MASAL ABLAM,
Bir varmııış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde iken develer tellal iken pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, çok uzak bir ülkede bir kral yaşarmış. Kralın kocaman sarayı, sarayın da kırk odası varmış. Üstelik bir de kulesi varmış bu sarayın…
Kral güzeller güzeli kızının üzerine titrer, bir dediğini iki etmezmiş. Şam’dan Acem’den getirtilen kumaşlarla dikelen elbiseler içinde Prenses herkesin gözünü kamaştırır mış. Ama nedense hep mahzun durur, hiç gülmezmişşşşş….
derken sen atılıyorum ;
- Abla saray ne , bizim kerpiç evden başka mı. Bizim ev iki göz , bunlardan kırk göz mü varmış.?
"Başka , bizim evimizden çok başka , kocaman bir ev " diyorsun ben ağzımı açamadan,
- Sen masal mı dinleyeceksin soru mu soracaksın? diyorsun.
İçerden annemin sesi geliyor.
-Kız şunun aklına sokma böyle şeyleri.
Sesini olabildiğince yavaşlatarak, duyulur duyulmaz fısıldıyorsun.
-Kralın de güzeller güzeli kızı hiç gülmezmiş.
- Neden abla ? diye soruyorum.
-Sonra ,söylerim diyorsun masal ablam.
-Hişşşt diyerek uyarıyorsun beni.
-Annem !Çabuk sok kafanı yorganın içine.
Uyuyoruz biz anne !
"Kör olmayasıcalar uyuyorsunuz da bana nasıl cevap veriyorsunuz. Zıbarın hadi " diyor annem.
Yıllar geçiyor.
Biz büyüdükçe masal kahramanları da büyüdü. Bazen gerçek uyarlamalar yapıyordun. Ve biz odünyada çok mutlu oluyorduk.
Ayağında dar paça sarı bir pantolon , bir açık tonu kolsuz bluz giymiş , saçları alagarson kesilmiş ufak tefek, on sekiz yaşındaki halin geldi gözümün önüne ne güzel bir genç kızdın.
Bu halinle sen ne kadar şehirli bir genç kızsan ben hantal vücudum, çatık kaşlarım ,uzun saçlarımla o kadar köylüydü m.
Köyde kalsaydık daha mutlu olurduk değil mi abla. ? diyorum.
"-Hayır diyor ,itiraz" ediyorsun .
Doğru ya sen köyü de de Eskişehir’i de sevmezsin. Şehirlerin suçu yoktur biliriz ama yine de acıları onlara yüklemek kolayımıza gelir.
Haklısın aslında, senin hiç güzel anın yok bu şehirde.
Köyde oyun oynadın diye cezalandırılan sendin.Zor işleri yapan da.
Köydeyken seni evde seyrek görürdüm zaten. Kırda bayırda ağabeyimle koyun güder dururdunuz.
Evde olup ta baş başa kaldığımız zamanlar öyle mutlu olurdum ki. İşte o zamanlarda bana masallar anlatırdın. Genelde masal biraz ilerleyince ben kendimi masaldaki, prenses zannederdim.Git gide güzel prensesin ben olduğuna inanmaya başlamıştım. Senin ,annemin diğer kadınların yaptığı işleri küçümser, yapmazdım hiç. Her işi hizmetçilerim yapardı hayalimde.
Neler paylaşmadık ki seninle.
İlk kolayı hizmetçilik yaptığın evin balkonunda içmiştim .Tadı çok güzel gelmişti. Sonra da içtim ama aynı tadı bulamadım hiç. Ben de vazgeçtim zaten, sağlığa zararlı diye.
Sen kuralları çiğnemeyi çok sevdin hep.
Belki isyan ediyordun.
