- 451 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bazen Müthiş Acı Verir İnsana Okumak ve Yazmak
Her ne kadar kalem kılıçtan keskin diyorlarsa da, o kalemin keskinliği yazılara yansıdı mı acı ve hüzünde verebiliyor, yazı yazan, bana ve benim gibi bir dolu insana. Son iki yüz yıldır dünya, daha bir fazla, savaş dolu, kan dolu, barut dolu, ölüm dolu bir yer oldu farkındaysanız. Önce insan ölüyor, peşine insanlık. Önce masum çocuklar, kadınlar ölüyor, peşine vicdan ve sağduyu. Vahşetin boyutları akıl almaz düzeyde neredeyse. İnsan kendi çocuklarına bile tokat atmaya kıyamaz iken, karıncaya bile basmamak için gayret edip, baharda dikkatli yürürken, bazıları tavuk keser gibi, kedi köpek öldürür gibi adam kesiyorlar, adam öldürüyorlar. İnsanlar, insanlara acımamak konusunda birbirleri ile adeta yarış yapıyorlar.
Şanlı bir tarihimiz olduğu bilinen bir gerçekse de acı dolu savaşlarımız, acı dolu yıllarımız, kaybettiğimiz topraklarımız ve uzak diyarlarda bıraktığımız bir dolu şehit vatan evladımız da var. 1854 Yılında Ruslar ile yapılan Kırım Savaşında Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez dış borç ile tanışmıştır. Bu savaş İngiltere ve Fransa’nın biraz da Osmanlı Devletini doldurmasıyla başlamış, daha sonra her ne kadar Osmanlı Devletinin zaferi ile sonuçlanmışsa da, ileri ki zamanlarda adım adım Osmanlı Devletini gerileme ve yıkıma doğru götürecektir, devamında başımıza gelecek irili ufaklı savaşlar ile birlikte. Çok masraflı olan bu savaşı yürütebilmek için Osmanlı Devleti ödeme gücünün çok üstünde bir dış borç gereksinmesi duymuştur.
’Tarih milletlerin tarlasıdır. Her toplum geçmişte ne ekmişse, gelecekte onu biçer.’ der ünlü Fransız düşünür Voltaire... Tabi ki tarihe her millet önce kendi bakış açısından göz gezdirecek, kazandığı başarıları ile gurur duyacak, başarısızlıklarını da mümkün mertebe hatırlamamak ve ders çıkarmak niyeti ile aklının, toplumsal hafızasının bir yerlerinde saklı tutacaktır. Bazen acı verecektir ülkelerin tarihi insanlara, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan benzer olaylar ile birlikte...
Bana müthiş acı veriyor katliamları, savaşları ve öldürülen masum insanların başına gelenleri okuduğum zaman. Aynı zamanda okuduklarımızdan çıkarımlar yapıp yazmak zorunda da hissediyoruz kendimizi, peşine bir de yazarken acı duyuyorsunuz, böylece acı hem katlanıyor hem de ruhumuzda kopan fırtınalar dinmek bilmiyor.
İslam Toplumu nüfus yoğunluğu bakımından şu anda dünya da ikinci büyüklükte ki topluluk, lakin dünya siyasetinde Hıristiyan devletler kadar, Yahudiler kadar etkinliğimiz ve ağırlığımız yok. Canımızı sıkıyor ve tat vermiyor tabi ki bu insana, geçmişimizi, şanlı tarihimizi de aklımıza getirecek olursak. Asırlar boyu savaşlar yapmışız. Bunların birçoğunu kazanmış, kimisini kaybetmişiz. O savaş yaptığımız topraklarda toplamda sayıları milyonlar ile ifade edilen şehitler bırakmışız, bir zamanlar bazısı vatan olan o yerlere. Japonya’dan Bosna Hersek’e Kudüs’den ta Macaristan’a, Rodos’a, Kıbrıs’a kadar 34 ülkede yetmiş sekiz adet Türk Şehitliği bulunmaktadır günümüzde. Ne şartlarda savaştıklarını ve ne zorluklara göğüs gerdiklerini bir kendileri, bir de Allah bilir. Açlık ve susuzluğa rağmen dimdik ayakta durmak ve yine de isyan etmemek, sonunda cennet gibi muhteşem bir ödülün olduğunun bilincinde olarak coşkuyla savaşmaya çalışmak sadece bizim gibi milletlere özel has bir durum olsa gerek...
