- 556 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AKMAYAN GÖZYAŞLARI MİDEYİ DELER GEÇER
AKMAYAN GÖZYAŞLARI MİDEYİ DELER GEÇER
Hepimizin eski Ramazan günlerine özelliklede gece sahur yaptığımız yarı uyur uyanık hallerimize özlemlerimiz vardır.
Annemizin yahut aile büyüklerimizin,sen küçüksün uyu sen tutamazsın kalkma gibi sözleri kulaklarımızda ninni gibi kalmıştır.Ve her ramazanda tazelenir bu anılarımız kâh uyanırken aklımıza düşer kâh çocuğumuz uyandığında hatırlarız ‘’Sen Küçüksün Tutamazsın’’.
Sivaslıyım ya memleketimin sahurlarını hep nostaljik bir şölen gibi hatırlarım, annemin abdest aldıktan sonra siniye dizdiği kahvaltılıklar gelir gözlerimin önüne hatta hiç gitmez hâyâlimden hele de bu İstanbul denilen yapay gıdalı şehirde.Her an acıkırım o günlerime.
Ben en çok da tereyağının o keskin kokusuna uyanırdım, babam illede tereyağında kaygana isterdi , tok tutarmış, yumurtamız kendi kümesimizden annem de onları bir güzel tereyağında kaygana yapardı. Şöyle ortası sapsarı kenarları köpük beyazı bir manzara sinin ortasında güneş gibi dururdu, etrafında küçük mahledürlerde(tabak, ) küpten yeni çıkarılmış kar beyazı koyun peyniri, anam inzivai bir seda ile babama sorardı Çocuklar duymadan der gibi, ‘’azacuk kıymada getüremmi (Azıcık kavurmada istermisin anlamında)’’.
Üzeri kanaviçe işlemeli beyaz peçete ile örtülü küçük bir sepet vardı ki o benim favorimdi arkadaş; içindeki yağlı kömbelerin ,yumurtalı kızarmış yanaklarını şimdi bile ısırasım gelir.
Pembe Isparta gülleride bahçemizden, reçelimizde ondan tatlı kaselerinde tatlı tatlı bakarlardı, karadenizin o doğal çayının demli tavşan kanı görüntüsü ince belli bardaklarda raks edercesine sinide dizili dururlardı. Başka zamanlarda olsa çay yudumlanırken keyifle çıkarılan o höpürdetme sesi, sahurda âzami dikkat ve gayretle kimseyi imrendirmeyecek halde yapılırdı. Hatta hiç içilmezdi yutulurdu!
Ohhhh yemede yanında yat, tabiii yat yatabilirsen, nasılsa kalkana yat, sen sabahtan yiyecen küçüksün tutamazsın azarı hazır.
Kardeşlerimle birbirimize bakarak yorganın içine giriyoruz duymamış, görmemiş , koklamamışız gibi.
Babam sofradan kalkar kalkmaz hepimiz birden koşuşup. Bende ,tutacam olmaz sen öğlene kadar tut gerekçelerimizle yemeğe başlıyorduk. O halimizi yem dökülen küçük civcivlerin koşuşturmalarına benzetiyorum.
Ne güzel sağlıklıydık ,anamın babamın sofrasında ek olarak ilaç kutuları yoktu biz çocukların da,
Yemek yediğimizde mutluyduk, yan etkileri yoktu, biz açkende mutluyduk, ülserimiz yoktu, midemiz kazınmazdı ne açlığa ne tokluğa yasaklı değildik.
Dahiliye servisinin önünde sıra beklerken bunları hatırladım,muhtemel doktorda bana kızacak sahurda anamın kızdığı gibi, ikiside sağlığımı düşünüyor, biri uyandırmaya kıymazken diğeri ülserime ilaç yazıyor.
Fakat doktor bey oruç ülsere iyi gelir dediler,olmaz hanımefendi,mide boş kalınca birbirini yer tahriş varsa ülseriniz azar siz sık, sık hafif besleneceksiniz,efendim ben ne acı yerim, ne sigara içerim,ne de abur, cubur alışkanlığım var, nasıl ülser oldum ki?
Stres yaşamışsınızdır hanımefendi ‘’Akmayan Gözyaşları mideyi deler geçer.’’
Anne; ben oruç tutamadım ama gözyaşlarımı çok tutmuşum midemi delip geçmiş.
Sonsuza Yürüyorum
Şiir Hülya Aslan
İlkbahar dallarında,yemyeşil umutlarım
Pembe düşler görüyorum.
Gerçeğimde Hülya ,gençliğimde sevdasın
O’ kızıl yaz güneşi,aksetmiş yüreğime
Sımsıcak bir sevgiyi ruhumda duyuyorum.
Sonbahara sarılmış,yorgunca anılarım
Tebessüm ediyorum,
Bahar olsada sonu,
Sondu ya bahar adı,
Git hoşçakal diyorum.
Dört mevsimlik bir yolda sonsuza yürüyorum
Karşımda ki aydınlık fakat yine de soğuk
Bu kıştır biliyorum.
Üşüyor, yalnızlığım
Yol boyunca dizilmiş sağlı sollu mevsimler
Her biri taşıyordu,yaşamımdan çizgiler.
Aylar da üçer –üçer
Veda eder gibiler!
Günler asi rüzgardı,hızla esip geçtiler
Benden öncekilerin izini sürüyorum,
Dört mevsimlik bir yolda sonsuza yürüyorum.
’GÖNÜL GÖZÜ’ adlı şiir kitabımdan.
HÜLYA ASLAN