- 336 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOKBÖCEĞİ FAHMET–3
1977 yılında Adıyaman’ın Yukarı Şeğler köylü bir kızla evlenme kararı aldık.
Kâhta’dan kalabalık akraba, arkadaş grubuyla, gelini getirmek için bir gün önceden köye gittik.
Gece kayın babamın odasında köyün sakinleriyle Kâhta’dan gidenler arasında siyası tartışma başladı… Tartışma sabaha kadar devam etti…
Her siyasi görüşten insanlar vardı. Bokböceği Fahmet o gece oradaydı. Duyduklarına bire bin katarak rapor etmiş…
İşkencede o gecenin hesabını sordular… Tartışmaya katılanların isimlerini söylediler.
Verdikleri isimlerin hiç birisini düğünüme çağırmadığımı, o gece orada olmadıklarını söyledim.
Düğünüme katıldı diye kimsenin işkence görmesine gönlüm razı olmadı, olamazdı…
Bir gün bir komiser ve birkaç polis işyerime geldiler.
İşyerini arama kararını gösterdiler. Buyurun arayın, dedim.
Kardeşimi yanlarında bıraktım.
Ben, sevgili Zeki Yetkin ağabey ve birkaç arkadaş işyerinin önünde oturduk.
İşyerime yakın As kahvesinden çay ısmarladım…
Gelen çaylarımızı içerken Bokböceği Fahmet yanımıza geldi.
Haklarında toplatma kararı verilmiş kitapları anımsadım… Kitapları bir kenara bırakmıştım… Bu kitapları polisin yanında Bokböceği Fahmet’e vererek dışarı çıkarabilirdim.
Hemen kalktım. Bokböceği Fahmet’i dükkâna davet ettim… Polisler aramaya devam ediyorlardı…
Yasak yayınları bıraktığım yerden aldım. Bokböceği Fahmet’in kucağına verdim. Bir de sitem ettim:
— Parasını verdiğin kitapları niye almıyorsun? Başkasına satarsam bana kızarsın… Al kitaplarını götür…
Ben bunların parasını vermedim, diyemedi… Kitapları aldı, çıktı.
Polisler de şaşırmıştı. Bir şey demediler.
Bokböceği Fahmet kucağında kitaplarla kendi işyerine doğru gidiyordu. Kardeşime:
— Bokböceği Fahmet’e yetiş. Elindeki kitapları al. X dükkâna bırak, dedim.
Kardeşim arkasından koştu. Kitapları aldı. Dediğim yere götürdü. Bokböceği Fahmet kitapların ismini bile öğrenemeden, kucağından kitaplar geri alınmıştı. Kullanıyorum derken kullanılmıştı…
1978 yılında öğretmen olarak atanmam için müracaat ettim.
Aylarca atamayı bekledim. Atanmam yapılmıyordu. Vekil öğretmenlik için başvurdum…
1979 yılı Ocak ayında, Yukarı Şeğler köyünde vekil öğretmenliğe başladım…
1979 yılı Mart ayında Afyon ili, Sinanpaşa ilçesi, Çatkuyu köyüne öğretmen olarak atandım…
Gittim göreve başladım.
Haziran ayında okullar tatile girdi. Karneleri dağıttım.
Kâhta’ya doğru yola çıktım.
Kâhta’ya akşamüstü geldim. Birkaç arkadaşla buluştum.
Yeni çıkan dergileri aldım. Eve gittim.
Bir kısmını gece okudum.
Babam sabah namazına giderken, kalkmış dergi okuyordum.
Belli bir süre geçtikten sonra kapımız çalındı.
Kapıya vuran, namazdan dönen sevgili bir komşumuzdu. Kâhta’nın bütün sokaklarının askerlerle dolu olduğunu, evleri aradıklarını anneme söylüyordu. “Mahmut’a haber ver,” diyordu… Ben pencereden anlatılanları dinliyordum…
Hemen kalktım. Giyindim. Sokağa çıktım…
Her yerde asker vardı. Gaziantep’ten, Adıyaman’dan iki binden fazla askerle Kâhta içerden ve dışardan kuşatılmıştı…
Karayoluna kadar gittim. Bir arkadaşın çalıştırdığı lokantaya girdim. Birkaç arkadaş daha vardı. Durum değerlendirmesi yaptık.
Dışarı çıkınca ilerde bir kalabalık gördük. Oraya gittik.
Bir başçavuşun başına insanlar toplanmıştı… Başçavuşun elinde birkaç liste vardı…
Kalabalıktan yardım istiyordu:
— Size sorduğum isimlerin yerini bana söyleyeceksiniz…
Kalabalığın büyük kısmı meraklıydı.
Aferin almak için can atan iki üç kişi gördüm.
Duruma hemen müdahale ettim:
— Komutana yardımcı olmamız lazım. Sen ismini söyle yerlerini ben söylerim.
Benim sesimi duyan “aferin bekleyenler” hemen geri çekildiler.
Başçavuş sevindi. Çarşaf gibi listeleri açtı.
Bokböcekleri Kâhta’da genç bırakmamışlardı. İlgili ilgisiz birçok arkadaşın adını vermişlerdi. Her grup için ayrı bir liste yapmışlardı.
En üstteki liste bizim arkadaş grubunundu. En başta benim adım vardı.
Başçavuş okumaya başladı:
— Mahmut Cantekin
Hemen cevap verdim:
— Almanya’ya gitti.
Başçavuşun arkasında duranlardan bazıları şaşırdı.
Bir yanlış yapmasınlar diye gözlerine baktım. Uzaklaştılar.
Okunan diğer isimlerden bazılarını Fransa, Amerika, İsveç, Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerine gönderdim.
Bazılarını Adana’ya pamuğa, İstanbul’da inşaat işçiliğine yolladım. Birkaçı için “başınız sağ olsun, vefat etti” dedim.
Gaziantep’te gelen bir başçavuşa, bokböceklerinin kafalarına göre yazdığı hemşerilerimi teslim etmeyi kabul edemezdim…
Başçavuş çekti, gitti…
O gün onlarca insan gözaltına alındı.
Çoğunluğu ruhsatsız kırma tüfeği bulunduran avcılar ve çiftçilerdi…
Askerler, öğleden sonra Kâhta’dan ayrıldı.
Akşamüstü Bokböceği Fahmet, karayollarında yanıma geldi.
Kendisinin de gözaltında olduğunu, yeni bırakıldığını söyledi.
Dostummuş gibi beni uyardı:
— Kendine dikkat et. Seni bizden sordular. Aranıyorsun, dedi.
Kendisi beni şikâyet etmişti…
Bokböceği Fahmet’in yaptıkları bir köşe yazısına sığmaz…
İşkencede Bokböceği Fahmet’in adını verdim. Kendisini sızdığı örgütün lideri yaptım. Eylemler, cinayetler yükledim.
İşkenceciler bana bağırdı:
— Bizim adamımızın ismini bize veriyorsun… Bokböceği Fahmet bize çalışıyor diye adını veriyorsun…
Bokböceği Fahmet’in pis ispiyoncu olduğunu sahiplerine onaylatmış oldum…
Bütün ısrarıma rağmen, ifademi tutanağa geçirmediler…
Bokböceği Fahmet’e yaptığım suçlamayı, din bilgini yetmiş yaşını geçmiş sevgili Hacı Üzeyir Efendiye yapsaydım, işkencede öldürürlerdi…
Bokböceği Fahmet korundu…
Daha sonraları adı birçok olaya karıştı.
O günlerde işkence görenler, biraz kafa yorarsanız bokböceğinizi bulursunuz...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.