Doksanlı yıllarda çağdaş diye anılan Avrupa’nın göbeğinde çok hüzünlü bir savaş yaşandı Bosna Hersek topraklarında. Bosna Şehitlerinin sayısı iki yüz elli binden fazla diye ifade ediliyor. O savaşta ayakta dimdik duran ülkesi için gözyaşı dökmekten öte, canını dişine takarak askerlerine moral vermeye çalışan, cepheden cepheye koşan, Bilge Kral lakaplı Aliya İzzet Begoviç’i kim unutabilir? O büyük kumandan ve devlet adamı, Başkent Saraybosna’da ki Kovaçi Şehitliğinde silah arkadaşları ile koyun koyuna çok mütevazı bir mezarda yatmaktadır. Savaşın en kızıştığı zamanlarda da eşi Halide hanımı Türkiye’de kısa bir süre de olsa misafir etmiş olmak, acılarını ve dertlerini paylaşmak Türkiye’miz için gurur vericidir. Savaşın acılarından biri yine, Şehit Hakkı Turayliç. Onun adını da çoğu kimseler hatırlamayacaktır. Hakkı Turayliç Bosna Hersek Başbakan Yardımcısıdır o tarihlerde. 1993 Yılının ocak ayında tıbbi malzeme, giyecek ve gıda yardımı ile birlikte Bosna Hersek’e giden dönemin devlet bakanı Orhan Kilercioğlu başkanlığında ki Türk heyeti ile Saraybosna hava alanında görüştükten sonra, hava alanından Saraybosna’ya geri dönerken Sırp Milisler tarafından hem de Birleşmiş Milletler askerlerinin gözleri önünde şehit edilmiştir. Bu gün Ankara’da bir caddeye ismi verilmiş olup unutulmamıştır kadirşinas Türk Milletince... Birleşmiş Milletler askerleri ne zaman iyi bir şey yapmışlar ki zaten? Srebrenitza’yı da unutmadık merak etmesinler. Orada da alçaklığa meydan veren, Sırp Çetnikler ile viski şarap içerken Müslümanların katledilmesine gıkları bile çıkmayan, kılları bile kıpırdamayan yine bu Birleşmiş (M)İlletler askerleri değil miydi? Sekiz bine yakın Müslüman Boşnak şehit. Çoluk çocuk, kadın, erkek, genç, ihtiyar. Ben ve benim gibi bir çok kalem arkadaşım yüreğimize acı hüzün verdiği halde yazdık bunları, kimi gözlerimiz nemlenerek, kimi ruhumuz titreyerek...
Otuz yıldan fazladır yurdumuzun Güneydoğusunda ülkemizin insanlarını derinden etkileyen terör olayları yaşanmaktadır. Müthiş hüzünlü bir olay benim ve duyarlı Türk Milleti vatandaşları için bu yaşananlar. Otuz bine yakın askerimiz ve polisimizi, masum vatandaşlarımızı, civan gibi delikanlılarımızı ailelerinden kopardı aldı bu alçakça olaylar. Eline kalemi alıp da o acıları yaşananları yazamıyor insan, tam yüreğinin ortasına, boğazına bir şeyler yumruk gibi takılıyor... Vatan sağ olacak mutlaka lakin biraz da akıl ile ve bilim ile mücadele etmek lazım terör ve de terörist ile tabi oranın Kürt asıllı halkına da sağduyulu davranmak kaydıyla. Bunların hepsi bir bütün. Hani şu tükürük ile boğma meselesi var bir de. Bayan zatı muhterem bir tarihte öyle buyurmuştu, sıfatında da Türk Vatandaşı, TBMM milletvekili etiketi olan. Bunların hepsi bir bir not edildi merak etmesinler o kadar. Yalnız, bizim balgamlarımız, tükürüklerimiz kıymetlidir, biz harcamayız öyle tükürükleri ciğeri beş para etmeyen insanlara, başka bir şey, başka bir ifrazat göndeririz, siz anladınız onu anladınız.
