KÜÇÜK ŞEYLER-1
Günlük yaşamda karşımıza çıkan ama fark etmediğimiz ayırdına varamadığımız o kadar ehemmiyetli o kadar güzel şeyler var ki! Boğulup gidiyoruz meşguliyetlerimizin içinde. Oysa iki dakika dursak, düşünsek biraz, çok ama çok farklı olur.Günlük hayatımızda karşımıza çıkan ama fark etmediğimiz o kadar basit ve ucuz şeyler var ki! Soluğumuz tükeniyor bunları yaşarken. Biraz dönüp baksak yanlışlarımıza çok daha farklı olur.
Yılmaz ERDOĞAN tarzı; “Çok Güzel Hareketler Bunlar” diyebileceğimiz epey hareket var farkında olmadan yaptığımız ya da çektiğimiz. Kimisine “alkış” diye tempo tutarız kimisine de “yuh” diye zılgıt çekeriz. Karakoçan’da çok güzel hareketler diyebileceğimiz o kadar çok şey var ki! Yuh diyebileceklerimiz de var ama. Küçük şeylerdir yaşamın tadı, farkına varmadan gelip yanı başımızda duran. Bir kelebek ömrü kadar, bir esimlik rüzgar bazen, bir öpümlük sevda kimi gün, bir gözyaşımlık yağmur misali.
Bazen bir çiçek; Zambak Çiçekçilik’ten Manolya Çiçekçilik’e giderken elinizdeki gülleri bir sağa bir sola dağıtırsanız promosyon diye çok güzel hareketler bunlar diyeceğimiz gelir.Ama ne reklam olur. Bazen bir gülümseme genç bir kızdan bıyıkları yeni terlemiş bir civana Cumartesi Pazarı’nda, bazen Sohbet Çayevi’nde sıcak mı sıcak bir çay iddialı bir tavla oyununda, bazen bir tokalaşma yalnız kaldığınızda size ilaç gibi gelecek olan. Bazen soğuk bir su içmek kana kana ilçe artezyenlerinde. Bazen Yesrib’in tuzlu ve az köpüklü soğuk ayranını insanı deleyleyen bir ağustos sıcağında bir dikişte içmek.Bazen Belediye Parkı’nda herkese inat susmak. Bazen Atatürk Parkı’nda freni patlamış kamyon misali durmadan konuşmak.
Elazığ yolunda son sürat gelirken yazın sıcağında İçme’de durup dağın dibinden kopup gelen kaynak suyunun serinliğinde bir çay içmek gibi bir şeydir anlatmak istediğim sayın okuyucu. Görmesek de orada o su vardır, içmesek de o su orada akacaktır. Hele bir de balık ızgara yemişseniz yol üstü balık lokantalarında. Kim tutar sizi.
Golan’da akşam serinliği ile beraber nehre inen Dağ Keçileri’nin insan vermiş olduğu dinginlik ile sermest olurken bir an, Peri Suyu’na atılan çöplerin yaratmış olduğu anti bir hareket ile nakavt olan boksörün haleti ruhiyesi arasında gelgit yaşarsınız. İşte çok güzel diyebileceğiniz ve yuh olsun diyebileceğiniz iki hareket aynı cümle içinde izdivaç etti.
Çingene bir çocuğun gözlerine yuva yapmış olan anlık sevinci çıkarıp avuçlarımızdan salabilsek semaya bir kuş gibi. Ona mutluluğu tattıracak bir simit alabilsek Simit Sarayı’nda, bir gazoz alabilsek Şark Pastahanesi’nde. Saçlarının kirini yıkayabilsek en kral şampuanla, pörsümüş giysilerinin yerine yenisini alabilsek Vahpa’dan ve en önemlisi onların da bu ilçede insanca yaşama hakkının olduğunu, bu ilçenin birer ferdi olduklarını anlayabilsek küçük ama büyük bir iş başarmış oluruz. Foto Ressam’da deklanşöre suni peynir söylemine girmeden içten bir kahkaha ile bakabiliyorsak iş tamamdır vesellem.Ve bir esnafımızın ismini zikredebilirsek yazımızda küçük ama saygıya değer bir hareket yapmış sayılırız.
Karakoçan’da fakir bir çocuğu giydirebildiyseniz ne mutlu size. Mehmet YÜRÜK gibi yürekli bir insan olabilsek ve eğitime katkı sunabilsek ilçe için çok anlamlı olur. Cemal DEDE gibi öğrencilerin yardımına koşsak ve belki de onlar için küçük sayılır ama bizim nazarımızda dağ gibi bir iştir yaptıkları. Doğan ULUÇ gibi yüreğiniz Karakoçan için atıyorsa, Sabri ÖZEL gibi hiçbir Karakoçanlı’yı geri çevirmiyorsanız ne mutlu size. Bu adamların elleri öpülmez mi? Yayladere Belediyesi’ne 2 saat içinde yüzlerce torba çimento verebilen ilçemin gönlü zengin ve vizyonu vasi esnafı ilçemin bir okuluna da aynı katkıyı sağlar mı diye düşünüp duruyorum. Küçük ama mim koyulması gereken bir cümle idi yukarıda belirttiğim. Yok sayın.
