- 961 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KAZAKİSTAN VE TÜRKİSTAN YOL NOTLARIM
KAZAKİSTAN VE TÜRKİSTAN YOL NOTLARI
Kazakistan ( Türkistan, Şimkent ) izlenimleri
KAZAİSTAN “BİR AMAÇ- BİR HEDEF- BİR GELECEK“
KAZAKİSTAN Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in " Bir Amaç, Bir Hedef, Bir Gelecek" program kapsamında TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) Tarafından destekli, Kazakistanlı Turancı şair ve yazar Kural Kömek’in yazdığı “Çanakkale ve Dünya Türklerinin Marşı” davetine katılmak üzere Kazakistan’a gittim. Türkiye’den toplam yedi kişi Davetli olarak katıldık. Bafra Samsundan Yazar, Şair İdris Anarat ve yazar Şair Fatma Hatun Esen, İstanbul’dan Göl yayınevi sahibi Yazar Şair Mehmet Sabri Kılıç, Ankara’dan katılanlar Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Sevil Piriyeva Karaman, TRT Avaz televizyonu Spikeri Nergis Davidova, Türkiye ilk bayan çalıştırıcı yardımcısı Ebru Yıldırım, Adana’dan ben Çukurova Oğuz Boyları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Gazeteci, Araştırmacı Yazar, Şair Münevver Düver. Diğer Türk devletlerinden katılımcılar. Başkurdistan’dan Dünya Türkleri marşı bestekârı ve Türkiye’den Kızıl Alma Ödüllü Nur Daudov, Özbekistan’dan şair yazar çevirmen Mirzaif Mir Polat, Karakalpak Türklerinden Ay Cemal davetlilerdik.
Çocukluğumdan bugüne kadar merak konumdu Kazakistan ve diğer Türk devletleri atalarımdan dinlediğim ata yurdumdu nasıl merak etmezdim ki evimizde hep anlatılan konulardı kafama yer etmiştim bürgün ata yudumu göreceğim diye çok hayaller kurardım. Ninem, Dedem, Babam, Annem ve aile büyükleri anlatırlardı bizim ailede hiç bitmemişti ki Ortaysa sevdamızdı dedem korkut hikâyeleriyle büyüdük ondandır sevdam ata yurduma kitaplarıma konu ederek yaptığım araştırmalar son çalışmalarımdan olan "yedi devlet bir millet Turana giden yol" araştırma kitabım 5 yıldır sürüyordu her ülkeye ve Türklüğe emek vermiş kişilere şarkı sözleri yazmıştım. her Türk devletinden bir kişiye yer vermiştim Kazakistan”dan Hoca Ahmet Yesevi idi zamanı geldiğine onun türbesini ziyaret edeceğim diye bir his vardı içimde inandığım bir şey vardı neyi çok istersen bir gün gerçek olacağı daha önceden de çok istediğim olmuştu. Bir gün telefonum çalmıştı karşı tarafta sevgili hanımefendi Sevil Piriyeva Karaman dı Kazakistan da program olduğunu söyleyerek davet etmişti hiç düşünmeden büyük bir sevinçle evet demiştim.
PROĞRAMI İNCELEDİM AYNEN BÖYLEYDİ.
(12–14 ARALIK 2015)
KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI
NURSULTAN NAZARBAYEV’İN
“BİR AMAÇ, BİR HEDEF, BİR GELECEK”
PROGRAMI KAPSAMINDA DÜZENLENECEK ULUSLARARASI DÜNYA TÜRKLERİNİN ŞAİR YAZARLARI İLE AYDINLARI İÇİN DÜZENLENECEK OLAN ŞİİR VE SANAT ETKİNLİK PROGRAMI
11 ARALIK 2015
Misafirleri karşılama, otele yerleştirme çalışmaları
12 ARALIK 2015
10ºº-11ºº Şimkent Şehir “Nur Otan” Demokrasi Parti Başkanını Ziyareti
12ºº-13ºº Şimkent Şehir Vali Ziyareti
13ºº-15ºº Öğlen yemeği
15ºº-18ºº Şimkent Tarihi yerleri gezisi, Etnografya, Tarihi müzeleri ziyaret;
19ºº-20ºº Akşam yemeği
13 ARALIK 2015
10ºº-11ºº Şimkent şehir 1 Nolu sanat okul öğrencileri katılımıyla Uluslar arası Şiir dinletisi
12ºº-14ºº Türk Derneklerinin yaşlı nesillerini ziyaret ve Uluslararası, Ulusal şiir dinletisi
14ºº-15ºº Öğlen yemeği; serbest zamanı
16ºº-18ºº Kazak hanlığının 550 yıl olmasına kutlama töreni. «Baba Ruhu - Körfez Akışı» uluslararası Fuzuli ödül sahibi, şair yazar Kural Kömek’in eserlerinin dinletisi. (Bu törende şair Kural Kömek’in yazdığı “Dünya Türklerinin Marşı” ve “Bauırjan Marşı” Ünlü Kazak Türk sanatçıları tarafından canlı yayımda ilk kez seslendirilecektir).
Uluslararası ve Ulusal şiir dinletisi.
19ºº-20ºº Akşam yemeği
14 ARALIK 2015
9ºº-13ºº Tarihi Sayram İlçesi İbrahit Ata, Karaşaş Ana ve b.Türbeleri ve Arstan Bab Türbelerini ziyaret
13ºº-14ºº Öğlen yemeği
14ºº-18ºº Türkistan Şehri Hoca Ahmet Yesevi Türbesini ziyaret
18ºº-19ºº «Bir Amaç, Bir Hedef, Bir Gelecek» programı kapsamında düzenlenen Dünya Türklerinin şair yazarları ile aydınlarının ve derneklerin düzenlediği etkinliğin neticesi
19ºº-20ºº Akşam yemeği.
15 ARALIK 2015
Yurtdışından gelen misafirleri yolcu etmek
Gitme tarihimiz yaklaşıyordu büyük bir heyecanla bekliyordum ve götüreceğim hediyeleri hazırlıyordum derken gideceğimiz gün geldi 11 Aralık 2015 tarihi gidiş günümüzdü. Evimden havalını epeyce uzaktı daha erken çıkmalıydım 10 Aralık günü THY ile Adamadan İstanbul’a saat 16.15 de hareket ettim gidecek 7 kişi hep birlikte gidecektik ama buluştuğumuz yerde zaman farkımız vardı. Heyecanla daha önceden tanıdığım saygıdeğer İdris Anarat beyefendi ve sevgili arkadaşım Fatma Hatun Esen Samsun Bafra’dan ilk gelenlerdendi. iç hatlardan dış hatlara vardım. Gideceğimiz yere ulaştım. Baktım benden başka kimse yok. Fatma hanımı aradım, dışarıda olduğunu söyleyerek hemen geldiler. Kucaklaştık. Özlem gidermeye çalıştık. Gideceğimiz uçak Air Astana idi. hepimiz orda toplanacaktık. Daha sonra Ankara’dan sevgili hanımefendi Sevil Piriyeva Karaman da gelmişti. Onunla da kucaklaştık, hasret giderdik. Ekip tek tek tamamlanıyordu. Sonraki saatlerde iki güzeller güzeli kızlarımız yine Ankara’dan sevgili Nergis Davidov ve sevgili Ebru Yıldırım gelmişlerdi ve tek eksik kalmıştı. İstanbul dan sevgili beyefendi Mehmet Sabri Kılıç. Birkaç telefondan sonra oda gelmişti. Diğerlerini tanıyordum başka programlarda beraber olmuştuk ama bildiğim ama ilk kez karşılaştığım biriydi Mehmet Sabri Kılıç ama hemen kaynaştık harika esperileriyle karşılaştım hemencecik kaynaştık ve iyi ki tanımışım bu değerli insanı. İşlemlerimiz bittikten sonra Saat 20.50 idi aktarmalı gidiyorduk önce Almata şehrine Air Astana havayollarıyla gidecektik sonra aktarmalı Şimken’e ( Çimkent )gidecektik uçakta olan dışı güzel ikramlarla karşılandık o uzun yolculuk sanki çok kısa gibiydi sohbetler ata yurdumuza kavuşma heyecanı içindeydik. Almaata ya varmıştık her taraf bembeyaz adeta doğa gelin olmuştu aynı zamanda güneşli bir hava vardı ben esperi yapıyordum Türkiye’den güzel Adana’mdan sizlere ata yurduma sıcacık selamlarını ve sıcaklığını getirdim diyordum. Yine işlemlerimiz bittikten sonra tekrar Air Astana havayollarıyla Şimkent’e yola koyulduk. 11.12.2015 Saat 09.00 da vardık. Dışarılar adeta yeşil ve beyazdı. Ben çılgına dönmüştüm. Karın güzelliği içinde ağaçlar yeşil, kar üstünde gelin duvağı gibi duruyordu. Hemen fotoğraf makinelerimizi çıkardık. İlk havaalanı dışındaki doğadan çekmeye başladık. Birbirimizi çekiyorduk. Beni kar büyülemişti. Ayrılmak istemiyor gibi bir hal almıştım.
