- 260 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kaliteli Yaşamda Anlamanın Gizemi
KALİTELİ YAŞAMDA ANLAMANIN GİZEMİ
Günlük yaşantımızda başımıza getirdiğimiz sorunların çoğu, meseleyi gerektiği gibi anlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Hakkıyla ve zamanında anlaşılamadan üzerine hüküm verilen hususlar ise, bizleri önyargı batağına düşürmektedir. Önyargılı davranmak ise, daha sonra çözümsüz sorunlar yumağına dönüşmekte ve kaliteli yaşamımızı adeta elimizden almaktadır.
Anlamamanın veya anlayamamanın bir çok sebebi vardır:
1. Acele davranmak: Her sorunun hakkıyla anlaşılabilmesi için, üzerinde harcanması gereken optimal bir süre vardır. Bu süreyi rasyonel bir şekilde kullanmadan çabuk hareket etmek, bizleri aceleciliğin tuzağına düşürecektir.
Acele etmenin de bir çok sebepleri vardır:
- Kendine olan aşırı güven.
- En önce ben konu hakkında görüş beyan edeyim yaklaşımı
- İşgüzarlık.
- Aşırı ve gereksiz heyecan.
- Deli cesareti.
2. Önyargılı olmak: Konu hakkında herşeyi önceden bildiğini varsayarak hüküm vermek. Bu durumun özünde kibir vardır, sabırsızlık vardır, muhataba saygısızlık vardır. Kendini öne çıkarma ve ayrıcalıklı olma yaklaşımı vardır.
3. Muhataba ve çevreye karşı saygı göstermemek: Eğer saygılı olsaydı bir süre bekler gerçeği anlamaya çalışır, sabırlı davranırdı. Belki sonuna kadar dinleyip anlayıp, en sonunda katkı sunmak veya mevcut durumu onaylamak, insanı daha fazla başarıya götürebilir.
4. Kendine aşırı güven: Kendine aşırı derecede güvenenler, başkalarının görüşlerine pek fazla önem vermeme eğilimindedirler. Halbuki, her zaman ve her yerde, her konuyu hakkıyla bilebilmek oldukça zordur. Hatta imkansızdır.
“Ağır ol da molla desinler” atasözümüz de, anlamanın ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedir. Dikkatli, yavaş, sakin, durarak, dinleyerek, anlayarak, acele etmeden, hataya düşmeden, saygısızlık yapmadan, konuyu en ince detayına kadar öğrenerek, tedbirli, dikkatli ve özenli hareket etmeyi öğütlemektedir.
Birkaç örnek ile yazımızı renklendirelim isterseniz:
1. Bir baba ergenlik çağındaki kızına “hadi kızım kalk senin için çok güzel bir proğram hazırladım, hemen hazırlan” diyor. Kızı da “hayır babacığım benim işlerim var” diyor. Baba, kızı için büyük gayret ve masraf içerikli proğramının reddedilmesine kızıyor. “Sana da iyilik yaramıyor zaten”, “ne zaman ki benim dediğim yere geldin?” babından olumsuz cevaplar veriyor. Yangının fitili ateşlendi. Buyurun kavgaya, küskünlüğe ve kırgınlığa…
Halbuki, baba çok iyi niyetle hazırladığı proğramı kızına hakkıyla ve olması gerektiği bir şekilde sunamadı. Aynı zamanda kızının özel durumuna ait gerekli empatiyi yapamadı. Yani onun özelini, beklentilerini, kendi hazırladığı proğramlarını anlamaya yanaşmadan, kızına sormadan kendi hazırladığı proğramını hızla empoze etmeye çalıştı.
- Belki, kızının önceden arkadaşlarıyla planlanmış bir proğramı vardı.
- Belki, kızı o günü babasıyla geçirmek istemiyordu.
- Belki, özeli ile ilgili bir sıkıntısı vardı. (Babasıyla paylaşamayacağı)
2. Bir arkadaşımızla randevulaştık. Biz gelmemize rağmen arkadaşımız bir saat geçti hala gelemedi. Arkadaşımız gelince, hakkıyla anlayan veya anlamaya çalışan ile, anlamayan veya anlamaya çalışmayan arasındaki farkı görelim mi?
Anlamayan: Nerede kaldın be adam? Ağaç olduk burada. Bir daha seninle yola çıkarsam iki olsun. İnsan bir telefon etmez mi? Ne vicdansız bir adamsın. Vb.
Anlamaya çalışan: “Hayırdır kardeşim inşallah kötü bir durum yoktur.” “Bir olumsuzluk yok ya” “çok merak ettim başına olumsuz bir durum gelmedi değil mi?
İkinci kişi, anlamaya, üzüntüye, tedirginliğe yönelik sorular sorarken, birinci adam peşin hükümlü, sorgulayıcı, suçlayıcı, aşağılayıcı, rencide edici, tehdit edici, direktif verici bir davranış sergilemiştir.
Haliyle birinci de mevcut sorunlar amip gibi çoğalacak iken, ikincide ise, mevcut sorunlara çözümcül bir yaklaşım sergilenmiş olacaktır.
3. Bir dede beş yaşlarındaki torunu ile trene binmiştir. Torun trene biner binmez yaramazlık yapmaya, sağa sola zararlar vermeye, anlamsız davranışlarda bulunmaya başlamıştır. Dede nedense torununa hiç ikaz etmeden donmuş taş gibi, anlamsız bir şekilde camdan dışarıya bakmaktadır. Diğer yolcular önce olanları izlerler. Dedenin duyarsızlığını da görünce, dayanamazlar ve ikaz etmek zorunda kalırlar.
Bre adam, şu çocuğunuzun yaramazlığını niçin görmezlikten geliyorsunuz? Saatlerdir çevreyi rahatsız ediyor görmüyor musunuz?
Dede hüzünle söyleyenlere döner, bitkin ve dalgın bir şekilde: “çok özür dilerim, torunumun annesini iki saat önce toprağa defnettik. Siz olsanız müdahale edebilir misiniz?” Der. Bundan sonra, diğer yolcuların en şatafatlısından diledikleri veya dileyecekleri özürün hiçbir önemi olmayacaktır. Suçludurlar çünkü, anlamadan, sabretmeden, önyargı ile hareket ettiler.
Üstelik hakkıyla anlamak o kadar zordur ki. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Neyin, ne zaman, nasıl, kiminle, olduğu çok karmaşık bir hal alıyor. Hakkıyla anlamak oldukça zorlaşıyor.
Acele etmeyerek, sabrederek, özenli, dikkatli ve tedbirli yaklaşarak, her ihtimali hesaba katarak, anlamaya çalışmak en güzeli olsa gerek. Yine de anlayamamış isek, nezaketle özür dilemeye hazır olarak.
Hem de “Her hangi bir konu hakkında en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olmadan üzerine hüküm vermeyiniz” ulu sedasına kulak vererek…
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…
6 Ocak 2016 Çarşamba. Saat: 07.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.