vermesiyle öğreniyoruz? Mahalle sakinlerinden birisi yine hakkın yoluna ’’ Son baharda’’ son yolculuğuna çıktığını. Bu gün günlerden Cuma ve sevilen mahalle sakinlerinden Nazım amcanın ismi yankılanmıştı Cami hoperlöründen. Karşı komşumuzdu yaşlı tonton bir çift mahallenin sevgilileri... Biraz aksi olmasına rağmen konuşmasıyla şakalarıyla tam bir beyefendiydi. Nazım amcanın ne kravatı boynundan eksik olurdu, ne de ’ Selamı ’ bir adım önde giderdi. Mahalleli yarış yapardı sanki.Yaşlısı genci. Kadınlar yemek bulaşık ev temizliği, erkekleri ise haftada bir kurulan semt pazarından file getirme telaşı görülmeye değerdi. Kimse rahatsızlık duymaz saygıda kusur etmezdi. Mutlu olmak için sebep aramıyorduk hayatımızda muhakkak mutlu olacak bir şeyler oluyordu. Bazen bir tavla partisinde mutlu olurduk bazen de bir anının içinden kendimize pay çıkartır yine mutlu olurduk.
Kapı önüne konulan sandalyelere masalarda eklenince biri ikişer toplanmaya başlayınca kalabalık artmaya başladı. Öğlen namazından sonra defin görevini bitirdiğimizde dönüş yolculuğu başlamıştı. Evin önüne geldiğimizde gözlerim kapının önüne konulan ’ bir çift ayakkabıya ’ takılınca anladım ki artık Nazım amca bundan sonra aramızda olmayacaktı. İkinci kattaki caddeye bakan evin balkonuna çıktığımızda dualar eşliğinde yad ettik. Geleni gideni bol olmuştu akşam namazından sonra Tebarekesi için toplanmaya başladığımızda aman aman büyük olmayan iki oda bir salon ev dar gelmişti misafirlere. Dualar okunurken duvarda asılı duran iki resim çerçevesine gözlerim takılmıştı. İki evlilik resmiydi gençtiler ama hiç görmemiştim bu mahallede. Zaten Nazım amcaların gelmesi de on beş sene ya vardı ya yoktu. Başımı önüme eğdiğim de kafamda ki sorulara cevap bulmam kolay olmayacaktı bunu fark eden Sevda teyze ile göz göze geldik ..
_Gelmediler. Gelemediler ( a ) benim güzel oğlum demesi kulaklarımda yankılanmıştı. Kendime geldiğimde ne söyleyeceğimi bilememiştim?
-Hayırlısı diyebildim. Nedenini bilemediğimden belkide susmam gerektiğini o anın müsait olmadığını düşünmemden kaynaklanmıştı. Gecenin ilerlemiş saatinde iznini isteyerek kalkmaya başladık bu gece muhakkak bir kişinin kalması gerekiyordu ve mahallemizin yaşlılarından Hanife teyze kalacaktı... Birer ikişer kapı önünde vedalaşarak ayrıldık... Eve geldiğimde uyku gözlerime girmiyordu sabahı sabah yapmıştım... Sorular zihnim le alay ediyordu sanki.
İş güç derken akşam okunacak Tebareke için toplanmaya başladık. Dedim ya sevilen insanın hatırlayanı da duası da bol oluyor. O akşam ilk akşamdan daha kalabalık olmuştuk o iki oda yetmediği için salonu açalım dediğimde. Ortalıkta soğuk bir rüzgar esmişti. Sevda anne solunu kilitlemiş açılmıyordu. İki küçük odada üst üste yedi günü tamamladık gelenlerle gidenlerle duası bol olmuştu ama benim kafam hala karışıktı hala sorularla uğraşıyordu. Duvardaki asılı duran iki evlilik resminden sonra bir de kapalı salon meselesi çıkmıştı ortaya.
Peki salon neden kilitliydi ?
YORUMLAR
yüreğinize, kaleminize sağlık Mesut hocam.
arayı fazla açmayınız.
yalın bir anlatımla bize de yaşattınız o atmosferi.
selam ve saygılarımla...