Bizi karşılamaya gelen dünya Türkleri marşı ve Çanakkale destanı yazarı saygı değer Kural Kömek ve Şimkent Üniversitesinden gelen öğretim üyeleri ve öğrenci grubu tarafından sıcak bir ortamda karşıladılar. İlk konuşmalar arasında hemen Kazak sözcüğünden bahsettik. Bizim ülkemizde halk arasında Kazak sözcüğü "sert, özgür, yiğit" anlamına geliyor. Bizde ki "kazak erkek" figürü de bu kelimeden türemiş. Örneğin bizde bazı kızlarımız benim evleneceğim erkek kazak olacak derken bu anlamda dolayı kullanıyorlar.
KAZAKİSTANI KISACA TANIYACAK OLURSAK
Sovyetler Birliği Devri 1920’de Orta Asya’da Ruslar iki Sovyet Cumhuriyeti kurdular. Bugünkü Kazakistan’da kurulan cumhuriyete "Kırgızistan Özerk SSC" adını verdiler. 1925’de ise yanlış adlandırıldığı gerekçesiyle SSCB yönetimi, Kırgızistan Özerk SSC adını "Kazakistan Özerk SSC" olarak değiştirdi. İlk zamanlar Orenburg şehri de Kazakistan’a dâhildi, ancak daha sonra Rusya’ya bağlandı. 1936’da Özerk ibaresi kaldırılarak "Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" kuruldu. 1924’den 1934’e kadar tarım politikaları nedeniyle sorunlar yaşandı. Pek çok Kazak boyu, Uygur bölgesine göç etti. II. Dünya Savaşı’nda zor zamanlar geçiren ve nüfusunda büyük azalma olan Kazakistan SSC, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dönemi boyunca Sovyet tarım politikalarının uygulandığı bir merkez oldu. 1990 yılında meydana gelen ekonomik krizler ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra 1991 yılında bağımsız oldu.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nden ayrılan Kazakistan, anayasada üniter, laik cumhuriyet olarak tanımlanmaktadır. 1993, 1995 ve 1998 yıllarında olmak üzere üç kez anayasasını değiştirmiştir. 1998 yılındaki anayasaya göre Kazakistan, yasama, yürütme ve yargı organlarının bağımsız olduğu demokratik, üniter bir devlettir.
Şimkent Şehrini Kısaca Tanıyalım
Şimkent Kazakistan’da çok nüfuslu bölgelerden biri olup Kazakistan’ın Güney Kazakistan Eyaleti’nin merkezidir. Şimkent 661.200’e yaklaşık nüfusuyla Kazakistan’da Almaata ve Astana’dan sonra en büyük 3. kenttir ve ülkenin önemli
Metropollerindendir. Şehir coğrafi olarak Güney Kazakistan’da Sayram Nehri vadisinde kurulmuş olup, denizden yüksekliği (rakım) 512 metredir. İklimi görece yumuşak ve Kazakistan’ın en sıcak yerlerinden biri olarak da bilinmektedir. Şimkent Almaata’nın 690 km batısında, Taşkent’in 120 km kuzeyinde bulunmaktadır. Türkistan-Sibirya Demiryolu kavşağında bulunan kentte ayrıca Şimkent Uluslararası Havaalanı da bulunmaktadır.
Şimkent adı Türkçe iki sözcükten türemiştir. Çim (yerde yeşeren otlar) ve kent (şehir merkezi) ten türemiştir. Kazakça ve Özbekçedeki şive farklılığından dolayı kent bazılarınca Çimkent, bazılarınca Şimkent olarak farklı adlandırılmaktadır.
Şimkent Kazakistan’ın en eski şehirlerinden biridir. Şehirdeki tarihi yapıların bir kısmı 12.yy’dan kalmıştır. Tarihi geçiş yolları üzerinde olması sebebiyle şehrin tarihi İpek Yolu üzerinde küçük karavanların konaklaması amacıyla kurulduğu belirtilmektedir. Günümüzde de tren istasyonları ve karayolu trafiğinde de bu geçiş yolu özelliğini korumaktadır. Timurlenk zamanında Şimkent en önemli ticaret merkezlerinden biri sayılmaktaydı. 1810 yılına kadar Hokand Hanlığına bağlı iken, 1810–1864 arası Buhara Hanlığına bağlı olarak kaldı. 1864’de Rus işgaline uğrayarak önce Çarlık yönetimine ve ardından Sovyet yönetiminde kaldı. Ruslar 1914 yılında şehrin adını Chernyaev olarak değiştirilmiş ardından tekrar eski ismini almıştır. Sovyet döneminde 1930’lara kadar çinko, karakul koyunu, at, tekstil ve eczacılık alanlarında bölgenin en önemli kenti durumunda idi. Bugün kentte orta ölçekli rafineriler ve Petrol Kazakistan Şimkent Rafinerisi bulunmakta, ayrıca çimento, kimya sanayi(özellikle fosfat işleme), gıda ve imalat sanayinde Kazakistan’ın önde gelen şehirleri arasında bulunmaktadır. Türkiye ile kardeş olan şehirlerimiz. Adana, İzmir, Tekirdağ, İstanbul bağcılar İlçesi
Aziz Mahmut Dergâhında Kahvaltı
Yerleşmeden önce bizi çok istekli olarak misafir etmek isteyen ve kahvaltı vermek için bir grup tarafından misafir edildik. Hoş sohbetli bir ortam vardı. Bizleri görmek, onları çok mutlu etmişti. Sevinçleri yüz ifadelerinden kolayca okunuyordu. Buranın neresi olduğunu sorduğumuz zaman şaşırmamak mümkün değildi. Birbirimizin gözüne bakakaldık. Şaşırmıştık. Bulunduğumuz yer ‘ Aziz Mahmut Külliyesi’ olduğunu öğrendik. Bir Türk düşünürü’nün burada külliyesi olması bizleri çok mutlu etmişti. Peki, Aziz Mahmut kimdi buralara kadar uzanmış.
Aziz Mahmut Kimdir
Cihan Padişahlarına Yön Veren Eşsiz Bir Maneviyat Sultanı
Kısaca bahsedecek olursak; Fadlullah bin Mahmut’un oğlu olan Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri 1541 yılında Koçhisar’da doğmuş, çocukluğu Sivrihisar’da geçmiştir. O, bir asra yakın ömür sürmüş ve sekiz padişah devrini idrak etmiş bir gönül sultanıdır. Asrında, gerek eserleri, gerekse sohbet, irşada, vaaz ve nasihatleri ile ümmet için bir feyiz kaynağı olmuştur.
Osmanlı devri İstanbul velilerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd’dur. "Hüdayi" ismi ve "Aziz" sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri’nin neslinden olup, "seyyid"dir. Bunu ilâhîlerinin birinde: Ceddim ü pirim sultan Sensin ya Resûlallâh diyerek kendisi de ifade eder.
Hüdâyî Hazretleri, talebelik yıllarında ciddî bir ilim tahsili yanında tasavvufî bir alâka ile gönül âlemini de az-çok yoğurmuştu. Gayret ve çalışkanlığı sebebiyle de medresede kendisiyle hususî bir şekilde ilgilenen hocası Nâzırzâde’nin muidi olmuştu. Sonraki yıllarda hocası Nâzırzâde ile birlikte muhtelif kadılık vazifelerinde bulundu. Son olarak da Bursa’ya tayin edildiler. Hocası başkadı, kendisi de Ferhâdiye medresesinde müderrisliğin yanında Cami-i Atîk mahkemesinde kadı nâibi oldu.
Hüdâyî Hazretleri, üstadı Üftâde’nin vefatından sonra Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin delâletiyle İstanbul’a yerleşti.
