- 727 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
REŞAT NURİ GÜNTEKİN BİYOGRAFİSİ
REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN BİYOGRAFİSİ
NESLİŞAH YILMAZ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2-A
1.REŞAT NURİ GÜNTEKİN İN HAYATI
Cumhuriyet dönemi yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuvarlarında kalmış, eserlerinin toplamı yüzü bulan Reşat Nuri Güntekin, Anadolu’daki yaşamı ve toplumsal sorunları ele almış, insanı insan çevre ilişkisi içinde yansıtabilmiş bir yazardı. Romanlarında sayısız insan tipi yaratmış, çoğunlukla erkek olan kahramanlarını, dış görünümlerinden çok psikolojik özellikleriyle yansıtabilmişti. Mizaha daha geniş yer verdiği öykülerinde de aşk, yalnızlık, dostluk, ihanet gibi temalar kullanmıştı.
Güntekin, 27 Kasım 1889’da askeri doktor olan Nuri Bey ile Erzurum valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Hanım’ın oğlu olarak İstanbul’da doğdu. Babasının mesleği nedeniyle çocukluk yılları boyunca birçok il gezdi. İlköğrenimini Çanakkale’de Mekteb-i İptidai’ de yaptı. Daha sonra eğitimine Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) ve İzmir’de bir Frerler okulunda devam etti. 1912 yılında Darülfünun-ı Osmani Ulum-ı Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. İlk olarak Bursa’da başlayan öğretmenlik hayatına 1927 yılına kadar birçok okulda devam etti. Bu okullar arasında İstanbul Beşiktaş İttihat ve Terakki Mektebi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, Fener yolu Murad-ı Hâmis Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi ve Galatasaray Lisesi bulunmaktadır. Türkçe ve Fransızca öğretmenliğinin yanında 1916 ile 1919 yılları arasında Erenköy Kız Lisesi’nde ve Vefa Lisesi’nde müdürlük de yapmıştı.Yazı hayatına 1. Dünya Savaşı’nın sonlarında başlayan Reşat Nuri Güntekin’in ilk eseri "Eski Ahbap" isimli uzun öykü, 1917’de "Diken" dergisinde yayınlandı. 1819-1919’da Zaman gazetesinde "Temaşa Haftaları" başlığıyla tiyatro eleştirileri yazdı. Bu dönemde Şair, Nedim, Büyük Mecmua, İnci, Diken dergileri ile Dersaadet ve Zaman gazetelerinde yayınlanan öykü, roman ve oyunlarında kendi adının yanısıra "Hayrettin Rüştü, Mehmet Ferit, Cemil Nimet" gibi takma isimler kullanıyordu. Mizah ve magazin yazılarını da "Ateşböceği, Ağustosböceği, Yıldızböceği" gibi isimlerle yayınladı. İlk romanı olan Çalıkuşu 1923 yılında yazıldı. Bu romanı önce "İstanbul Kızı" adıyla oyun olarak yazmıştı. O dönem koşullarında sahneye konulması mümkün olmayınca romana dönüştürdü. Türk edebiyatında gerçekçi romana yönelimin ilk örneklerinden olan Çalıkuşu, dili, anlatımdaki rahatlığı, duygusal yanlarıyla uzun yıllar güncelliğini koruyan bir eser oldu. Sinema ve televizyona da uyarlandı. Ardından 1924’te "Damga" ve "Dudaktan Kalbe" ve 1926’da da "Akşam Güneşi" adlı romanlarını yayımladı.