Ağlayan bir çocuğun göz yaşlarına mendil olabildiyseniz ne ala! Mahallede, Tepe’de, oynayan çocuklar akşamları yolunuzu gözlüyorsa küçük bir şeydir ama önemlidir bence.Cebinizde onlar için getirmiş olduğunuz şekerleri pintiliğe kaçmadan dağıtabiliyorsanız önemli şeyler yapıyorsunuz demektir. Nasrettin Hocavari parayı veren düdüğü çalar şeklinde değil, çocuk olan herkes için bir şeker verebiliyorsanız ve şeker uzatabiliyorsanız ne mutlu size. Küçük bir şey olarak algılanabilir ama bence büyük bir şeydir.
Elindeki pet şişeyi sokağın ortasına bir futbolcu gibi şutlayanlar var.Ama boş kaleye gol atmak iyi topçunun harcı değil. Unutmayın; bir pet şişe siz atarsanız, bir pet şişe biz atarsak, bir pet şişe diğeri atarsa vay çevrenin haline. Sadece pet şişeler için değil söylediklerim, elimize geçen ve atılan her şey için. Çöp üstüne gül koklamam memleket insanı gibi. Çöpü bile ayrı bir kokuyor, ayrı bir letafet veriyor, ayrı bir hava katıyor ilçeme. Yerdeki bir çöpü alıp çöp kutusuna atıyorsanız ne mutlu size. Küçük bir şeydir ama çok önemlidir kanımca.
Kornasına asılan şoför mantığı ile yolun ortasında yürüyen herif tipi başka nerede karşınıza çıkar.Kornan kadar konuş diyenler olabilir ama dermason fasulyesi de ses çıkartır. Etkili olan kokusudur oysa. Burnunuzun direğini kırar.Yolun ortasında “bütün buralar benimdir” tarzı ile yürüyen ağlar, paşalar yer yapışalar emi. Küçük görünebilir bu hareketler ama büyük yanlış hareketlerdir.
Gülmeyen esnafımız var.24 saat somurtmak insanın surat değerini kelepire düşürür inanın.Gülmek sadakadır.Gelen müşteriye bir güler yüz göstermeniz belki küçük bir şey gibi gelebilir ama bana göre çok büyük bir iştir.Deneyin, pişman olmazsınız.Güle güle ölmenizi istemiyoruz ama bir nebzede olsa satışınızın üstüne bir tutam gülümseme yerleştirip hayrınıza sunabilirsiniz insanların gözlerinin iştihasına.
Bir özür dileme ne kadar da insancıl bir davranıştır.Ne kadar da asilâne bir tavırdır. Nasıl bir edadır ki ayrı bir karizma katar insana. “Ne dilersin benden?” diye sorar genç bir kızcağız delikanlıya. O da: ”Ne dileyeyim, özür dilerim.” diyerek nezaketin zirvesine çıkmıştır. Bir özür ehemmiyetsiz görünür ama bence önemine binaen çok kapı açılır.
Silbus festivalinde 5 bin öğrenci form doldurmuş burs için. Helal bu yörenin cömert insanına. Alkış bu yörenin eğitimin bilincinde olan esnafına, iş adamına, bürokratına. Karakoçan’ı düşünüyorum, utanıyorum oysa. Descartes düşünmüş de halt etmiş.Bizim varlığımız bu gençler. Düşünüyor muyuz bunları? O halde yokuz toptan. Ekmek parası dahi bulamayacak denli yokluğun sert yüzünü yüreğinin içinde saklayan ve ilçenin yarını olan üniversiteli nice gencimiz var. Onca derneğimiz var, onca zenginimiz var. Onca bürokratımız var. Belediyemiz var, parti teşkilatlarımız var. Herkes bir öğrenciyi markaja alsa yok mu olur? Onca çevresi olan büyüğümüz var? Yapın bir güzellik görelim, gülleri derelim hep beraber.Yapın bir ağabeylik, gençleri şad edelim.
De yürü git Karakoçanlı sana mı kalmış bu dava?
Sana mı kalmış bu gençlerin ceplerinin delik oluşu?
Sana mı kalmış yapılması gerekenler?
Sana mı dert olmuş güzellikler?
Sana mı tasallut olmuş yuhlar?
Bu ilçe bizi anladığında inşallah geç kalmış sayılmayız hiçbirimiz yapılabilecek güzellikler için. Ama susarsa bülbül, açmazsa gül..Ortalık dikenler üzerinde öten baykuşlara kalır.
Viraneler meskenimiz olur.
Gülistan dururken.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.