O’nun Üsküdar’da kurduğu dergâh, kısa zamanda her tabakadan insana hitabı eden maneviyat ve irfan mektebi hâline geldi. Cihan sultanlarının teveccüh ve alâkasını celp etti. Onları da dergâhın dervişleri arasına kattı. Hususîyle III. Murada Han, I. Ahmet Han, II. Genç Osman Han ve IV. Murada Han, Hüdâyî Hazretleri’nin yakın irşadına mazhar oldular. Hüdâyî Hazretleri, bunlardan IV. Murâd Han’ın kılıç kuşanma merasiminde bizzat bulunmuş ve âdet olduğu üzere Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin türbe-i saadetlerinde Hazret-i Ömer’in kılıcını yeni padişaha bizzat kuşandırmıştır.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri 1628 yılında vefat etmiştir.
Aziz Mahmut’un türbesi nerdedir
Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri’nin türbesi Üsküdar’daki dergâhındadır. Âşıkları, onu ziyaret etmekte, feyz ve bereketlerinden istifade etmektedirler. Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı bugün dergâh da hizmet vermektedir.
Aziz Mahmut Külliyesinden birkaç saat dinlendikten sonra bizleri karşılayan grup birlikte “Dostluk” otelimize gelerek yerleştik. Daha sonra Etnografya Devlet Müzesi Ziyaret Edildi. Müze müdürü ve diğer personeli bizleri kapıda karşıladılar. Gözlerindeki o parıltıyı görmek gerekirdi. Anlatmayla tarif edilemez, çok nazik ve şık giyimli bir rehber hanımefendi rehberlik yapıyordu. O kazakça konuşuyor, bizi ilk günden yalnız bırakmayan ve aynı zamanda tercümanlığımızı yapan sevgili kardeşimiz Galım Kömek tarafından tercüme ediyordu. Bakmaktan gözlerimizi alamıyorduk. Harika görünen büyük bir salonda kız ve erkek çocukları ile ilgili görsel hazırlanmıştı.
Aynı zamanda Müzede sinevizyon gösterisiyle Dünya Türklerinin tanıtımı yapılıyordu. Türk bebekleri nasıl yetişir, neler yapılıyor, doğduğu günden itibaren nelerden geçiyor, sinevizyon gösterisi ile sunuluyordu. Bana bu konu hiç yabancı gelmemişti. Çünkü benim atalarım Türk gelenek ve göreneklerimizi hiç kaybetmemişti. Aynısı bizim ailemizde de uygulanıyordu. Grup arkadaşlarımızdan Muhtar Yergali dombırasıyla bir geçit yapmıştı. Hepimiz etrafına toplanıp tempo tutturduk. Şarkılar şiirler okundu. Türkiye ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü çok seviyorlardı. Sayın Nursultan Nazarbayev’den büyük bir övgü ile bahsediyorlardı. buda mutu edici bir tavırdı. Bol bol fotoğraflar videolar çektik. Sonunda vedalaşarak, çıkışta toplu fotoğraf çekildik ve ayrılmak istemiyor gibiydik. içimiz neşe dolmuş gözlerimizde pırıltı, ata yurdunda olmak bana susayana su verilmiş gibiydi.
Saat 19.30 da yemek için restoranda gittik. Bizim masamızdan çok farklıydı sanki rüyada gibiydik. Çok farklıydı sadece kuş sütü eksik derler ya öyleydi. Hemen fotoğraf çekmeye başladım. Bol bol fotoğraf çektim. Sohbet ve şiirlerle güzel bir akşam yemeğinden sonra otelimize gittik. İlk günümüzün kritiğini yaptık ve odalarımıza gittik. Saat farkından ve ata yurdunda olmaktan sevincimden uyuyamadım.
Hasta Ziyaretimiz;
Sevil Piriyeva Karaman’ın babası Allahverdi Piriyeva beyefendiyi Hastanede ziyaret ettik.
Hasta ziyaretimiz için yola çıkmıştık. Bir müddet sonra hastane önünde durduk. Yerler biraz karanlık duruyordu. Adımımı emin bir şekilde atıyordu. Ama yine de yerler buz tutmuştu. Ayağım kayarak bende kendimi yerde buldum. Hemen Mehmet ve İdris Bey elimden tuttular, zorda olsa kaldırdılar ama çok şükür bir zarar yoktu. Hatta biraza komiklik yaptım. Bu koca gövdeyi zor kaldırdınız diye. Hasta odasına vardığımızda bizi karşılayan saygı değer Allahverdi Piriyeva ve oğulları vardı. Karşımızda nur yüzü bizi görmenin sevincini yaşayan biri vardı. Sanki hastalığını unutmuş hemen kitaplardan şiirlerden bahsediyordu. Yüzünde gülücükler açmıştı. Bizleri görmekten çok mutlu olduğunu ifade ediyordu. Ama daha fazla hasta yanında durmak olmazdı vedalaşarak elini öptük tek tek yanından ayrıldık.
Sevgili arkadaşımız, değerli hanımefendi Sevil Piriyeva, o da bir Ahıska Türkü olup, ailesi Kazakistan Şimkent’te. Kendisi Türkiye Ankara da yaşamaktadır. Önce Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Sevil Piriyeva, Karaman’dan ve babası Allahverdi Hüseyin oğlu PİRİYEV bahsedecek olursak…
Allahverdi Hüseyin oğlu PİRİYEV 1936. yılda Ahıskanın Koyundere köyünde anadan oldu.
1943.yılda Azerbaycan dilinde İlkokul birinci sınıfta okudu.
1944. yılda 2.sınıfta okurken tüm soydaşlarıyla birlikte o da ailesiyle sürgüne gönderildi. Sürgünlük zamanı yaşadıkları hadiseleri bugünde olduğu gibi hatırlıyor.
Biri var ki, hadiseleri işitesin, biri var ki gazeteden, kitaptan okuyasın biri de var ki, özün yaşayasın, göresin. Allahverdi sürgünlük acısını yaşayanların biridir. Sürgünlüğe ailesiyle birlikte yük vagonunda tam bir ay yol gittiler. Ona ailesiyle birlikte Kazakistan toprağı nasip oldu.
1944–1956. yıllar arası 12 yıl rezervasyon hayatı yaşadılar;
1945. yılda tahsilini Kazak dilinde devam etti.
1956. yılda Pedagoji Lisans okudu bitirdi.
1963. yılda Şımkent Pedagoji Enstitüsünü okudu bitirdi;
1963–1966.yıllarda Jdanov köyünde Ortaokulda Müdür görevinde çalıştı;
1966–1975.yıllar arası Ortaokulda Kazak Dili ve Edebiyatından ders verdi;
1975–1986 Kaytpas köyü Erejepbay Moldabayev Lisesinde Müdür görevinde çalıştı.
1991.yıla kadar 35 yıl Kazak dili ve Edebiyatından dersi verdi.
1974–15 sene Lisede okul Müdürü görevinde çalıştı. Muallimleri Pekiştirme Enstitüsünde Kazak Dili hocalarına Kazak dilinden ders verdi.
1988 Yılında Şapağat isimli 1 saatlik film çekilmiştir.
1991–2006 yıllar asarı Azerbaycan Cumhuriyeti Haçmaz İlçesi Müşkür köyünde lisede Azerbaycan dilinden ders verdi. Aynı zamanda müdür yardımcısı vazifesinde çalıştı.
Toplam 50 yıldan fazla eğitim sisteminde çalıştı.
Emeklilik yıllarında da Ahıskalı Türklerin medeniyeti, tarihi, sürgünlük hayatı hakkında kızı Sevil ile birlikte bir niçe kitaplar yazdı.
Kazak dili dersi metodik kitapları 1975, 1980, 1988. ;
“Ata Yurdum Ahıska”, 2001;
“Türk Dünyası ve Ata Yurdum Ahıska”, 2003;
“Türksüz Kalan Ahıskam”, 2006.
Ve bugünde Yayınevinde basılmak üzere olan sıradaki kitabı “Atalardan Kalan Hazine”. Bu kitapta atasözü, masallar, hikâyeler, şiirler, sürgün zamanı hatıraları ve s. ağırlıklı yazılmış. Aynı zamanda Kazakistan’da yaşadıkları Kaytpas–1 köyün tarihine ait Kazak dilinde kitap yazdı fakat bazı olumsuz sebeplerden daha yayınlanmadı. Bu kitabın adı “50 Yılda El Taze” olacaktı.
2002. yılın sonlarına doğru Azerbaycan`dan Kazakistan’da yaşayan evlatlarını ziyarete geldi. Burada aniden rahatsızlanıyor ve o anda aklına bin bir olumsuz düşünceler geliyor. Ve şöyle diye niyet ediyor:
“İlahi möhlet ver alma canımı,
Türkümün torpağını dolanem gelem.
