Ölüler Diyarı 5. Bölüm
Kendimden kurtulmaya çalışırken aklımda oluşan görüntüleri bir türlü anlamış değilim. Belki de bu irinlerle kaplı düşüncelerimi bastıracak bir yoldur. Pekala eğer öyleyse neden bunu denemiyorum. Anlamaya çalışmak… Anlamıyorum. Ben üzerine düşülecek bir hayatın içerisinde doğmadım. Benim geldiğim yerde önce küfretmeyi öğretirler. Sonra sevmeyi. Önce hayatta kalmayı öğrenirsin sonra da yaşamayı.
Adam da öyleydi. Ama o küfretmeyi öğrenemedi. Ve yaşamayı da…
Sam kapüşonu başına geçirmiş yürüyordu. Gözleri ileri doğru tek bir noktada sabitlenmişti. Biz sağında, Demol ise solundaydı. Yaklaştığı her sokak lambası bir bir sönüyordu. Sam hayatında ilk defa bu kadar cesur hissetmişti kendini. Görünmeyen arkadaşları yanında, henüz ne olacağını bilmese de onlara güveniyordu. Sadece Demol biraz tedirgin ediyordu. “İçimi ürpertiyor lanet olası.” Diye mırıldandı.
Uzun bir yürüyüşün ardından sonunda mezarlığa ulaşmışlardı. Mezarlığın girişinde boyaları silinmiş oval bir levhada, bakır renginde DEAD KİTTEN yazıyordu. Sam derin bir iç çekip, “Ölüler, ölmeleri yetmiyormuş gibi bir de şehrin dışına sürülmüş. Şuraya bak dostum burada ölü olmak istemem.”
Girişe doğru yürüyecekken Biz karşısına geçti. “Önce Demol girmeli.” Sam bunu memnuniyetle karşıladı. Gülümseyerek başını eğip Demol’a yol verdi. “Ben de ilk sen demenden korkuyordum Biz.”
Demol kuru çalıların bittiği yerden içeri girerken Biz Sam’in yanına gelerek;
+Bak Sam. Şimdi senden hafızanı zorlamanı istiyorum.
-Hangi konuda?
+Lisa konusunda. Ölmeden önce sana bir şeyler söylemişti. Hatırlıyor musun?
-Hiç bir şey hatırlamıyorum dostum. Hem ne alakası var bütün bunlarla?
+Bay O anahtarın sende olabileceğini söylemişti.
-Ne anahtarı?
+Sadece iki kelime. Bay O’nun burada diriltilmesi için o iki kelimeye ihtiyacımız var. Karın her şeyi biliyordu. Bütün olacakları. Kahretsin her şeyi biliyordu.
Biz telaşlanmış gibiydi. O iki kelimeye ihtiyacı vardı.
-Bak sakin ol tamam mı. Düşünmeye çalışıyorum. Yardımcı olmuyorsun. Nasıl iki kelime? Hangi dilde, anlamsız mı, günlük sözcüklerden ikisi mi nereden bileyim ben!
+Sadece iki kelime. Şu aptallığını bir dakika olsun bir kenara bırak ve odaklan. Lisa’nın öldüğü zaman git. Gözlerini kapat.
-Bunu yapamam!
+Yapmalısın. Bunu Lisa için yapmalısın !
-Kahretsin!
Sam dengesiz bir şekilde geriye doğru iki adım atıp olduğu yere oturdu. Gözlerini sıkıca kapadı. Elleriyle saçlarını tutup çekti. “Düşün!”
975 GÜN ÖNCE
O sabah telefonda konuşurken Lisa’nın sesinde tedirginlik vardı
. “Lisa bir şey mi oldu?”
Lisa “Hayır.” Diyerek geçiştirdi. “Öğleden sonra ofisine gelebilirim, bir yere gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?”
Sam telefonu kulağından çekip yönetim kurulu üyesi Bay John’a kaşlarıyla kapıyı gösterdi. Zor duyulur bir tonda, “Sonra gel.” Dedi. Telefonu tekrar kulağına götürüp, “Hayır sevgilim. Gelebilirsin. Bekliyor olacağım.”dedi.
Lisa’nın sesi daha da tedirginleşmişti sanki. “Seni her şeyden çok seviyorum. Biliyorsun değil mi?”
Sam şaşkın bir şekilde, “Tabi. Ben de seni seviyorum. Bak Lisa bir şey var ve bana söylemiyorsan…”
Lisadan ses gelmedi. Sam’in içini korku kaplamıştı. “Alo!...... Alo!”
