- 851 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
SEYYAR SATICILIĞA UZANAN HAYATLAR
Kimilerinin acıdığı, kimilerinin horladığı, kimilerinin de vergi vermediği için kızdığı acayip bir iştir seyyar satıcılık. Yükte hafif pahada ağır malzemeler satanlar olduğu gibi çok ucuz eşyaları satanları da vardır bu işi yapan kesimin. Saat satan zencilerden tutunda ayna tarak satanına kadar nicelerinden bahsetmek mümkün. Bu işle uğraşanların iki yakasının bir araya gelmediğini gözlemlemişimdir çoğunlukla. Yine de bu işe başlayanlar her nedense kolay kolay vazgeçemezler.
Hiç aklı yormadan gerçek anlamda bu işi meslek olarak ele alabiliriz. Ancak metaforlar üzerinden değerlendirme düşüncesi aklıma yatmıyor değil…İşin farklı bir tarafından tutup seyyar satıcılığı insan davranışlarına endekslememizde mümkün. İroni ve mecazın gücüyle ortaya çok daha farklı bir yazı çıkarmakta var bu işin sonunda. Haydi, bakalım hayırlısı. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.
Dünyanın hem kendi etrafında dönüşü hem güneşin etrafında dönüşünün yanında yine güneş sistemiyle beraber belli bir yere doğru hareket ettiği bir gerçek. Bu yönüyle dünyanın kendisi en başta seyyardır. Durdurun dünyayı inecek var komikliği bir tarafa dünyanın ne ölüsünü ne dirisini bırakıp yoluna devam etmediği çok açık. Bu büyük uzay gemisinde hep beraber yol alıyoruz. Hepimiz seyyarız hepimiz seyyar satıcıyız diye bağlayıvereyim bu yazıyı bitsin gitsin. Yok yok o kadar kolay kurtulamazsınız benden . Neyse isteyen burada bırakabilir bu yazıyı desem de biz zahmet okuyuverin. Olanda hayır vardır diyerek devam edelim buradan.
Dünyada seyyar satıcılıktan daha yaygın bir meslek var mı bilmiyorum. Türkiye’de çalışan nüfusun neredeyse beşte biri bu işi yapıyor desem abartmış olmam. Diğer ülkelerden ziyade ülkemizdeki duruma baksak daha yerinde bir iş yapmış olacağız düşüncesindeyim.
Meslek diyorum ama çokları seyyar satıcılığı iş olarak bile görmez. Mesleklerle ilgili bir sınıflama yapacak olursak bu işi serbest meslek kategorisine koyabiliriz pekâlâ.
Seyyar satıcılara trafiğin en yoğun olduğu yerlerde ve en sıkışık zamanlarda denk geliriz çoğunlukla… İstanbul Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde rastlayabiliriz mesela seyyar satıcılara. Ortalama bir buçuk saatini yolda geçiren İstanbullular için trafik tam bir çile… Hemen hemen on beş milyonluk bu dev metropolde seyyar satıcılığı üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir husus olarak değerlendiriyorum.
.El Cezire televizyonunun İstanbul Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ndeki seyyar satıcıları konu alarak hazırladığı belgesel gerçekten kayda değer. İstanbul gibi her yönüyle keşmekeşin hat safhada olduğu bir şehirde seyyar satıcılar bu kalabalığın olmazsa olmazı konumundalar artık. Trafik çölünde ilerlemeye çalışan sürücüler için kimi zaman vaha gibidir bu işi yapanlar. Trafikte çok susadığım bir anda su satan seyyar satıcı serabı gören biri olarak söylüyorum bunları.
Şehirleşmenin ve kalabalığın doğal sonucu olarak ortaya çıkan trafik sorunu nicelerine iş kapısı olmuştur. Seyyar satıcılarda olduğu gibi… O kadar çok çeşitlilik gösterir ki bu işi yapanlar; satılan ürün çeşitliliğinden tutun verilen hizmet türüne kadar oldukça kabarık bir liste çıkar karşımıza…Trende, otobüste, sokakta hatta bazen kendi evimizin önünde bile denk geliriz bu işle uğraşanlara. Bugün Ankara,İzmir, Bursa ve özelikle İstanbul gibi büyük şehirlerde seyyar satıcılar geçimlerini trafiğin azizliğine borçludur. Kimine çile kimine ekmek kapısı olan trafik seyyar satıcıları hayata bağlayan can simidi görevini üslenmiştir artık. Yüksek blokların arasına sıkışmış hayat mücadelesi veren bu insanlar için olmazsa olmaz bir meslektir diyebiliriz seyyar satıcılık işine.