Ziyaret elem anamın, babamın gezen yerlerini,
Daşına, torpağına, çamuruna bulanem gelem …”.
San ki, içten istenilen bu dilekleri melekler duydu. Az bir müddetten sonra hastaneden taburcu olunuyor. Sonra Azerbaycan’a geri dönüyor.
2003. yılda Azerbaycan’a geldiğine 2 ay olmuştu Türkiye’de İstanbul Hocaeli Körfez Belediye Başkanı sayın Erhan Yenilmezin davetiyle İstanbul’u ziyaret etti. Ancak dede babasının gezdiği yerler Kars bölgesi Kenarbel, Colud, Çıldır, Ardahan, anası Sayad hocanın Dini Eğitim aldığı Kars İlini görmek nasip olmadı. İnsan arzu eder ama arzuların hepsi yerine yetirilmez diyorlar. Ama çok şükürler olsun ki bu defa da arzusunu melekler işitti.
2005.yılda Azerbaycan’dan geri Kazakistan’a evlatlarının yanına geldi.
2008.yılda Dünya Ahıskalı Türklerin Genel Başkanı hürmetli Ziyattin İsmihan oğlunun desteği ile İslam Dünyasının Merkezi olan “Mekke Medine’yi” ziyaret etmek nasip oldu. Bundan sonraki arzu dileği doğma yurdu Ahıskanın Koyundere köyünü ziyaret etmek idi.
Anladım ki, insana doğma köyü çok sıcak olarmış-diyor Allahverdi muallim. Koyundere köyü de Türkiye ile Gürcistan sınırında 10–15 km. yakınlıktadır.
68 yıldan sonra (2012) doğma köyü Koyundere’yi ziyaret etmek, geçmişlerinin mezarında dua okumak nasibi oldu.
Aldığı ödüllerin bazıları:
1975. yılda Maarif Elacısı;
1980.yılda Metodist Muallim;
1985.yılda geçmiş “SSCB Elacı Muallim” ve birçok fahri adlara layık görüldü.
2007.yılda Bakü “Vektor” İlim Merkezinde Fahri Doktor adına laik görüldü.
2013.yılda Moskova’da “KIBATEK” Uluslararası Türk Dünyasına Hizmet ödülüne laik görüldü.
Gurbet elde yaşayan Ahıskalı gençlere geçmişini, tarihini, kültürünü yorulup usanmadan öğretmektedir.
Öğretmenlik yaparak eşi Anakız hanımla birlikte 9 evlat okutup her birini bir meslek: Mühendis Doktor, Eğitimci, Baytar Hekimi, Elektrik Mühendisi sahibi etti.
Aynı zamanda 23 torunu ve 6 torun çocuğu var.
Sevil Allahverdikızı PİRİYEVA
Kazakistan’ın Şımkent vilayetinde dünyaya geldi.
1984. yılda İlk, Orta ve Lise öğrenimini Şımkent ili Kaytpas–1 köyü Erejepbay Moldabayev okulunda ve Telman kasabasında 29 Nolu Vladimir İliç Lenin ortaokullarını Kazak Türkçesinde okudu bitirdi.
1988.yılda Türkistan şehrinde Pedagoji Okulunu Rus dilinde tamamladı. İlkokul muallimliği diplomasını aldı.
1989.yılda Azerbaycan Muallimleri Pekiştirme Enstitüsünde Azerbaycan dili ve Edebiyatını okudu. Kazakistan’a döndü. Ahıskalı Türklerin topluca yaşadıkları yerde Ahıska Türk öğrencilerine Azerbaycan dilinden ders verdi.
1990.yılda Kazakistan’ın Şımkent şehrinde Devlet Pedagoji Enstitüsünün Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı.
1992.yılda Bakü Mirza Fatali Ahundov Devlet Pedagoji Enstitüsüne nakil edildi.
1993–2003. yıllarda Haçmaz Rayonunda Lisede Rus Dilinden ders verdi.
1999–2007. yıllar arası Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Tarih Enstitüsünün “Mecburi Göç ve Soykırım” bölümünde araştırma görevlisi çalıştı.
2003. yılda Bakü şehrinde “Azeri Türk Kadınlar Birliği”nin katında Ahıskalı Türk kadın kolu temsilcisi oldu.
2006.yılda Bakü şehri AMEA-da “Azerbaycan’da Yaşayan Ahıskalı Türklerin Sosyal-Medeni Hayatı” konusunda doktora yaptı.
2006. yıldan “Hasret Yolu”, Esir ve Rehinlere Yardım İçtimai Birliğinin katında Ahıskalı Türkler üzere koordinatörüdür.
2004.yılda “Abdulla Şaik” adına ödül aldı.
2006.yıldan “Azerbaycan Yazarlar Birliği”nin üyesidir.
2006. yılda “Vektor” Uluslararası İlim Merkezi tarafından “Türk Dünyasına Hizmet” Uluslararası fahri diploması aldı.
2007.yılda Muhtar Avezov Güney Kazakistan Devlet Üniversitesi Kültüroloji Bölümünde Kazak dilinde ders verdi.
2007.yılda H.A.Yesevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesinin Şımkent Enstitüsünde Yrd. Doç. Dr. olarak görevlendirildi ve Türk Dilinden ders verdi.
2009.yılda H.A.Yasevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesinin Eğitim Klinik Merkezi Genel Tıp Fakültesinin “Sosyoloji Bilim ve Diller” Bölümünde Bölüm Başkanı görevinde çalıştı.
2010–2012.yıllar arası Ardahan Üniversitesinde Rus Dili ve Edebiyatından ders verdi.
2012–2014.yıllar arası İstanbul Medeniyet Üniversitesinde Rus Dili ve Edebiyatından ders verdi.
2014. yılda Dünya Türklerinin Edebiyatı ile Medeniyetinin gelişmesinde emek verdiği için Şımkent şehir Valisi D.A.Satıbaldı ve Şımkent şehri Nur Otan Partisinin Başkanı Ö. P. Meldehanov tarafından Şeref Diplomasına layık görüldü.
2014. yıldan Ankara Üniversitesi Dil ve tarih-Coğrafya fakültesinde Rus Dili ve Edebiyatından ders veriyor.
Babası Allahverdi Piriyev ile birlikte yazdığı kitapları:
1. “Bu kan yerde kalmaz”, 1999.
2. “Ata Yurdum Ahıska”, 2001.
3. “Ahıska Türkleri Sürgünde”, 2003.
4. “Türk Dünyası ve Ata Yurdum Ahıska”, 2003.
5. “Ahıska Türkleri Azerbaycan’da, 2005”.
6. “Türksüz Kalan Ahıskam”, 2006.
7. Ahıska Türklerinin Ansiklopedisi, 2009.
12 ARALIK 2015
07.00 de otelin kahvaltı salonunda buluştuk. Kahvaltıdan sonra bizi lobide bekleyen değerli ekibimizle beraber Saat 10.00 da Valilik ziyareti için yola çıktık. Yaklaştıkça binalar çok farklıydı, çok güzel mimarisi olan binalar göründü. Valilik kütüphanesinde bize yer hazırlamışlardı. Adlarımız yazılı, hem kazakça hem Rusça olarak. Masaya isimliklerimiz koyulmuştu, aynı zamanda yaka kartlarımız hem Türkçe hem Kazakça yazılıydı. Yedi kişi Türkiye’den, Başkurdistan ve Karakalpak Türkleri de vardı. Vali olmadığı için bizi yardımcısı karşıladı. Sıcacık bir ortam, TV ve gazeteciler hazırdı. Onlarda çok mutluydu. Diğer katılımcılar ile birlikte Resmi görüşmeler yapılarak konuşmalar ve tanıtım sonrasında Vali yardımcısı beye getirilen hediyeler taktım edildi. Vali yardımcısı bey, katılımcılara kitap ve teşekkür belgesi, takdim ettiler. İlgimi çeken bir görüntü vardı. Kitaplarla şekil yapmışlardı. Kitapları dizerek OKUYUN yazıyordu. Fotoğraflar çekildi sıcak bir vedadan sonra oradan ayrıldık.
