- 872 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AFAKİ BİR BEKLEYİŞ...
Günleri sattım gittiğinden beri, hezeyan yüklü tükenişlerin pervazında ıskalandım pervasızca ve günü birlik ömürler tükettim, varlığımın esaretinde yükümlü ve hükümlü sıra dışılığımla. Çaldım zamandan, çaldırdım aynı coşkuyu ve çalakalem sağalttım münferit kaygılarımı.
Dün dünde kalsaydı keşke ve yarınların hegemonyasında türetseydim afakî mutluluk namelerini.
Sonlanmayan hezeyanlar kadar ürkek bir sağaltılmışlıkla peyda olan düş birikintilerine basıyorum gecenin bir vakti. Sakıncalı bir zaman dilimi varla yok arası varlığımın mütereddit deviniminde ıslah olmaz çocuk yanım kadar hiçliği marifet sanan bir imgeye sığdırdığım izleklere tekabül eden korunaklı dünyamın izdüşümü. Edilgen bir varlık mademki bilinmezlik, bilinenden öte bir dünyada yaşamak mı marifet?
Adı sanı hepten kayıplara karışmış düş cambazlarına rast gelmek en beklenmezim yine de alışmaya başladığım karanlığı dirilten tekil bir hezimet. Kırık canlar aslında kırgınlığımın baz aldığı huzursuz bir devinim: En az benim kadar dünden bu güne ne ise değişime maruz kalmış.
Değişmeyen tek şey mademki değişimin ta kendisi, ıssızlığım neden bu kadar muktedir hüzne? Devrik ve yalıtılmışlığın bitiminde başlıyor karanlık. Ansızın sızan gölgelerden korunmak adına fazlasıyla hicap ettiğim ne ise sıra dışı meziyetlerimi tescillendiriyor evren: Sevgiye karşıt gelen hicap yüklü nefret nöbetlerinden oldum olası haz etmedim ve uzak durdum bu yüzden tepkisizliğimin merkezinde daldığım uykunun biteviye bölündüğü zaman sarkacı haddinden fazla tahakküm yüklü.
Kırpık yıldızlar çalıntı ışıklarını rahman kılıyor kara gecenin korkutuculuğu ile yoğrulduğum o münafık gece yarısı. Islah olmak bilmeyen insan ırkı tüm gerçekleri tehir ediyor ve vahşetin doğurgan sitemine rast geliyorum her köşe başı.
Tedirgin ve iflah olmaz kaygan düşlerin esrikli mizacındaki o yalıtılmaz gölgeleri gördüğümden beri aynaya bakmaktan korkar oldum hele ki titrek ışıkların ruhani çalımlarına takılı aklımın girdabında boş vermişliğimin telaşı bile süt liman beldelerini ruhun nasıl da allak bullak etmekte.
Tütün kokan elleri gecenin ve çeperinde yalnızlığın münafık bir leke kadar iz bırakıyor asırlar sonrasında kalmaya mahkum bir düş gezginin ürkünç hegemonyasında can bulan ölüm baz bir faninin gölgeli rotasındaki o izlekte sakladığı gerçek dışıcılığın geçirgen yüzeyinde salkım saçak salınırken.
Dip dibe aşk ve nefret. Nasıl ki nefretten doğan aşkların mizacında o yanılsama her gidenin ardından akıtılan gözyaşına nazire eden çılgın bir öfke peyda olmakta. Gudubet kadın ve adamlar bile nefret yorgunu ve her nasılsa saklama gereği duymadan, nur yüzlerini sefil ve yorgun yongaların karaya buluyorlar.
Adı olmayan duygular meftun hayata ve doğurgan edimlerinde can bulan heyula o seferberlik bile yetmemekte dünyayı kurtarmak için.
Satılık aşklar kapış kapış.
İnsanlık hepten kayıp ve çalıntı mizaçlarını çoktan rehin vermişler şeytana.
Günahlarını çaldırmak adına çaldıkları ölüm marşının adsız bir kıtasında yön buluyor seferberlik. Hani olur da gerisin geri kaçarken rast gelir de peyda olur vicdan yüklü yönergeler toz duman olmazdan önce.
Giden gittiğiyle kalıyor yoksa bir Allah’ın kulu gözyaşı dökmez miydi?
Kalan sağlar bizimdir anlayışı hepten teğet geçti evreni.
Tedirgin imgeler tozuttu tozutalı ruhani bir edimle ıslah ediyorlar düş baz yorgunluklarını yok sayanları. Hanidir yoksun ve tedirgin çoğu.
Zihinsel yorgunluklar ıslak ve tamah tedirginlikleri esirgediğinden bu yana daha da esrikli varsıl lehçeler. Adsız fiiller hanidir yoksun özneden: Sözüm ona gizlenmiş özneler gizli aşklara yelken açmakta. Kızgın âşıklar heyula sakıncalarını görmezden gelip kilit vurmakta yüreğe. Gün geceden kopuk, insanlık vicdandan uzak. Çocuk düşlerini çaldıran yorgun gölgeler afakî bir bekleyişin hükümranlığında adeta.
Kuytularda soluk benizli kadınlar vücutlarını teşhir etmekte her ne kadar görünmezliklerine kani olan Tanrı çoktan kutsamış olsa da ruhlarını. Engebeler arşı alaya çıkmış ve soluklandıkça şeytan müritleri artmakta her köşe başında.
Ölü parıltılarını gözlerine sığdıramazken gece, koyulmuş izbelerde rest çekmekte aşka ve isyana ve tedirgin bir dokunuşun pervazında hanidir yoksun kılındığı kırık sarkacını sallandırmakta bir düş yakasından diğerine.
Durmak ve düşünmekse sıralı bir edimin nirengi noktası yaftalanmış kömür karası mizaçlar düşkün sırlarını ifşa ediyor arşa kadar çıkmışken münferit beyanı.
Kelimeler anaç bir sıcaklığı meziyet edinmenin ötesinde sırdaş bir sevdaya nazire edercesine sahip çıkıyor kayıp kimliklerimize ve her yenilgide doya doya ağlamak kadar hür kılınmanın getirdiği o sakil yenilgiye doğaüstü bir güç sunmakta Tanrı. İşkillendiği kim varsa mimlenmiş benliğini varsıl bir tehdide kurban vermekte.
Yağmayan yağmur nasıl ıslatmıyorsa sahip olmadığım hiçbir mutluluk denk gelmemekte mizacıma. Bu yüzden mutsuz bir ömür o kadar da dert değil hele ki çekilmez imgelerin tezahüratına rast gelmişken ömrün tam da ortasında.
İffet bilinmeze denk düştükçe, hayaller gerçeğin izdüşümü oldum olası.
Saf sevdalar sadece bir öngörüden ibaret.
Anlamaktan ziyade anlatmak mühim olan velhasıl anlaşılmak anlam olmakla asla eş değer değil belki de tüm kifayetsizliğimi sırtlanıp makamsız şarkıları güfte edindiğimdendir bu sancım.
Ruhlar mademki bedenlerin haiz olduğu derin bir buhran, varlıksızlığımın hesabını yine ödemekle mükellef kılınmam mıdır zincirin son halkası?
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim.
Yüreğiniz dert görmesin.
Selam ve saygılarımla değerli hocam...
Sağlıcakla kalın, mutlu kalın.