Reşat Nuri Güntekin, 1927 yılında maarif müfettişi olarak bütün Anadolu’yu dolaştı ve Dil Heyeti’yle birlikte bazı çalışmalar yürüttü. Yazdığı romanlarda Anadolu’da yaptığı gezilerin izleri bulunmaktadır. Birçok insan tanımış olması ve görevi nedeniyle birçok şehirde bulunması onun daha iyi gözlem yapmasına ve hikayelerinde karakterlerin daha gerçekçi olmasına zemin hazırlamıştı.1927’den sonraki romanlarında da üslubunun temel yapısını değiştirmeden toplumsal sorunlara değinmiştir. Ayrıca gezilerini kaleme aldığı "Anadolu Notları" adlı kitabını daha sonra 1936 yılında yayımlamıştır. 1928 yılında "Acımak" adlı romanını yazdıktan sonra yaklaşık 10 sene yazmaya ara verdi. Bu dönem politikaya girerek 1939 yılında Çanakkale milletvekili seçildi. Ünlü eseri "Yaprak Dökümü"nü de aynı yıl yazdı. 1946 yılına kadar milletvekilliği yaptıktan sonra 1947 yılında Milli Eğitim Başmüfettişliği’ne getirildi. Aynı yıl Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ankara’da yayımlanan "Ulus" adlı gazetesinin İstanbul kolu olan "Memleket" gazetesini çıkardı.1950 yılında Paris’te Kültür Ateşesi ve UNESCO’da Türkiye temsilcisi olan Güntekin, 1954 yılında emekliye ayrıldı. Bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları’nda edebi kurul üyeliği yaptı. Kendisine akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavi için Londra’ya gitti ancak hastalığına yenik düşerek 7 Aralık 1956 tarihinde 67 yaşında vefat etti. 13 Aralık 1956’da Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
2. REŞAT NURİ GÜNTEKİN İN SANATI, ESERLERİ VE TANITIMI
Reşat Nuri Güntekin, yazıcılığının ilk yıllarında yazdığı yazılarında ve hikayelerinde kendi adını kullanmamış; Cemil Nimet, Hayrettin Rüştü, Mehmet Ferit takma adlarını kullanmıştı. Daha sonraları da mizah yazılarında Ateş Böceği, Ağustos Böceği gibi takma adlar kullanmıştır. Reşat Nuri’ye göre sanatçı, ‘Duyguları başka insanlardan daha fazla keskinleşmiş insandır. Böyle olunca ıstırapları da elbette daha büyük olacak ve bunların yankıları eser üzerinde görünecektir. Büyük sanatkarların çoğu büyük muzdaripledir.’ Kendisi de bu acıları, toplumsal sorunları yakından görmüş, onların kendisinde uyandırdığı duyguları genellikle roman biçiminde ortaya koymuştur.Ozan ile romancı arasında elbette bir ayrım vardır. Reşat Nuri de bu ayrımı şöyle açıklamıştır: ‘Muhakkak ki bir romancı şair gibi değildir. Şairin en kuvvetli zamanı gençlik zamanıdır. O yaşlandıkça hızını kaybeder. Halbuki romancı bilakis en iyi yazısını yazmak için görmeye, insan ve sosyete hakkında görüşlerini genişletmeye, okumaya ve tekniğini ilerletmeye muhtaçtır. Çünkü, romancı, insanın yüzünü görmeye, hayatın iç yüzünü anlamaya mecburdur. Buna da tabii senelerin tecrübeleri lazımdır. ‘Not almak, masa başında plan yapmak adetim değildir’ der Reşat Nuri. Eserlerini genellikle gece yarısında sonra yazmıştır. Kitaplarını bazen kolay, bazen zor yazmış olduğunu söylüyor bir konuşmasında. Güntekin ‘ Yazma işine başladığım zaman çok muntazam çalışırım. Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvela eser henüz belirli olmamıştır. Ortada şahıslar vardır, eserin ana hattı vardır,vakalar vardır. Fakat yazmaya başladıktan sonra şahıslar ekseriya hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vakalar, yeni şahıslar gelir.’ Yayınlandıktan sonra olayların üzerine eğilmediğini açıklayan Güntekin, romanlarını kahramanlarının ağzından anlatmayı kolay bulduğunu, böylece vakaların dağılmadığını ve romancının da sorumluluğun önemli bir kısmını üstünden silkip attığını belirtmektedir. Reşat Nuri, edebiyatın, her şeyden önce bir dil sanatı olduğunu anlamış bir yazardı. Kullandığı yalın konuşma dili herkes tarafından okunmasını sağlamıştır. Başka yazarların ne dediğini bile anlamayanlar onda kendi dillerini bulmuşlardır. Günlük konuşmaları andıran yalın dili, deyişindeki rahatlık ve içtenlik, kitaplarının fazla okunmasında birinci derecede rol oynamıştır. Reşat Nuri, daha çok, roman, hikaye ve tiyatro türünde eser vermiştir
Reşat Nuri yazarın ıstıraplar çektiğini ve eserde yansıttığını söylemiştir.Bu görüşünü zaten romanlarında öyle büyük bir ustalıkla anlatmıştır ki okurken resmen o acıyı okur da çeker. Bu ustalığı herkesin aynı hatta kiminin daha fazla acı çekeceğini bildiği halde hiç bıkmadan usanmadan devam ettirmiştir kendisi.Hatta Dudaktan Kalbe romanı dizi yapılmıştır.Romandaki Hüseyin Kenan öyle büyük bir acı çeker ki bu acıyı bestelerine aktarırken keman ağlar sanki.Hatta bu yüzdendir ki yazarın çektiği acının kahramana yansıdığını belirtmek için çekilen dizide Hüseyin Kenan’ın soyadı GÜN olarak verilmiştir.Yani bu acıyı Reşat Nuri çekmiş fakat o karakter yoluyla okuyucuya aktarmıştır.
Reşat Nuri Güntekin’in Romanları : Çalıkuşu,Dudaktan Kalbe ,Akşam Güneşi,Acımak, Damga, Kızılcık Dalları,Eski Hastalık,Miskinler Tekkesi, Anadolu Notları 1-2,Yaprak Dökümü, Ateş Gecesi, Bir Kadın Düşmanı, Gökyüzü, Değirmen,Yeşil Gece,Olağan İşler,Gizli El,Harabelerin Çiçeği,Sönmüş Yıldızlar,Tanrı Misafiri, Kan Davası,Kavak Yelleri,Leyla ile Mecnun, Son Sığınak
Hikayeleri : Roçild Bey (1919), Eski Ahbap (1919, Tanrı Misafiri (1927),Sönmüş Yıldızlar (1928),Leyla ile Mecnun (1928),Olağan İşler (1930), Nenesi Kro(1930)
Oyunları : Hançer (1920), Eski Rüya (1922),Ümidin Güneşi (1924),Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (1925, üç oyun,Taş Parçası (1926),Yeşil gece (1928)
İstiklâl (1933), Hülleci (1933), Yaprak Dökümü (1971), Eski Şarkı(1971), Balıkesir Muhasebecisi (1953)
Tanrıdağı Ziyafeti (1971),Bir Köy Öğretmeni, Çalıkuşu,Kavak Yelleri
Birkaç önemli eserine değinecek olursak mesela Çalıkuşu romanını önce ele alalım. Feride hareketli, yaramaz ve aynı zamanda da dışarı hiçbir zaman vurmasa bile duygusal bir kızdır. Üç yaşına kadar Musul’da yaşamış olan Feride buradaki kuraklıktan dolayı ailesi ile birlikte Kerbelâ’ya göçmüştür. İstanbul’a göçmeden önce altı yaşındayken annesini kaybeder. Bundan sonra Feride teyzesinin yanına İstanbul’a gelir. İstanbul’da yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür. Yalnız