12.30 da Devlet Filarmonisinde Türk Dünya Marşı ve Çanakkale Destanı tanıtımı yapılacaktı. Salona girdiğimizde salon doluydu. Rengârenk şık giyimli bayanlar ve onca soğuk havada beylerde çok şık giyimliydi. Salona girdik. Her ilerlediğimiz adımda büyük bir tebessümle karşılanarak ilerledik. Yerlerimize oturduk. Tüm seyirciler bizi süzüyordu. ellerimi tutarak aynı dili konuşmasak ta mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Program Kazak Marşıyla başlamıştı. Konuşmalar yapıldı. Şarkılar marşlar okundu. Sıra bizlerdeydi tek tek adlarımızı ve hangi ülkeden ve hangi şehrinden geldiklerimizi anlatarak sahneye çağrıldık. Tanıtıldık ve görüşlerimiz alındı. Ben orada olmaktan çok mutluydum. Hep vurguluyorum ata yurdumdaydım. Nasıl mutlu olmazdım ki bizim konuşmalarımızın tercümesini sevgili hanımefendi Sevil Piriyeva Karaman yapıyordu. Bende 2010 yılında Kazakistan için yazdığım bir şarkı sözü vardı ve İzmir Devlet Türk Dünyası Dans Ve Müzik Topluluğu T. C Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçısı Yusuf Bayrıbey tarafından bestelenmişti konuşmamı yaptıktan sonra sözlerimi okudum.
Hür Kazakistan
Türk birliği mücadelesi veren
Yâdı gibi Kazak mert Kazakistan
Ulusları bölüp murada eren
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Varlığın timsali gökteki güneş
Bağımsızlığında yaktı bir ateş
Nursultan Nazarbayev seçildi eş
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Tatar, Nogay, Kumuk, Türk grubuyla
Moğollar, Cengiz Han, Türk hamuruyla
Avrupa’dan Asya’ya taburyla
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Astana başkenti ya da Akmola
Etnik grup için baş koymuş yola
Rus, Alman, Ukrain, Özbek, Tatar Dola
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Münevver Düver
11.12.2010-Adana
Söz ve Müzik: Yusuf Bayrıbey
Alkışlar yükselmişti. Bende mutluluktan uçar gibiydim. Türkiye’den Samsunun Bafra’sından katılan saygıdeğer insan İdris Anarat tarafından kaleme alınan Kazakistan şiiri büyük ilgi görmüştü.
KAZAKİSTAN
Orta Asya’nın nazlı gülüsün sen
Türk yurtlarında ötüşen bülbülüsün sen
Bozkırsın, tanrı dağısın turan ovasısın sen
Kurban olam toyuna senin ey Kazakistan…
İbrahim Şeyh ile Kara saç anadan geldi dünyaya
Tüm âlemi islama öğretti edep ile hayâ
Selam olsun piri Türkistan Ahmet Yesevi hocaya
Kurban olam toyuna senin ey Kazakistan…
Selam getirdim sizlere Anadolu erlerinden
Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş-i pirlerinden
Sana gönlünü açan, kardaş diyen türk ellerinden
Kurban olam toyuna senin ey Kazakistan…
Ne çileler, acılar geldi geçti sineye çektin
Usanmadan bıkmadan sevgi tohumları ektin
Kıştav’dan sonra çaylav dedin yaylaya gittin
Kurban olam toyuna senin ey Kazakistan…
Unutmadın asırlarca aslına bağlı kaldın
Gönüller titreten nice Şair yazarlar verdin
Türklerin şair yazar aydınları diye kapını açtın
Kurban olam toyuna senin ey Kazakistan.
“Bir amaç, bir hedef, bir gelecek” ne güzel sözler
Kutluyor Nazarbayevi tüm yazar ve şairler
Bafra lı İdris ten Kazakistana selam ve sevgiler
Kurban olam yoluna senin ey Kazakistan…
İdris Anarat 05 Aralık 2015 Bafra
Şimkent halkı önünde yapılan gösteriler ve konuşmalar sonunda katılımcılara İlgililere plaket ve karşılıklı hediyeleşme takdim edildi. Sahneden indiğimde 5 bayan beni ortalarına aldılar. Bende merakla bekliyordum. Hiç tanımadığım içlerinden bir bayan bana bir hediye takdim etti. Kazak milli kıyafeti giydirdi. Bende teşekkür ettim. Ayrı ayrı, fotoğraf çekildik. Daha sonra sorduğumda Sayın Kural Kömek’in ailesi olduğunu öğrendim. Şarkı sözümü Türk ve Kazak bayrağı ile süslenmiş kartpostalı çevremdekilere takdim ettim beraber fotoğraflar çekildik hepimiz mutlu ve bahtiyar olduk.
16.00 da Resmi yemek programında diğer katılımcılar ile birlikte lüks bir restoranda gidildi. Masalara baktığımda adeta dantel motifi gibi görünüyordu. Benim alışık olmadığım bir masa süslenmişti. Benim Adana’mda da yemek masalarımız çok süslü olurdu. Ama bu denli olamazdı. Sanki iç güzelliklerini masalara yansıtmışlardı. Oradaki değeri insanlar kendi yöresel müziklerinde bize bir resital geçidi yapmışlardı. bu durum şahsım adına beni çok mutlu ediyordu. Tanışıldı ve yine söyleşiler yapılmıştı ve yine talep üzerine Türkiye’den Samsunun Bafra’sından katılan İdris Anarat tarafından kaleme alınan Kazakistan şiiri okundu. Hoş sohbetli müzikli bir yemekten sonra hatıra fotoğrafları çekilerek oradan ayrıldık.
18.00 de Bağımsızlık Meydanı Ziyaret Edildi ve Tarihsel Bilgiler Verildi.
Bağımsızlık parkına girdiğimizde her taraf karla kaplıydı. Doğa beyaz örtüsünü giymişti kapıda büyük bir giriş vardı. Bizler hemen fotoğraf makinemize sarılmıştık. Diğer elimde de mobil telefonum ikisiyle de aynı anda çekiyordum. Çünkü çok etkilenmiştim. Bağımsızlık parkında anlatılanlara farkında olmadan gözlerim akıvermişti. Benim ata yurdumda katliamlar olmuştu. Stalin zulmü olan bağımsızlık meydanını tam olduğu yerde ne kadar okuryazar bilim adamı, âlim varsa bu alanda toplayıp kurşuna diziyor, anlatan kişi ve bizler buruk bir şekilde gözlerimizin önünde canlanıvermişti. Her tarafı gezip o acıları hissettikten sonra gözlerim dolu dolu geriye dönüp bakmaktan kendimi alamayarak oradan ayrıldık.
20.00 de Ahıska Türkleri Derneği ziyaret edildi Dernek temsilcileri ile tanışıldı.
Derneğe vardığımızda bizi büyük bir özveriyle uzun boylu yüzü nurlu fizik yapısı bizlere benzeyen bir beyefendi karşıladı mutluluğu yüzünden okunuyordu. Tanıştırıldık. adını öğrendiğimde şahsen tanımadığım ama kitaplarından tanıdığım bir saygı duyduğum İbrahim Türkî yazardı. Yine harika bir masa hazırlanmıştı. Burada da adeta büyük bir özenle dantel motifi gibiydi. Bizim alışık olmadığımız çaylar kâsede içiliyordu. oysa biz hep bardak veya kupalarda içeriz. Sohbet çok güzeldi karşılıklı bilgi alışverişi yapılıyordu. Arada Dernek üyelerinden bir genç müzik ziyafetlide verdi. Ben Çukurova Oğuz Boyları derneğimizin soy kütüğünden ve kitaplarımdan müzik albümümü ve Kazakistan için yazdığım şarkı sözünün kartpostalını takdim ettiğimde beraber fotoğraflar çekildik ve yüzlerindeki sevinç ifadesini hiç unutmak mümkün değil. Kural Kömek tarafından istek üzerine İdris Anarat tarafından kaleme alınan Kazakistan şiiri okundu. Ahıska Türklerinin tarihinden alıntılar anlattı. Dernek başkanı yazar İbrahim Türkî. Ben biliyordum tarihlerini ama birde dernek başkanından dinlemek çok üzücüydü. Yaşadıkları onca Rus zulmü gözlerimizin buğulanmasına yetmişti. Gözyaşlarımızı tutamıyorduk. Dernek başkanı Yazar şair saygı değer insan İbrahim Türkî’nin bir Ahıska çocuğu ile arasında geçen bir konuşma çok üzdü bizleri, hatta istek üstüne iki defa dinledik. Hepimizin yüzüne hüzün çökmüştü.