Mahalle aralarında çoklarımızın ne olduğunu bilmediği overlokçu, eskici, sütçü, üzümcü, kavuncu,sebzeci,balıkçı gibi genellikle sattıkları malzemeyle anılan bu insanlara rastlamayan pek azdır.Her işte olduğu gibi bu işte ihtiyaçlardan doğmuştur.
Vaktiyle turşucu, ciğerci, salepçi, şerbetçilerde vardı bu sektörde. Şıracının şahidi bozacı diye dilimize yerleşmiş ve deyimleşip sonsuza taşınmıştır niceleri. Bayramlarda horoz şekerleri, pamuk şekerleri satanlar, simitçiler, limonatacılar, dondurmacılar ve tatlıcılar liste uzarda uzar. Kimbilir daha önceleri neler neler satılmıştır yeryüzünde, bu gezen esnaf taifesince.
Miting meydanları, maç öncesi ve sonrası statların etrafı v.s seyyar satıcılarla doludur. Tam anlamını karşılamasa kuva-i seyyare denen ve Kurtuluş Savaşı yıllarından hatırladığımız birlikler gibi organize hareket edebilirler yerine göre.Bu sadece benzetme yoksa vatan uğruna bayrak uğruna mücadele eden aziz şehitlerimizin ruhunu incitmek değil elbette niyetim. Onların bu tutumları kendilerine bu işi engel olmaya çalışanlara göre değişir tabii ki... Çoğunun mafyayla hırsızlarla bir şekilde yolları kesişir.En çok zabıtalardan muzdariplerdir yine de.
Milli ve dini bayramların olduğu günlerdir en çok iş yaptıkları seyyar satıcıların. ”Fırıldak bayramda satılır” sırrıyla hareket eden neyin nerede ne zaman ne şekilde satılacağı çok iyi gören satıcılar için bu tür fırsatlar bol kazanç demektir esasında…Milli Piyango biletleri de daha çok sokaklarda satılır.Sağa sola stant açan büyük şirketlerde öyle veya böyle seyyar satıcılığa soyunmuş oluyor bir şekilde.
Açlık orucu veya ölüm orucu tutanların izleyen mutlaka meraklı birileri olur. “Neşeli Günler” filminden bir sahne geldi aklıma. Adile Naşit ve Münir Özkul’un çocukları rolündeki sanatçıların etrafında toplanan kalabalıkla beraber seyyar satıcıların köftecisinden çaycısına nasıl konuçlandıkları hepimizin malumudur.
Seyyar satıcılarla ilgili kendi tarihçemden hatırladığım en eski detay köyde yumurtaya karşılık keçiboynuzu kuru üzüm leblebi vs ile takas yapan çerçicilerdir. Eşek at yahut katırla köy köy gezen çerçiciler bizim için nimetti işin doğrusu. Annelerimiz onlardan incik boncuk alır çeşit çeşit işlemeler yapardı. Babalarımız en çok tütün alırdı onlardan… Zaman değişti çerçiciler gitti. Onların yerini sokak satıcıları aldı. Köylerde panelvan tipi araçlarla satışa devam ediyor hala çokları. Belki hala çerçicilik yapanlarda vardır köylerde bilemiyorum.