İlk kocan seni karşısına dikmiş biraz daha geri git biraz daha dediğinde, ben de oradaydım. Çocukların bebektiler daha ,. Ne yapabilirim ifadesi ,yüzünde kapıya yaklaştın . Öylece bekledin . Ne oluyor derken, adam bıçağı attı, arkandaki kova saplandı sular akmaya başladı . Bir küfür patlattı eniştem olacak, tutturamadım diye seni hedef tahtası yapmıştı . Biz yerleri silmeye koyulduk. Gerdek geçesi karısını tokatlayan adamdan ne beklenir ki. Sonra boşandın. Çocuklarım dedin , annem kabul etmedi getiremezsin onları dedi .
Sen kavruldun içten içe. Zaten öbür tarafta değil vermek göstermek bile istemediler çocuklarını.
Sevilmediğine , istenmediğine inanırdın. Ana baba şefkati görmedin ki. Zaten çok çocuk vardı. Sana sevgileri değmediği içindir bu düşüncen. Haksız da değildin hani.
İkimizin sesi ne çok benzerdi. Sigara sesimiz bozana kadar şarkılar söyler
de geçerdik bazen.dik. En çok Türk Sanat Müziği şarkılarını. Ses benzerliği nedeni ile sıkıştığımızda birbirimizin yerine geçer, muziplik yapardık evdekilere.
Feleği kandıramadık bir türlü. Arada sen yerime geçe bileydin belki daha sağlıklı yaşardın. Onca sigarayı içmek için hayatı hiç sevmemiş olman lazımdı diyeceğim ,ama yaşama şevkin öyle güçlü idi ki ,bize kızardın sık sık sus pus oturuyoruz diye.
Kartalda bu kadar ev yokken , Zeytinlikten aşağı inen yokuşun başına oturur Adaları seyrederdik. Sonra bir şarkı tuttur urduk. Bazı geceler ay dolunaysa, o manzarada ben senin dizine yatar toprağın sıcaklığında hayaller kurar , sonra yine başlardık konuşup gülüşmeye.
Sen aşık olmuştun 18 yaşındayken.
Tıpta okuyan birine. Buluştuğunuzda o ağabey bana red kit maceraları getirirdi , ben okurken uyuyakalırdım. Uyandığımda gitmiş olurdu. Evlenecek tiniz, Almanya’ya gidecektiniz. O yıllarda Almanya’ya gidenin hayatı kurtulur diye bir inanış vardı toplumda. .Pasaport için resim çektirmiş gün bekliyordunuz.
Senin uzağa gideceğini anlıyordum. Bu beni üzüyordu. Seni çok özleyecektim. Masallar öksüz kalacaktı. Ama belli etmiyordum sana bunları.
İşte tam bu sırada babam öğrendi senin Almanya’ya gitmek istediğini Seni o adamla evlendirdiler.
Senin yüreğin ıssızlaştı. saçlarını kıvırtıp kasaplık koyun gibi soktular o mel’un adamın koynuna.
Herkes oynayıp göbek atarken çok ağladım ben. Sana , sevgiline, kendime, en çok da masallarımıza.
Abla neden biz masallarımızı yaşayamadık.?
Neden masalların kanatan yönü düştü bize.?
Oysa prenses olmak da, prenses ablası olmakta o kadar zor değildi. Ben sevgilimin prensesi olayım derken sen çocuklarının prensesi olmaya çalışıyordun. Gerekli gereksiz verdik durmadan .Almayı akıl etmeden .
Oysa veriş alış değil midir sevgi ?
Biz masalları tersten mi okuduk . Yoksa masallara kendimizi fazla mı kaptırdık .
Baksana ikimizde yalnız yürüyoruz sona doğru.
Bu saatten sonra prens falan gelmez abla.
Ben damdazlak kaldım işte.
Senin çocukların var hiç değilse .
Eeee ablam, sen beni koyup gidersen, eski anıları yad ederek kiminle güleceğim. Kim anlatacak içinde kaybolduğum masalları.
Masalları da mı götüreceksin abla.?
Yapma daha hazır değilim ben sensizliğe, masallarımız olmadan ne yaparım ben. Akşamüstü kahvelerini kiminle içerim. Kime derim en gizli yanlarımı..
….
Hem bu kar kıyamette ne işin var kara toprakta...
Kardeşin Ayşe