bir tek Besime Teyzesinin oğlu olan Kâmuran’a karşı çekingenliği ve cesaretsizliği vardır. Kamuranlardan ise yaşça Feride’den büyüktü ve çok uslu ve ağırbaşlı biridir. Feride dokuz yaşındayken de büyükannesini kaybetmiştir. Sonra Feride on sene boyunca okuyacağı Sör Mektebi’ne yazılır. Okula başladıktan kısa bir süre sonra da babasını kaybeder. Yaramazlıklarına okulda da devam eden Feride bu yüzden arkadaşlarından ayrı bir şekilde tek başına oturtulmuştur.Feride birçok kişinin cesaret edemeyeceği işlerde yapardı. Meselâ her teneffüs okullarındaki ağaca tırmanır ve daldan dala atlardı. İşte bunu gören muallim ona “Bu kız insan değil ÇALIKUŞU” diye bağırmış ve o günden sonra Feride’nin adı ÇALIKUŞU olarak kalmıştır. Feride ile Kâmuran genelde birbirleriyle kavga ederler. Ama ikisinin esas ilişkisi Feride’nin yine ağacın üstündeyken bir akşam Kâmuran ile Neriman adında dul bir kadının konuşmalarını duymalarıyla başlar. Bu günden sonra Kâmuran Feride’den korkmaya başlamıştır ve ona, bu olayı kimseye anlatmaması için, düzenli aralıklarla hediyeler gönderir. Fakat bu hediyeler Feride’yi kızdırıyordur. Bir yaz Feride Tekirdağ’a başka bir teyzesini yanına gider .
Teyzesinin kızı Müjgân Feride’nin çok sevdiği, ağırbaşlı ve Feride’ye ailede tek söz geçirebilen kişidir. Feride okulda, arkadaşları kendi sevgililerinden konuşurlarken o da konunun dışında kalmamak için, Kâmuran’ı kendi sevgilisi gibi anlatmıştır. Feride bunu Müjgân ablasına anlattığı zaman, Müjgân, Feride’nin Kâmuran’ı sevdiğini anlar ve her zaman Feride’nin ağzından Kâmuran’la ilgili laf almaya çalışır. Kâmuran Müjgân’ın da düşündüğü gibi o yaz Tekirdağ’a gider. Bir gün salıncakta sallanırken Kâmuran Feride’ye evlenme teklif eder ve daha sonra nişanlanırlar.Feride Müjgân ablasının önceden de tahmin ettiği gibi Kâmuran’ı çok seviyordur fakat nedense Kâmuran’a karşı çok çekingen davranıyordur. Onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve doğru düzgün konuşmuyordur. Kısaca Kâmuran’dan kaçıyordur.İstanbul’a döndükten bir süre sonra Kâmuran, amcasının teklifini Feride ile birlikte değerlendirir ve en sonunda memuriyetini yapmak için amcasının yanına Avrupa’ya gitmeye karar verir. Bu memuriyet dört sene olmasına rağmen ikisi için de çabuk geçer. Fakat düğüne üç gün kala hiç beklenmedik bir olay olur. Feride bahçede dolaşırken kapının önünde siyah çarşaflı bir kadın görür ve o kadın Feride’ye Kâmuran’ın Avrupa’da başka bir kadını sevdiğini söyler. Yanında Kâmuran’ın yazdığı bir mektubu getirir. Bu olayı öğrenen Feride derhal evi terk eder ve kendi hayatını kurmak ve yaşamak için Anadolu’ya gitmeye karar verir.İstanbul’dan çıkmadan önce Feride annesini dadısı olan Gülmisal Kalfanın evinde kalır. Yaklaşık bir bir buçuk aylık bir beklemeden sonra Bursa’nın merkez rüştiyesinde Coğrafya ve Resim muallimliğine tayin edilir. Fakat Feride Bursa’ya gittiğinde bir başkasının daha aynı göreve atandığını görür. Bir aylık bir beklemeden sonra bu görev Feride’ye çıkartılmıştır .