Geçenlerde amcam denk gelmiş eski bir çerçiciye. Çocukça bir sevinç kapladı içimi. Onlardan aldığım kuru üzüm leblebi ve keçiboynuzunun tadı bir başkaydı. Ya ağzımın tadı kaçtı yahut eski tadı yok artık hiçbir şeyin bilemiyorum. Ağlamaklı oldum birden. Özlem dedikleri duygunun bir parçası da bu belki…
Türk filmlerine de konu olan seyyar satıcılar istesek de istemesek de hayatın bir gerçeğidir artık. Çiçekçisi, yara bandı satanı, kağıt mendil satanı, tartıyla iş yapanı saymakla bitiremeyeceğimiz bir sürü farklı örneği bulabiliriz kendi sinema sektörümüzde bile. Rahmetli Barış Manço aklıma geldi birden…”Domates, biber, patlıcan…” diye şarkı bile yazmıştı seyyar satıları anlatan…
Sanırım Türk sinemasının en komik repliklerinden biri olarak hafızalara kazınmıştır Şener Şen’in tekrar aklıma gelen “Neşeli Günler” filminin kahvehane sahnesinde seyyar satıcı olarak karşımıza çıktığı o fevkalade güzel canlandırmayı gözümüzün önüne getirelim. Sanatçının jilet satışı yaparken ortaya koyduğu sahne performansı çok iyiydi. Yahut rahmetli Kemal Sunalın İzmit’te pişmaniyeci rolü…
Canlı olarak limon sıkacağı, patates soyacağını adeta sahne almış aktör edasıyla satanlarına denk gelmişliğim çok… Hani bir teklif alsalar kesin becerirler oyunculuğu. Bazıları izlenme rekorları kırıyor zaten sosyal medyada. Gerek dizdikleri maniler, kafiyeli yakıştırmalar gerekse kendilerine has üslupla… İnsanlara ihtiyaçları olmasa dahi satış yapabilirler böyleleri.
Seyyar satıcıların basit bir limon sıkacağı veya patates soyacağını yüzyılın icadıymış gibi takdim edip etraflarına insanları toplama becerileri kayda değer bir durum. Gerçi iş makinesini bile saatlerce izleyebilen bir milletin mensubu olarak normal karşılamak lazım seyyar satıcıların seyirlik hale gelmesi durumunu. Aslında seyyar satıcıların bu satış taktiğini kullanarak iş yapmalarına çok kızarım. Neden böylesi yetenekli insanlar, sokaklarda heder olsun ki.
Endonezya’dan ithal yay ve ok takımıyla müşteri avlayanlarından tutunda kapı kapı gezip nazar boncuğu dağıtanlarına kadar gün geçtikçe sayıları ve çeşitleri artan bu kesim artık hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini almıştır. Hele bazıları var ki “Tam teşekküllü Cevat Kelle” kılıklı ne ararsan var üzerinde. Bitpazarının ayaklı versiyonu gibidir bu acayip tipler…
Çoğunlukla erkektir seyyar satıcılar. Bayanlar belli yerlerde durup çiçek, nazarlık, el emeği göz nuru malzemelerin satışını yaparlar. Altın günü yapan bayanların toplantılarında da görürüz seyyar satıcı benzeri iş yapanları. Öyle çeşitlidir ki böyle satıcılar sokakta gezenlerden farkları tanıdıklarla iş yapıyor olmalarıdır daha çok...
Ev ev gezmeleri, genellikle ikinci bir iş olarak bu işlerle uğraşmaları başka bir farkıdır seyyar satıcılardan. Bakalım daha neler göreceğiz yaşadıkça. Büyük kozmetik şirketlerin ürünlerini her ay yenilenen kataloglarla satanları da ayrı değerlendirmek lazım. Tanıdık bildiklerle iş yapanlar sınıfına koyabileceğimiz bu tip satıcılarla da normalleşmiştir sosyal hayatta...
Bir zaman çok yakın akrabalarımda bu işleri yapmıştı. Sağlık ürünleri, organik besinler, ev yapımı yiyecek giyecek malzeme satanlar v.s onları da eklersek kapsamı oldukça geniş tutmuş oluruz sanırım. İnsanlar bir şekilde bu bilinçsiz oluşan organizasyonun içinde oluveriyor bazen de.
Kendime aldığım bir ürünü aynısından bana da al muhabbetiyle yahut arkadaş akraba ve eş dost tarafından direk el konularak seyyar satıcı pozisyonuna düşmekte var bu işin içinde.