- Deden nirde ey oğlum
- Dedem sürgündedir sibirde
- O zaman çığır nineni
- Yohtur dertler yedi kadını
- Baban nirde bir gelsin
- Babam savaşa gitmiştir
- O zaman çığır ananı
- O da vagonda gitmiştir
- Kardaşın varmıdır
- O mengüde yatıyir
- Belki ablanda yohtur
- Vardır o da içerde ağlıyır
- Varmı hiç kimse sahabınız
- Salakan ilk sağır gül
- Şimdi ne geçer halınız
- Onu git staline sor…”
Ahıska nerededir nerede yer almaktadır?
Kısacık bahsedecek olursak,
Yıl 1944, 14 Kasım’ı 15 Kasım’a bağlayan gece. Stalin tarafından iki üç saat içinde Ahıska Türkleri bir meydanda toplatılır. Kızıl ordu askerleri o günlerde kuşatmış olduğu, Ahıska’nın giriş ve çıkışlarını yasaklamışlardır. 220 köyü birden basıp, köyün ileri gelenlerini bir harman yerinde topluyor. Gecenin ayazında beklettikten sonra planlarını uygulamaya başlıyorlar. “- Buraya Almanlar gelecek, burayı işgal edecekler, sizi daha güvenli yerlere götüreceğiz ve on, onbeş gün içinde tekrar yerlerinize döneceksiniz” diyerek kandırıyorlar. Tren vagonlarına doldurularak, gidecekleri yere kadar aşağı dahi inmemek koşulu ile kapalı tren vagonlarında Orta Asya’ya sürülerek Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleştirildi. Ahıska Türklerinin bu talihsiz sürgününde binlerce insan yolda ölür. Geri döneceklerini zannederek yola çıkan 120 binden fazla Ahıskalı artık vatansız, topraksız, kimsesizdir. İçlerinden okur-yazar ve aydınlar alınıp Sibirya’ya gönderilir ve onlardan bir daha haber alınamaz. Ahıska Türklerinin tarih boyunca çileli günleri hiç bitmedi dedi İbrahim Türkî. Benim çevremde de tanıdığım Ahıska Türkleri var olanlardan da dinleme fırsatım olmuştu. Dernekten büyük bir tanışma sevincinin yanı sıra hüzünlenmiştik. onca eziyet. Vedalaşarak oradan ayrıldık. Ama içimizde hüzün, ruhumuzda burukluk, devam etti kendi aramızda hala konuşuyorduk. Saat 22.00 Otele döndük.
13.12.2015 PAZAR
08.00–11.00 Arası Sayram Karasaç Ana ve İbrahim Ata Türbelerini ziyaret ettik.
07.00 arkadaşlarımla birlikte otelde kahvaltımızı yaptık. İçim içime sığmıyordu. Nedenini bilmediğim bir sevinç vardı içimde. Sanki yıllardır özlemini çektiğim biriyle kavuşacaktım. Bizi almaya gelen her gün hiç yalnız bırakmayan ekip arkadaşlarımız çok itina gösteriyorlardı. Gittiğimiz minibüse binmemizden inmemize çok ilgileniyorlardı. Ayağımız buzda kaymasın diye elimizden tutarak minibüse bindirip indiriyorlardı. Derken yola çıktık, çevreyi seyrederek gidiyorduk. Ortamda yüksek bir enerji vardı ben bunun farkındaydım. içim kıpır kıpır Sayram ilçesine vardık, rehberden aldığımız bilgiye göre Sayram, Kazakistan Cumhuriyeti’nin güneyinde yer alan, ülkenin üçüncü büyük şehri Şimkent’in bir ilçesidir. Hâlihazırda Ahmet Yesevî Hazretlerinin türbesinin bulunduğu eski adıyla Yesi, yeni adıyla Türkistan kasabasına 157 km. mesafededir. Anlatıldığına göre Sayram’ın yaklaşık 10 ismi varmış.
Önce Karasaç Ana türbesine gittik. Dualarımı okudum. Ben giderken yakınlarım ve çevremden çok selam götürmüştüm onları ilettim ve bir tespih hediye ettim türbeye. Türbenin yetkilisi de örtü hediye etti. Allah kabul etsin. Sayram Karasaç Anadan bahsedecek olursak Şunu da ekleyelim ki, Hoca Ahmed Yesevi’nin annesi Ayşe Hatun (Karasaç Ana) ise, Saydam’da meşhur Şeyh Musa’nın kızıydı. O, zamanının en edepli, bilgili ve muhterem hanımlarından biri ve önde geleni olmuştur. Türbesi Sayram Merkez Camii’ne 50 m. kadar yakın bir mesafede bulunmaktadır. Aldığımız bilgiye göre.
İbrahim Ata Türbesi (Sayram)
Tekrar yola koyulduk. Kısa bir mesafe sonra Türbeye vardık. Her yer karla kaplıydı. Girişte büyük bir gösterişli kapı vardı. İbrahim Ata türbesine vardık. Dualarımızı okuduk. Selamları ilettim. Allah kabul etsin fotoğraflar çektik ve ben sayısız fotoğraf çektim gözümü alamıyordum türbeden. Ayrılma vakti geldiğinde ayrılmak istemeyerek ayrıldık. İbrahim Ata hakkında bilgilendirildik aldığımız bilgiye göre Ahmed Yesevî’nin babası. Türkistan-Sayram’da yaşayan en meşhur velilerden biriyiş. Soyu Muhammed Hanefiyye vasıtasıyla hazret-i Ali’ye dayanıyormuş. Fakat Muhammed Hanefiyye’nin annesi hazret-i Fâtıma olmayıp, hazret-i Ali’nin başka bir hanımı olduğundan seyyid değilmiş. Halifelerinden Musa Şeyh’in kızı Ayşe Hatunla evlenmiş olan İbrahim Ata’nın Gevher Şehnaz adında bir de kızı varmış. İbrahim Ata hanımından bir müddet sonra, Ahmet Yesevi 7 yaşındayken vefat etmiş. Türbeden ayrıldık ama hala büyüsü üstümdeydi. Birçok rivayetler anlatıldı adeta buralar bir evliyalar şehriydi yüksek bir enerjiye sahipti.
Yine yollara düştük. Harika bir yer Şimkent. DENTORO parka gittik. Çok büyük bir parktı. Ağaçlar çok uzamış, her yer çam ağaçlarıyla yemyeşildi. Yerler beyaz örtüye bürünmüş yeşil ve beyaz harika bir doğa görünümü vardı. Soğuk olmasına rağmen epeyce ziyaretçisi vardı hatta çocuklar daha çoktu. Annenleri kızaklarını çekiyordu. Sıkıca giydirilmişlerdi. Rengârenk giydirilmişlerdi. Bizlerde onlarla selamlaşıp bebeleri sevdik ve fotoğraflarını çektik. Onlarda bizlerde mutlu olduk. Parkın bir özelliği daha vardı devlet adamlarının diktiği ağaçlar, her ülkeden isimler vardı. Türkiye’den rahmetli Turgut Özal’ında adı yazılıydı. Bizlerde önünde fotoğraflar çektik ve çekildik.
12.00 Saygı Değer Beyefendi Kural KÖMEK ailesi ve akrabalarının bulunduğu “Kazak Evi Ziyaretimiz”
Parktan ayrıldık. Arabamıza bindik. Epeyce bir yol alarak caddeden çıktık. Sokak arasına girdik ve dış boyası renkli ve güzel görünümlü bir evin önünde durduk. Bu ev Kurak Kömek’in eviydi. Tüm aile toplanmıştı. Herkes bizleri kapıda büyük bir tebessümle karşıladılar. En az 25 kişi vardı. Bunların hepsi ailedendi. Salona girdiğimde bizlerin alışık olmadığı koca bir salon ve enez 35 kişilik masa âdete tablo gibiydi. Peçeteler kırmızı maviydi. Türk bayrağının kırmızısı, Kazak bayrağının mavisi ile süslüydü. Ev ortamında bu kadar mükemmel bir hazırlık, en lüks restoranlarda yoktu. Masanın başına misafir ve yanına ev sahibinden biri oturdu, adet öyleymiş. İlerleyen zamanda sürekli servis ekleniyordu, derken koskoca bir süslü tepside At ve koyun kellesi geldi. Misafire özel ikrammış. Birde beşparmak diye bir yemek geldi altında bizim mantı hamuru gibi hazırlanmış, üstünde etler kâsede çay sürekli ekleniyordu. Sohbetler şiirler ev halkından müzikler ve aileden genç hanımefendi bize bir müzik geçidi yaptı. İdris Anarat tarafından kaleme alınan Sayın Kural Kömek için şiir tüm ailesinin içinde okunması çok duyguluydu.