Fakat Feride müdürün ısrarcı teklifleri ve diğer öğretmenin ağlayışları ile hazırlanan bu tuzağa, hayat tecrübesi olmadığı ve kalbinin çok temiz olması nedeniyle düşerek, görevinden istifa edip Bursa’nın yakınında Zeyniler Köyünde muallimliğe geçer. Müdürün Feride’yi kandırmak için öve öve bitiremediği Zeyniler Köyü daha doğru dürüst yolu olmayan hatta okulu bile ahırdan bozma bir yerdir. Feride önceleri hiç sevmediği o can sıkıcı ve karanlık yeri alıştıkça sevmeye başlıyordur. Bu köyde hemen derse başlamış ve öğrencilerle iyi ilişkiler kurmuştur. Fakat öğrencilerinin arasında Munise adında bir kız onu çok etkilemiştir. Bu kız babası ve ablasıyla kalıyordur. Bu kızı çok sevdiği için onunla diğerlerine oranla daha fazla ilgileniyordur. Bir gün Munise bir kabahat işler ve babası onun üzerine yürüyünce evden kaçar. Karlarla bir gün boğuştuktan sonra Munise Feride’ye sığınmaya karar verir. Feride bu olay üzerine, Munise’nin babasından da izin alıp onu evlatlık edinir. Feride her geçen gün bu küçük köye alışmaktadır. Bir gün köye bir müfettiş gelir ve okullarını ziyaret eder. Daha önceden de belirttiğim gibi ahırdan bozma bu okulu müfettiş gördüğünde bu okulda ders yapılamayacağını söyler ve okulu kapatmaya karar verir. Feride’ye ise onu başka bir okula tayin edeceğini söyler. Feride, Maarif Müdürünün yanına gittiğinde müdür ona açıkta yer olmadığını söyler. Ama müdürün odasında eski bir arkadaşını görüp, onunla Fransızca konuşmaya başlayınca bu olay sayesinde Bursa Darülmuallimatı’nda çalışmaya başlar. Feride bu okulda da çok mutlu olmuş ve yine öğrencilerle çok iyi ilişkiler kurmuştur. Artık Feride çok güzel bir genç kız olmuştur. Bu güzelliği nedeniyle kendisine Bursa’da “ipekböceği” ismini takarlar. Okul çok iyi gidiyordur fakat okulda çok sevdiği ve kendisine çok yakın hissettiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride’ye âşık olmuştur. Üstelik bunu Feride’den başka herkes bilmektedir. Bir gün bunu bir arkadaşı Feride’ye söyleyince Feride çok utanır ve artık insan içine çıkamaz olur .
Çünkü Şeyh Yusuf hastalanıp ölünce Feride’ye herkes suçluymuş gibi bakar ve Feride buna daha fazla dayanamayarak Çanakkale’ye gider. Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüştiyesi’ ne emri çıkan Feride, Munise’yi de alarak Çanakkale’ye yerleşir. Fakat güzelliği burada da herkesin dikkatini çeker ve bu sefer ona “Gülbeşeker” ismini takarlar. O çevrenin en zengin ailesinin kızlarının öğretmenliğini yapan Feride, kızın da isteğiyle konağa davet edilir. Fakat bu davetin sebebi başkadır. Konağın sahibi Nerime Hanım’ın amcasının oğlu İhsan, Feride’yi beğenmiştir. Davetin esas sebebi evlenme teklifidir. Fakat Feride bu teklifi herkesi şaşırtacak şekilde reddeder. Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir adamdan daha evlenme teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder. Tabii Feride artık sokağa çıkamaz olmuştu. Bir süre sonra da Nazmiye adında bir arkadaşının davetini iyi niyeti nedeniyle kabul eden Feride başına neler geleceğini bilmiyordur. Arkadaşı Feride’ye nişanlısını ve nişanlısının en yakın arkadaşı olan Burhanettin adında birini tanıştırır. Daha sonra yemeğe indiklerinde bütün salon Burhanettin ve Gülbeşeker diye inliyordur. Bu davet aslında Burhanettin Bey ile Feride’nin arasını yapmak için düzenlenmiştir. Bu olaydan sonra Feride artık Çanakkale’de de daha fazla kalamayacağını anlar ve okulun müdiresinin birkaç yakın arkadaşı ile görüşmek için İzmir’e gider. Fakat burada işler istediği gibi gitmez. En sonunda oranın en zenginlerinden birinin kızlarına Fransızca dersi vermeyi kabul eder. Artık Feride ve Munise köşkte kalıyorlardır. Fakat köşkün sahibinin oğlu Cemil Bey gece Feride’yi merdivenlerde sıkıştırır .