Dini satışlarına alet edenlerde az değildir hani.Ellerindeki malı satabilmek için Allah’ı kitabı şahit tutanlar, ekmek Kur’an çarpsın gibi yemin edenler, ellerinde Yasin Kitabı diye tabir edilen belli başlı surelerin bulunduğu kitapları satanlar,yahut kendi cemaatinin tarikatının kitap dergi v.s gibi yayınlarını satanlarda farklı bir seyyar satıcı sınıfındadır esasında.
Pazarcıları yani zabıta kontrolünde satış yapanları apayrı bir kategoride değerlendirmek gerektiğini hatırlatarak bir başka mevzu için kısa kesiyorum pazarcı esnafıyla ilgili mevzuları.
Satışlarına arkadaşlığı komşuluğu tanışlığı alet edip insanları illa kendilerinden alışveriş yapılmasını isteyenlerde az değildir. Babamın Rizeli komşusundan utanma belası aldığı çaylar gibi. Alan razı satan razı olduktan sonra hiçbir sorun teşkil etmez böylesi alışverişler. Yinede satıcıya düşen malın alınması yönünde baskı yapmamaktır. Alıcıya düşense illa kırmama adına istemeye istemeye alışveriş yapmamaktır diye düşünüyorum.
Kendime bir şey alıp üzerinde konuştuğum vakit gelen talepler doğrultusunda satıcıyla alıcıyı buluşturduğum durumlar olmuyor değil. Bazen de alınan ürünün ulaşım işini yapmak zorunda kalabiliyorum. Bu durum birazda çalıştığım yerin şartlarıyla alakalı. Böylelikle bende bir nevi seyyar satıcı olmuş oluyorum.Bir ara çok hoşuma gitmişti bu durum. Hatta bende mi yapsam diye düşünmedim değil bu işleri.
Lise yıllarına kadar seyyar satıcılığın birçok dalında ufak tefek işler yaptım. Ticari bir faaliyetten ziyade günü kurtarmaktı bizimkisi. Harçlık almak zorumuza giderdi anne babamızdan. Kendi paramızı kazanmak pek zevkliydi bizim için.Pazarda el arabasıyla yük taşıdığım günler geldi aklıma.Yine pazarda patates satmıştım malı bağırarak satmanın serbest olduğu günlerde.Limonata gazoz v.s az satmadım kalabalık yerlerde.Üstelik henüz ortaokula gitmiyordum bile.
Okumam için teşvik eden eniştemin “Sırtımdaki ceketi satarım” gerekirse muhabbeti hala kulaklarımda. Şükür ceketini satmak zorunda kalmadı teyzemin eşi.
İşini kaybetme riski taşıyan işten atılan yahut işten atılma veya işinden ayrılma durumunda olanların gerekirse pazarda limon satarım yine ekmeğimi kazanırım gibi ifadeler kullanması bir şekilde bizim bu işlere meyilli oluşumuzun göstergesidir adeta… Böyleleri için seyyar düşlerden uyanıp gerçekten iş yapmak nasip olur inşallah.
Kınayanın kınadığı şey başına gelmeden canı çıkmazmış derler. Bu yüzden kimseyi hiçbir konuda kınamamak gerekir. Yoksa bir gün bizde kınadığımız seyyar satıcılar gibi iş yapıyor olarak bulabiliriz kendimizi. Elbette sözüm herkese değil.
Neredeyse unutulmaya yüz tutmuş elekçiler vardı eskiden. Anadolu’da Çingeneler için kullanılan bir tabirdir elekçi daha çok. Bu elekçiler zamanla bohçacılık dediğimiz daha çok kadınlara hitap eden tül perde giysi işlerini de yürütmeye başladılar.”Bohçacı geldi Hanım!” diye çığıran tipler yok mu işte onlardan bahsediyorum.
Rahmetli Kemal Sunal’ın Halit Akçetepe ile birlikte canlandırdığı iki bohçacı karakteri aklıma geldi birden. Bugünlerde motorlu küçük taşıtlarla, tekerlekli büyük tablalı elle iterek götürülen araçlarla gezenlerle mevcut seyyar satıcıların.Elekçisi bohçacısı da pek kalmadı artık.
Sokak satıcılarının hepside iyi şeyler satmaz. Torbacısı, hapçısı, otçusu v.s diye anılan ve özellikle gençliği zehirleyenlerine ne demeli. Rabbim çoluğumuzu çocuğumuzu kısaca cümlemizi şerlerinden muhafaza buyursun böylesi zararlı tiplerin.