KURAL KÖMEK
Çanakkale’mi ne güzel anlatmışsın sen
Mesafeler nedir ki, gelmezmiyim kapına ben
Sana sesleniyoruz her yönden öbek, öbek
Bahtın açık olsun,gönlümüzdesin Kural KÖMEK..
Dünya Türk’lerine yazmışsın milli marşı
Zülme,zülmete olmuşsun her zaman karşı
İstemişsin olalım hep beraber tek yürek
Bahtın açık olsun,gönlümüzdesin Kural KÖMEK..
Ata yurdum sizler gibi yiğitlere emanet
Bu millet yok olmaz, kopmadan kıyamet
Uykudayız bu dünyada, aşk’ın mekânı ahiret
Bahtın açık olsun,gönlümüzdesin Kural KÖMEK..
İdris ANARAT
11.12.2015 saat 04.30
Kazakistan Çimkent şehri Aziz Mahmut Hüdai dergâhı
Karşılıklı hediyeleştik. Hediyeler arasında ben Türk bayrağımı da hediye ederek dalgalandırdım. Onca güzellikten sonra gitme vakti gelmişti ama ayrılmak istemiyordum içimden. Bol fotoğraf ve video çekimi yaptık. Vedalaşırken sanki kendi öz ailemden ayrılır gibi hüzün çökmüştü içime. Tüm aile dışarıda vedalaştık. Yollara koyulduk yine başka programa yetişecektik.
16.00 da “BABALAR EMANETİ”
Kazak Hanlığının 550’inci yıl kutlamaları gösteri ve programına katıldık. Şimkent Müzik ve gösteri merkezinde programa katıldık, salon tıklım tıklım doluydu. bu programda öğrenciler tarafından müzik eşliğinde pandomim sanatıyla sunulurken şiirler ve şarkılar söylendi. Kural Kömek’in yazdığı ve Nur Dautov tarafından bestelenen ‘Dünya Türkleri Marşı’ koro tarafından seslendirildi ve büyük ilgi gördü. Program dolu dolu geçti. Hepimizin adları okunarak sahneye çıktık ve yine saygı değer arkadaşımız İdris Anarat tarafından kaleme alınan Kazakistan şiiri okundu. Konuşmalar yapıldı plaketler verildi, fotoğraflar çekildi mutlu bir şekilde bizler salondan ayrıldık.
19.00 Adana Restoranında Program
“BABALAR EMANETİ”
Programından çıktık. Gideceğimiz yer çok yakın olduğunu söyledi Sayın Kural Kömek. Yolda ilerlerken elimdeki Türk bayrağının diğer ucundan da kendisi tuttu ve karşılaştığımız her kişi çok mutluluğunu belirtiyordu ve bir restoran önüne vardık. Birde baktım ki koca yazılarla ADANA RESTORAN yazıyordu. Tüm personel bizi büyük bir özveriyle karşıladılar. Yerimize vardık hazırlanan masa tam bir Adana usulüydü. Yerlerimize oturduk. Kural KÖMEK beyefendi bir açıklama yaptı bu programda Adanalı bir yazarın olduğunu öğrenen sevgili hanımefendi restoran sahibi bende misafir edeceğim diye başvurmuş çok çaba sarf ederek kabul ettirmiş. Benim için çok mutluluk vermişti ta Kazakistan’a geleceksin de bu güzellikle karşılaş, çok çok mutlu etti beni. İş yeri sahibesi sevgili hanımefendinin beş çocuğu ve bir çocuk yuvası işlettiğini öğrendiğimizde ona saygıyla bir daha baktık. Müzik eşliğinde konuşmalar yapıldı. Yine İdris Anarat tarafından kaleme alınan Kazakistan şiiri okutuldu. Sohbetler edildi hediyelerimizi sunduk diğer hediyelerin yanı sıra ben kök boya Türk motifleriyle dokunmuş ünlü Kadirli Karatepe kilim hediye ettim. Özelliklerini anlatarak taktım ettim. “Karatepe kilimlerini diğer kilimlerden ayıran en büyük özellik, ipliklerini ağaçların kökleri, yapraklar ve çiçeklerinden uzun süren zahmet sonucunda elde edilen doğal kökboyalarıyla boyanması. O nedenle Karatepe kiliminin güneşte rengi solmaz ve yüz yıllar geçtikçe de rengi daha canlılık kazanır. Bin yıllar öncesine ait motifler kilimlere işleniyor ve bu sayede o motifler günümüze kadar gelmiştir, dokunan her motifin bir hikâyesi vardır bu motifler Oğuz Türklerine kadar dayanır.” Çok güzel dilek ve temenniler yapılarak büyük bir mutlulukla oradan ayrıldık. Saat 22.00 otelde tüm katılımcılar (Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Ahıska Türkleri, Karakalpak Türkleri, Başkurdistan Türkleri.) değerlendirme yapılarak. Çok güzel memnuniyet verici konuşmalar yapıldı.
14.12.2015 PAZARTESİ
07.00 de Otelde diğer arkadaşlarımla kahvaltı yaptıktan sonra lobide toplandık.
08.00 de Otel önünden Türkistan’a hareket ettik. Büyük bir merakla yola devam ediyorduk. Hayalini kurduğum yere gitmenin heyecanı içindeydim. Gittikçe doğa değişiyordu. Bozkırlar başlamıştı, ne bir ağaç nede bir yeşil vardı. Yol kenarında develer, atlar, koyun sürüleri vardı çevreyi seyrederek 3.50 saat gibi bir sürede El Farabi Müzesi’ne vardık.
11.30 da El Farabi müzesi ziyaretimizde. Müze Müdürü ve yetkililer tarafında Resmi olarak karşılandık. Tanıtımlar yapıldı, rehber hanımefendi İngilizce konuştu. Bizim arkadaşımız Mehmet Faruk Kılıç, Türkçe çevirisini yaparak tüm müze personeli ve gazeteciler eşliğinde gezimizi tamamladık. Hatıra fotoğrafları çekildik. Müdür bey çok mutluydu. Çünkü Müze Müdürü El Farabi müzesini heyet halinde ziyaret eden ilk Türkiye topluluğu sizlersiniz dedi. Sayın Kural KÖMEK beyin talebi ile yine Kazakistan şiirini İdris Anarat okudu. Daha sonra bizlere bir masa hazırlanmıştı, pastalar, çörekler, çay, deve sütü ben deve sütünü tercih ettim ve bol bol deve sütü içtim. Diğer personellerle vedalaştık. Müze Müdürü bizleri yalnız bırakmadı, bizimle beraber hatta kendi aracına bizden iki arkadaşımızı da aldı yolda giderken memnun olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
14.00 de Arslan Baba Türbe ve külliyesi ziyaret edildi. Arslan Baba’nın türbesi Kazakistan’ın Türkistan şehrindeki Yesi yakınında, Otrar’da Yesevi’nin geleceği hakkında aldığı işaret üzerine Türkistan’a gitmiş, uzun yıllar orada yaşadıktan sonra Ahmet Yesevi’yi bulup ilim öğretmiştir. Arslan Baba, rivayete göre; Muhammed’in emanet ettiği hurmayı Ahmet Yesevi’ye ulaştırmak görevini üstlenmiştir. TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) tarafından burada yaptırılan WC, lavabo ve hizmet binaları çok güzel olmuş, ziyaretçiler ve orada ikamet edenler çok rahat etmişler. Çok memnuniyet verici idi. Külliye Müdür ve yetkilileri tarafından çok güzel karşılandık. Yemek ikram edildi. Türbenin müdürü bana bir yastık hediye etmesi beni mutlu etti. Aralan Baba kimdi bilgi verdiler Ahmet Yesevi’nin ilk hocasıdır. Arslan Baba’nın doğum ve vefat tarihleri hakkında kaynaklarda bilgi yokmuş. Aslen Türk olup Taşkent’li olduğu da rivayet edilmekteymiş. Vedalaşarak yolumuza koyulduk.
15.30 Moğollar tarafından yok edilen Kazak şehri arkeolojik kazı alanı ziyaret edildi bilgiler alındı.
17.30 Hoca Ahmet Yesevi türbe ve külliyesi ziyaret edildi. Heyecanım gittikçe artıyordu beş yıldan buyana araştırmalarım sürüyordu ve yıllardır her akşam dualarımda Hoca Ahmet Yesevi’ninde ruhuna fatiha okuyordum ve şarkı sözüde yazmıştım.