O evden ayrılmadan önce Kâmuran’ın önceki yaz evlendiği haberini alır. Daha sonra Maarif İdaresine gittiği zaman Kuşadası’nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir. Feride bu görevi kabul ettikten sonra, Anadolu yolculuğunda son durağı olan Kuşadası’na hareket eder. Kuşadası’nda okulu istediği gibi yöneten Feride burada da mutluluğu bulmuştur. Ancak Kuşadası’na gittikten bir ay sonra muharebe başlar ve okul, kumandanlığın emriyle hastaneye dönüştürülür. Feride, daha önce Zeyniler’de tanıştığı bir doktoru, Hayrullah Bey’i, burada tekrar görünce, onun ısrarı sonucu hastane de hemşirelik yapmaya başlar. Hemşireliğe başladıktan bir ay sonra Feride’nin hastası İhsan Bey olur. İhsan Bey muharebede ağır yaralanmış ve ameliyat edilmiştir. Feride hem İhsan Bey’e acıdığı hem de Kâmuran’ı unutmak için, İhsan Bey’e evlenme teklifi etmiş fakat kendine acındığını anlayan İhsan Bey bu teklifi reddetmiştir. Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve Feride “Müdire” olur. Fakat acılar burada da Feride’yi bırakmaz ve Feride Munise’yi toprağa vermenin üzüntüsü ile tam on yedi gün boyunca kendine gelemez. Onun bu durumunu gören ve onu bir kızı gibi seven Hayrullah Bey, Feride’yi iyileşinceye kadar bekler ve onu yanına alır. Bu olaydan sonra Feride artık Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya başlar. Fakat Feride’nin Hayrullah Bey’in yanında kalması halk tarafından hoş karşılanmaz ve ikisi hakkında kötü dedikodular çıkar. Bunun üzerine Hayrullah Bey dedikoduları engellemek için Feride ile evlenir. Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatında ilk ve tek sevdiğinden de ayrılmış oluyordu. Bu durumu anlayan Hayrullah Bey ölmeden önce son isteği olarak Feride’den İstanbul’a gitmesini ister ve Feride’ye Kâmuran’a iletmesi için bir mektup verir. Bu mektupta Kâmuran’a Feride’nin kendisini ne kadar sevdiğini yazar. Ayrıca mektubun içine bu kitabı oluşturan Feride’nin günlüğünü de koyar .
Feride bu son istek üzerine İstanbul’a gittiğinde Kâmuran’ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar. Kâmuran’da evlendiği kadını kaybetmiştir. Ayrıca Kâmuran evlense bile yalnızca Feride’yi sevmiştir. Kâmuran bu günlüğü okuyunca Feride’nin de kendisini sevdiğini anlar. Bunu amcasına anlattığında amcası ve Kâmuran, Feride’nin haberi olmadan kadıya giderler ve nikâh kıydırırlar. Böylece Feride bu kadar acıdan sonra haberi olmadan hayatta en çok istediği kişiyle evlenir ve en sonunda mutluluğu bulur. Bu eser en çok yankı yapan eseri olduğu için geniş yer vermek istedim. Dudaktan Kalbe de ise başarılı bir müzisyen mühendis olan Hüseyin Kenan’ın bazı isteklerine karşı koyamaması ve Lamia’nın hayatını mahvetmesi. Lamia’nın ise hayatın acı gerçeklerine yaşadıktan sonra öğrenmesi. Kenan’ın Lamia ile evlenememesi üzerine intihar edişi konu edilmiştir.