Ankara’da “Satılık Kurban” tabelası ile trafiğin yoğun olduğu yerlerde esasında adaklık kurban işi yapan bir nevi seyyar satıcıları ilk gördüğümde çok şaşırmıştım. Hatta bir keresinde onları tamamen yanlış anlayan bir teyzenin konuşmasına şahit bile olmuştum üstelik…Teyze bu işi yapanlara yaptıkları işten utanç duymaları gerektiğini söyleyerek onları çok yanlış bir şekilde değerlendirmişti. İşin doğrusu bende ilk gördüğümde ellerinde pankartla neyi protesto ediyorlar diye düşünmedim değil. Teyzenin ahlak dışılık itham ettiği eleman epeyce söylenmişti yanımda. Gerçi teyzeyi haklı çıkaran ve maalesef en çok kadınlar üzerinden yapılan gayri ahlaki faaliyetler yok değil. Büyük şehirlerde normal görülmeye başladı desem yanılmış olmam sanırım bu durum. Bu apayrı bir mevzu olarak burada kalsın istiyorum.
Neredeyse her gün seyyar satıcılardan birine denk gelir seyrekte olsa alışveriş yaptığım olur.Seyyar satıcılara karşı olanların bir kısmı da alışveriş yaparlar zaman zaman onlardan.
Seyyar satıcıyken zabıta olanı duyduğum gibi mesai bitiminde seyyar satıcılık yapan zabıta örneğini de duydum sosyal medyadan. Böylesi yaman ve derin ironi bizim nev-i şahsına münhasır insanlarımızdan zuhur edebilir ancak. Belki ajan gibi hareket ediyor olabilir seyyar satıcı görünümlü zabıta…Ajanların sokakta en çok büründüğü kamuflaj olarak kullandığı tipler değil midir seyyar satıcılık.Buradan kıyasla zabıtamızı temizi çıkarmış olalım.
Belki bu yazdıklarım için okuyan iş yeri sahipleri kızacaktır bana. Haklıdır bir yönüyle esnafımız.V ergisini ödeyen, işçi çalıştıran,kira ödeyen esnafa hak vermemek hak adına haksızlık olur elbette. Lakin yine bu esnafların bazıları dükkânına gelip çorap, bıçak, pantolon, eşofman takımı v.b ürünleri pazarlayan seyyar satıcılardan nice sıkı pazarlıkla alışveriş yapıverir.
Ucuz ve kalitenin bir arada olamayacağı mantığını delmeye çalışan arkadaşlara diyecek sözüm yok. Kendisiyle çok sık çelişen esnafını da hoş görmek lazım bir yerde. Sakın sakın işini dört dörtlük yapan, vergi kaçırmayan guruptan olan kardeşlerim üzerine alınmasınlar bu yazdıklarımı. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”sözünün kılavuzluğunda bu bahsi de burada noktalamak niyetindeyim.
Seyyar satıcılığın ihtiyaçtan doğduğu gerçeğini dile getirmiştim sanırım. İnsan rağbet ettiği sürece bu çoklu mesleğin kendisine daha farklı yerler edineceği hususu da bir gerçek.
Bugün sanal alemde özellikle oyunlarda birbirine gerek bitcoin denilen sanal parayla gerekse gerçek parayla satış yapanları nereye koyacağız bilemiyorum. Sonuçta satış var ortada vergi yok v.s üstelikte mobil bir alışveriş mantığı. E-ticaret olayı farklı bir şey bunu biliyorum ama pekala bu işler cepten, PC üzerinden de yapılıyor bir şekilde.
Esnafı gezen çaycıda kısmen seyyar satıcı modandadır hareket halinde olması yönüyle.Yahut korsan taksi çalıştıranlarda hem gezip hem de hizmet satıyorlar sonuçta.