Hoca Ahmet Yesevi
Yesi ülkesine bir güneş doğdu
Türkistan’nın piri Ahmet Yesevi
Yalanı, yanlışı ilmiyle boğdu
Türkistan’ın miri Ahmet Yesevi
Buhara’ydı ilim, irfan merkezi
Sıcak yüreğiyle sardı herkesi
Dünyaya duyurdu Türkistan sesi
Kâinatta iri Ahmet Yesevi
Hacı Bektaş, Yunus Emre, Mevlâna
Feyz alıp dağıttı kalpten her yana
İki bin yıl önceden ta bu yana
Gönüllerde biri Ahmet Yesevi
Pir-i Türkistan’ın şairi, veli
Dört kapı, kırk makama değmiş eli
Yüz yirmi yaş sonra seherin yeli
Yaratanın eri Ahmet Yesevi
Münevver Düver
11.12.2010-Adana
Söz ve Müzik: Alperen Kekilli Grup GÖKTÜRKLER
O gece yarın orda olacağım diye gözüme uyku girmemişti. Bir ara gözüm dalmış ki rüya gördüm. Rüyam aynen böyleydi. Yattığım odanın balkon kapısından Hoca Ahmet Yesevi geldi, saçımı okşadı “yaptığın hiçbir şey açıkta kalmaz, sen beni görmeyi çok istiyordun hoş gelmişsin güzel kızım” dedi ve kayboldu aniden kalkıp oturdum. Gözlerim arıyordu. Rüyamı gerçek mi diye bir müddet şaşırıp kalmıştım. Daha sonra hiç uyumadım. O gün biran önce ona kavuşmak istiyordum ve şükürler olsun kavuştum. Rüyamı arkadaşlarıma anlatacaktım ki Hoca Ahmet Yesevi’yi rüyamda gördüm der demez güldüler. Devamını anlatmadım, daha öncede kafama çok taktığım konularda hep mesaj rüyalar görüyordum. Yetkililer tarafından karşılandık külliyenin her yeri tek tek izah ederek bilgiler verildi. Kazak ulusal TV tarafından röportajlar yapıldı. Şiirler okundu. Rehber eşliğinde çok duru bir Türkçeyle her taraf gezdirildi duygu dolu saatler geçiriyorduk. Kapı motifleri her adımda bir güzellik vardı enerji yüksek farklı duygular içindeydim. Gelmeden çok bilgiye sahip olduğumdan rehberin anlattıklarını hemen anlıyordum. Ortadaki koca iki ton ağırlığındaki ve üç bin litre su alma kapasitesindeki döküm kazan çok ilgimi çekti, kazan hakkında uzun bir hikâye anlatıldı.
Hoca Ahmet Yesevi (1093 – 1156)
Etkileri günümüze kadar ulaşan Ahmet Yesevi, 11. Yüzyılın ikinci yarısında bugünkü Kazakistan’ın Şimkent şehrinin doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur. Sayram, o dönemde önemli bir kültür ve ticaret merkeziymiş. Babasının ölümünden sonra, ablası ile birlikte Sayram yakınlarındaki Yesi’ye yerleşen Yesevi, burada "Arslan Baba" adlı bir Türk şeyhinden ilk eğitimini almaya başlamıştır. Türbesi Yesi yakınındaki Otrar’da bulunan Arslan Baba, rivayete göre; Hz. Muhammed’in emanet ettiği hurmayı Ahmet Yesevi’ye ulaştırmak görevini üstlenmiştir. Mezar-ı Şerifte bulunduğu bir dönem, İmam Rıza’nın öğrencisi olduğu belirtilen Arslan Babanın, Yesevi’nin manevi yücelmesinde önemli bir yeri olmuş. Eğitiminin ilk aşamasını tamamladıktan sonra dönemin en önemli merkezi olan ve değişik bölgelerden binlerce öğrencinin akınına uğrayan Buhara’ya giden Yesevi, burada dönemin önde gelen din bilginlerinden olan Şeyh Yusuf Hemedani’ye bağlanmıştır. Türbesi Merv’de bulunan Hemedani’den yoğun bir tasavvuf eğitimi alan Yesevi, Şeyhin dört halifesinden üçüncüsü olmuş ve ilk iki halifeden sonra şeyhinin yerine geçmiştir. Yesevi, öğretisini hocası Arslan Baba’dan aldığı "ehl-i beyt" sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurmuştur. Bir Türk sufi tarafından kurulan bu ilk büyük "Türk tarikatı", önce Maveraünnehir, Taşkent ve çevresi ile batı Türkistan’da etkili olmuştur. Daha sonra Horasan, İran ve Azerbeycan’da yaşayan Türkler arasında yayılan Yesevi tarikatı, 13 yüz yıldan başlayarak göçlerle Anadolu’ya, ulaşmıştır. Yesevi öğretisinin bu denli etkili olmasının temel nedenlerinden biri; Ahmet Yesevi’nin düşüncelerini anlatmak için, o dönemde gelenek olduğu üzere Arapça veya Farsça’yı değil, Türkçe’yi seçmesidir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerle öğretisinin hızla yayılmasını ve kuşaktan kuşağa kolayca aktarılmasını bu yolla sağlayan Yesevi’nin "Hikmet" olarak adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan şiirleri, 15. Yüzyılda yazıya geçirilerek "Divan-ı Hikmet" adı altında toplanmış ve kutsal bir kitap olarak elden ele dolaşmıştır diyerek çok açıklayıcı bilgiler aldık.
22.00 Şimkent ‘e döndük ve Kazak düğününe katıldık. Çok müthiş bir şekilde karşılandık ve ilgi gördük. Resmi bir ziyaret olması hesabı ile bizlere verilen bilgi dâhilinde sahneye davet edildik. Konuşmalar yapıldı. Hediyeler verildi ve talep üzerine yine KAZAKİSTAN şiiri okundu. Tekrar masamıza geçmeden düğünü terk ettik. (Resmi kişiler konuşma yaptıktan sonra onların adetlerine göre tekrar masaya geçilip devam edilmez imiş)
24.00 Otele geçildi genel değerlendirmeler yapıldı.
15.12.2015 SALI
07.00 de otelin lobisinde buluştuk. Kendi aramızda hediyeleşiyorduk. Resepsiyonda ki görevli hanımefendiye de kitaplarımdan hediye etmiştim. Son ayrılış hazırlıkları içindeydik. Sayın Kural Kömek beyefendi geldi bana çok sevineceğim Kazak milli kıyafeti hediye etti. Giydirdi. Fotoğraflar çekildik. Şükranlarımı bildirdim. Son saniyelerimize gelmiştik, kalanlarla vedalaştık. Ben sanki kendi ülkemden gidiyor gibi üzülüyordum.
08.00 otelden ayrıldık ve Şimkent havaalanına geldik. Memnun bir şekilde karşılıklı sevgi ve saygı içersinde veda ettik. İşlemlerimizi yaptırdıktan sonra Kazakistan saatiyle Şimket havaalanından 15 Aralık saat 10.00 da aktarmalı olarak Almaataya uçtuk. Daha sonra orda beş saat bekleyecektik. Bizde gider gezeriz diye düşünüyorduk ama sonra vazgeçtik. Birbirimizle sohbet etme şansımız oldu. Halimizden mutluyduk. Şakalar espriler yapılıyordu. Mehmet beyin şakaları hiç akıldan çıkacak değildi. Farklı farklı oturmuştuk. Sonra kızlar biz üç atmışlıkları bir araya oturttular. Bizde espri yapıyorduk. üç atmışlıklar bir arada diye. Burada da vaktimiz gelmişti. Saat Türkiye saati ile İstanbul varış 19.50. İstanbul’dan THY ile saat 21.55 uçarak Adana ya vardım. Son durak saat 23.00 olmuştu. Buradan daha eve gitmem elli dakika gibi zaman alacaktı. Havaalanına sevgili yeğenim Yasemen beni almaya gelmişti. Valizlerimi aldıktan sonra evin yolunu tuttuk ama ben çok ülke gezdim bu kadar etkilenmemiştim. Kalbim hala Kazakistan da kaldı. Bu programda yol arkadaşlarım ve emeği geçen herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum, sağ olun, var olasınız değeli dostlar.
TEŞEKKÜRLER:
Sayın TİKA
Sayın Ünal KAR
Sayın Sevil PİRİYEVA
Sayın Kural KÖMEK
Münevver DÜVER
20.12.2015- Adana / TÜRKİYE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.