SONUÇ:
Reşat Nuri babasının mesleği dolayısıyla birçok il gezdiği için birçok insan tanıdı. İçindeki yazma aşkıyla insanları ettiği analizleri belli çerçeveler içinde okuyucularıyla paylaşmak istedi. Hiçbir zaman tembellik yapmayan yazar bazen büyük ıstıraplar çekse de kafasında kurduğu o olayı o yaşanmışlıkları her zaman anlatmak için çabaladı. Kimi yazarlara göre eserleri fazladır. Çünkü üretken bir kişiliktir ve kimilerine göre ise azdır. Az oluşu onun karakterleri oturtmak ve nitelikli bir eser yazmak için uğraştığını gösterir. Reşat Nuri tepki almamak için takma isimler kullanmıştır. Bunlarla kimliğini gizlese de başarılarını gizleyememiştir halktan. Halk onun kalemini, hikâyelerini çok sevmiş ve okundukça ona bir şevk vermek adına bu eserlere daha fazla okuyucu kitlesi oluşturmuştur. Reşat Nuri aldığı bu şevkle beraber yeni eserler vermiştir. Bu sayede hala bugüne kadar uzanan hikâyeleri yediden yetmişe her kesime hitap edip diziler çekilmiştir. Bazı okullarda onun eserleri okutulup sınav soruları yapılmıştır. Öğretmenliğin hakkını verdiğini eserlerinden de anlaşılır. Öğretmen kimliği insanlara bir şeyler öğretmek zevkini geliştirip okşadığı için eserleri de bir şeyler öğretir insanlara. Yaprak dökümü ailenin önemini, Dudaktan Kalbe aşka geç kalmamayı vb. şeyler en can alıcı şekliyle verir. Mesela yaş ile üretkenlik için ise genelden farklı bir görüşe sahiptir. Şair olanların gençlik yıllarında üretken olduğunu, yaşı geçtikçe adeta paslanmış demir gibi olacağını anlatırdı. Romancı için ise tam tersini geçerli olduğunu düşünür. Romancı zamanla gözlemlerini biriktirir karakterlere güzelce uyarlar ve insanları eğitir. Sonunu hayal etmediği bir hikâyeyi yazmadığını söyler. Bu onun ne kadar planlı biri olduğunu gösterir. Reşat Nuri’yi diğer yazarlardan ayıran bir diğer özelliği de budur. Reşat Nuri okumak hayatın içindeki kendi duygularını, söyleyemediğin, kendine itiraf edemediğin şeyleri su yüzüne çıkarmak demektir adeta. Tıpkı Dudaktan Kalbe romanında Lamia’nın çektiği aşk acısını hemen hemen her genç kız o yaşlarda çeker. Çünkü her insan gençlik çağlarında o duyguyu yaşamıştır. Reşat Nuri bunları analiz etmiş ve işlemiştir. Sadece kızlar için değil erkekler için de geçerli birçok olayları anlatmıştır. Kısacası Reşat Nuri edebiyatımızın yapıtaşlarındandır.
KAYNAKÇA
www.biyografi.info/kisi/resat-nuri-guntekin ERİŞİM TARİHİ:23.12.2015
www.forumdas.net/forum/konu/resat-nuri-guntekin-eserleri.43184/#ixzz3vcTjYGF ERİŞİM TARİHİ: 24.12.2015
www.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/calikusu.htm ERİŞİM TARİHİ:24.12.2015
www.egitim.erciyes.edu.tr/~arak/3...com/...3/.../23_resat_nuri_guntekin.ppt ERİŞİM TARİHİ: 24.12.2015