Ortalıkta ne kadar çok bukalemun karakterli tip olduğuna hepimiz şahidiz. Seyyar satıcıların belli bir standardı olmadığı bizi anında satışa getirebilecek balçık karakterlilerinde var olduğu gerçeğini hatırlamamız açısından acayip bir benzerlik taşır. Burada bu farklı konuya kısmen temas edip geçmek niyetindeyim. İşin mecaz yönünü de ele almış olalım diye sırf bu yazdıklarım. Gerçek anlamda ele aldığımız seyyar satıcılıkla ilgili düşüncelerimiz bizi mecazdan ve ironiden çok fazla uzak tutamadığından dolayıdır bu bahis.
Caka satanlar var birde. Üstelikte bu işi hem seyyar hem de ücretsiz yapıyor bunlardan bazıları. Başkasından duyduğunu başkasına satanlarda var ayrıca. Anında satan, bizi ayakta uyutan karda yürüyüp izini belli etmeyen, bukalemun dokulu haşere, sürüngen ve habis ne varsa kendinde barındıran satıcı tiplerse yılandan çıyandan daha tehlikelidir biline.
Şerlilerin şerlerinden Mevtamıza sığınırız hiç şüphesiz. İnsanların samimiyetine güvenmememiz gerektiği bir gerçek. Daha doğrusu çok iyi tanımadan kimseye itimat etmememiz gerektiğini anladığımız vakit maalesef iş işten çoktan geçmiş olabiliyor. Bu tip satıcılar zaten mevzuumuz dışında olduğu için bu konudan süratle ayrılıyorum esas konumuz olan seyyar satıcı hususuna tekrar dönmek istiyorum. Ancak sırtından vurulup “Sende mi Bürütüs !” deme bahtsızlığına düştüğümüzde aldığımız darbenin hiç beklemediğimiz yerden geldiği kesindir hatırlatmak isterim. Mecazi olarak düşünürsek en şerli seyyar satıcılarda bunlardır zaten. Menfaatleri bittiği anda çark eden güruhu kastediyorum doğrusu. Şimdi ayrılık zamanı bu farklı konudan…
Son olarak deyip misafiri uğurlarken yapılan kapı arası muhabbet icabı şunu söylemek isterim. İşporta, işportacı kelimelerini kullanmadım bu yazıda. Sizde bu son paragrafı yok sayarsanız kullanmamış sayılırım. Aslında hiçbir amaç gütmeden özelliklede yapmadığım bu kelimeleri kullanmama işini es geçebilirsiniz.
Bir üst paragrafı yok sayanlar sırf satışa gelmediklerini bilsinler diye ekliyorum bu en son olmasını umduğum paragrafı... Bu paragrafta yazıyı okumadan direk son paragrafa bakan arkadaşlar için hazırladığım özettir. “Elimdeki mal birinci sınıf hatta prototiptir abi. İlk siz kullanacaksınız. Sizi herkese sevimli gösterecek bir hacet bu. Yüzyılın icadı gel vatandaş gel bu eşsiz özelliklere sahip mala gel. Bugün alana ne verirsen elinle oda gider seninle üzerinden satışa sunulmuştur. Gel vatandaş gel batan geminin değil düşen uzay gemisinin malları bunlar… “
Murat CANBOLAT
YORUMLAR
muratcanbolat
Seyyar satıcılık yapmış biri olarak çok beğendim yazınızı. Sanki siz de seyyar satıcılığın içinden geliyormuş hissi veriyorunuz, yoksa böyle muhteşem bir yazı kolay kolay çıkmazdı diye düşünüyorum.
Bence hayatı anlamanın birinci basamağı seyyar satıcılık. Başarılı olmak için çıraklık devresi gibi bir ön hazırlık, seyyarcılık. Bir de seyyar satıcılara kulak vermek lazım. Nasıl bir dünyanın içinde çırpınıyorlar. Bu işin mafyası, çakalı, her türlü raconun kesildiği ortamı var.
Tebrikler.
Selamlar.
Ben de seyyar satıcılığı yapmış biri olarak çok beğendim, yazınızı. Bence seyyar satıcılık, ülkenin ekonomisi, gelirin eşit dağıtılıp dağıtılmadığı v.s. gibi nedenlerden dolayı ortaya çokan bir olgu diye düşünmekteyim.
Seyyar satıcılığı, hayat kavgasında farklı bir pencere açtığı için meşakkatlı olduğu kadar da oldukça zevkli diye düşünmekteyim.
Selamlar.