“Buradayım.”
Sam ofisinden çıkıp hızlıca asansöre gitti. “Lisa oraya geliyorum! Sakın ayrılma. Yirmi dakikaya ordayım.”
20 DAKİKA SONRA
Sam bahçenin demir kapısını ayağıyla iterek açtı. Hızlıca kapıya doğru yürürken bir yandan da anahtarı çıkartmaya çalışıyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğinde şaşkınlığını gizleyemedi. “Kahretsin Lisa! Bu da nedir böyle?!”
Lisa beyaz geceliğiyle yerde oturuyordu. Her yerde kağıt parçaları vardı. Lisa elinde kendi resminin olduğu tabloyu tutuyordu. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Olduğu yerde garip iniltiler çıkartıp ağlıyordu. Sam Lisa’nın yanına çöküp başını göğsüne yasladı. “Lisa neler oluyor bebeğim!” Gözlerini sildi. Lisa birkaç saniye konuşamadı. Ardından nefesini toplayıp dizlerinin üzerine kalkıp Sam’in ellerini tuttu.
“Kazıda bir parşömen bulduk demiştim hatırlıyor musun? Üzerindeki yazılardan bahsetmiştim. Hiçbir şekilde çözülemiyordu. Ben onu çözdüm zannedersem.” Lisa’nın sesi titriyordu.
“Bu süper haber Lisa! Bunu kutlayalım. Ne dersin?” Sam’in kafasında soru işaretleri vardı.
“Sam o parşömeni bulmamızın ardından tam iki buçuk yıl geçti.”
“Bunda garip olan nedir Lisa?”
“Garip olan şu ki ben parşömeni ilk bulduğumuzda garip bir şekilde…..” Lisa’nın nefesi kesildi.
Sam bağırmakla yetindi. “Lisaaaaaa!”
Lisa’nın gözbebekleri büyümüştü. Gözlerini Sam’e dikti. “Sam… Sa… Samm.”
“Kahretsin! Lisa nefes al bebeğim. Benimle kal. Nefes al.”
Lisa’nın yüzü kızarmaya başlamıştı. Elleriyle Sam’in ceketini parçalar gibi çekiştiriyordu. “Sa…mmmm…”
Sam telefonu çıkartıp 911’i aradı. Telefon henüz çalmadan Lisa telefonu tutup fırlattı. Güçlükle, “Beni dinle.” Diyebildi. Sam Lisa’nın gözlerine odaklandı. Lisa hırıldayarak, “Sam… Bana…” nefes almaya çalışıyordu. “Bana iyi ba… iyi bak…”
Sam, “ Bakıyorum bebeğim, iyi olacaksın nefes almaya çalış!” Lisa’nın fırlattığı telefona uzanmaya çalışıyordu. Lisa Sam’in yakasından çekip, “Ha.. Hayır Sam. Bana iyi bak.” Sanki Sam’in oraya bakmasını ister gibi Lisa’nın gözleri yere ilişti. “Sam… Bana… ba… na… i..yiii. bakk.”
Derin bir sessizlik oldu. “Lisa!” Sam çaresizlik içinde sadece bağırabiliyordu. “Lisa! Lisa gitme ne olur. Gözlerini aç bebeğim. Ben buradayım.” Sam’in gözlerinden düşen yaşlar Lisa’nın yüzünde hatlar oluşturuyordu. “Lisa…” Belinden tutup Lisayı göğsüne yaklaştırıp sarıldı. Hem ağlıyor hem de “Gitme!” diye bağırıyordu.
Lisa derin bir sessizliğin içinde göz yaşlarıyla uğurlanıyordu…
DEAD KİTTEN MEZARLIĞI
Sam gözlerini açıp hızla ayağa kalktı. “Buldum! Buldum Biz. Tablo! Lisa’nın resminin olduğu tablo. Anahtar kelime, şifre her ne haltsa o tabloda.!”
Biz Sam’e yaklaşarak, “Emin misin Sam!?”
Sam nemli gözleriyle bakıp başını sallayarak onayladı. Biz Demol’a bağırdı. “Demol dur! Şimdi değil. Eve dönmemiz gerek.!”
Demol hırıltılar çıkartarak çalıların arasından mezarlığın girişine geldi. “Eğlence başlıyor demek.”
(Devam Edecek…)
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.