Orta Doğu Coğrafyası yıllardır cadı kazanı gibi kaynıyor. Görünüşte aslan yürekli, ancak gerçekte fare kılıklı emperyalistler sayesinde oradan, kan ve gözyaşı, savaşlar hiç eksik olmuyor. Sadece adı Müslüman olan lakin içlerinde kin ve nefret tohumlarını yıllardır büyüten birçok devlet de tarih sahnesinde boy gösteriyor hem de ne boy gösterme. Alçaklar ile işbirliğinde bile sakınca görmeyecek kadar adileşiyorlar, bu sadece adı, görünüşü Müslüman ülkeler. Terörist Devletlerden biri Müslümanlar için mübarek kabul edilen Mescid-i Aksa’yı yıkmaya çalışıyor bütün uyarılara rağmen, çok acı veriyor insana bu durum. Televizyonlarda film seyreder gibi kılımız kıpırdamadan seyrediyoruz, o güzelim masal şehri Bağdat’ın gece ve gündüz bombalanmasını, bir Filistinli küçük çocuğun kemiklerinin sopalar ile kırılmasını. Aslında o adı Müslüman olan ülke de terör ile boğuşuyor biz de ki terör örgütünün kankası olan öbür örgüt ile buna rağmen alçaklıktan da geri durmuyorlar. Buna söylenecek tek cümle yazıklar olsun dur, yazıklar olsun.
Yakın tarihimizin en büyük alçaklıklarından biri olan Ergenekon ve Balyoz davaları. Uyduruk deliller ile şerefli Türk Subaylarının terör örgütü elemanı suçlamasıyla yıllarca hapislerde tutulması. Kararın açıklandığı gün başımızdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. İnsanlar, bu kararı verenler bu kadar alçak olamaz diyorduk. Demek ki hainliğin, alçaklığın bir derecesi yokmuş. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi içimizde ’Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlar’ azımsanmayacak kadar çokmuş. ’Keser döner sap döner gün gelir hesap döner.’ demişler. Biz Ergenekon’u bu zamana kadar hep destan bildik, bundan sonra da öyle bileceğiz merak etmesinler.
Ve mülteciler. Hüznün yaşandığı coğrafyalardan yurdumuza kâh sınırdan, kâh kaçak yollar ile gelen, misafirimiz olan mazlumlar. Çoğusu yollarda, oğlunu, kızını, eşini kaybeden çileli ve gelecekleri karanlık bir muamma olan mülteciler. Bizim Türkiye’den başka kimsenin fazlaca ilgi ve alaka göstermediği, medeni diye nitelendirilen Batı’nın itelediği, ötelediği insanlar bunlar. Gazetelerden takip ettiğim zaman ruhum yerle bir oluyor çoğu kere. Hele o Ajlan bebeği unutmak, akıldan silmek, onun o kıyıya vurmuş masum cesedini görüp de insanlığımızdan utanmıyorsak, gözlerimiz dolmuyorsa en azından yazıklar olsun bizlere, yazıklar olsun...
Bazen müthiş acı veriyor hayatın içinde yaşadıklarımız ve diğer insanlara yaşatılanlar. Sorumlu, vicdanlı birer vatandaş olarak bu yaşananlara kayıtsız kalamaz ve gözlerimizi kapayıp, sırtımızı da dönemeyiz. Paramızı, sağlığımızı, maddi olarak sahip olduğumuz bazı şeyleri zaman zaman yitirsek de çok şükür ki insanlığımızı yitirmedik henüz. Acı verse bile, hem okumak, hem de yazmak yine devam her ikisine de son nefesimizi verinceye kadar. Hepinize en derin sevgi ve saygılar.