- 582 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
TEKRARAaa ! Mark Müslüman olmuş...!
Akşama babasının işyerinden özel bir misafir gelecekti. İşe yeni başlayan şirketin avukatlarından Mark’tı gelecek olan. Hikayenin kahramanı sekiz yaşında olan; ateş parçası "büyümüşte küçülmüş" familyasından Arda...
"Misafirin gelmesine çok az kaldı. Hadi bakalım masayı kurmamıza yardım edin, çabuk olun yarım saate kadar burada olur.
Evin annesi yardım istiyordu çocuklarından. Çocukların büyüğü on iki, küçüğü sekiz yaşlarındalardı.
Telefon sevgili arkadaşı Mark’tan geliyordu. Telefonu açtı.
"Alo Mark, nerede kaldın?
Mark, çok farklı bir kişilikti. Henüz dört aydır geldiği bu sehrin neredeyse gezmedik yerini bırakmamıştı.
Daha şimdiden çok geniş bir çevresi vardı. Arkadaşlarıyla da arası çok iyiydi...
"Geç kaldın, yemek hazır seni bekliyoruz...
"Ben Müslüman oldum!
"Anlamadım ne dedin? Ne oldun?
"Müslüman mı oldun?
"Müslüman oldum. Halit Bey. Ben de müslüman oldum. Sizin gibiyim. Bir saat sonra gelirim!
Deyiverdi bir çırpıda. Kulağa komik gelen o şirin aksanıyla.
Halit Bey elinde telefon kalakaldı.
Bir an ne demesi gerektiğine karar veremedi. Böyle bir durumla da hiç karşılaşmamıştı ki.
Panikledi...
"Oooo tebrik ederim, neredesin şimdi?
Derken de eşine baktı. Nazan Hanım şaşkın ve meraklı bir halde bekliyordu. Telefon konuşmasını bitiren Halit Bey, gülerek,
"Yaa bu adam öldürecek beni, ’’ Müslüman oldum. ’’ diyor. Cami var ya şu aşağıda parkın yanında. Oradaymış şimdi...
"Namaz kıldım; müslüman oldum, sizden oldum az sonra geleceğim." Dedi kapattı telefonu.
"Hadi yaaa!, diyerek bir hayret nidasıyla cevap verdi, Nazan Hanım kocasına.
Sekiz yaşında ki sevimli erkek çocuğu, anne ve babasının sözlerine balıklama atladı;
---Ooo Mark amca içki içmez o zaman. Kaldır baba kaldır şu kadehleri!
O kadar sevimli bir tarzla konuşmuştu ki, büyük bir adam edasıyla masada duran kadehleri gösterdi minicik ellerini sallayarak.
Anne ve babası gülmeye başladılar. Ama biraz da sinirden gülüyorlardı. Bu çocuğa ne cevap vereceklerdi şimdi.
"Neden oğlum, nerden çıkardın şimdi bunu?
Nazan Hanım dişlerinin arasından, ıslığa benzer bir tıslama sesiyle konuşmuştu.
Alacağı cevap korkutuyordu zira. Oğlu Arda’nın çok parlak zekası ve sorduğu sorular karşısında zaten hep böyle bocalardı.
Garip garip sorular sorar, ilginç benzetmeler yapar, insanı şaşkına çeviren söyleşiler içine çekiverirdi insanı...
"Eeee Müslüman olmuş! İçki içmek haramdır ki müslümanlıkta. Din dersinde öğrenmiştim. Adam içki içmez artık.
Haydaa al işte yine başlamıştı...
Bu çocuk yaşına göre çok fazla şey biliyor değildi aslında. İnsanı şaşırtan, bilmiş bilmiş yorumlar yapmasıydı.
Dönüp baktılar gayri ihtiyari yemek masasına.
Masa üzerinde ki kadehler, ’’biz bir çok müslümanın masasını süsleyen nesneleriz, hiç gerek yok ki bizden utanmanıza’’ dercesine göz kırpıyorlardı sanki Nazan Hanım’ a ve Halit Bey’e...
Olan biteni sessizce izleyen evin küçük ablası Buse, bir tane yumuşacık şaplağı indiriverdi, Arda’nın sarı saçlı kafasına.
"Geri zekalı kardeşim benim, biz neyiz? Biz de müslümanız. Her şeye atlama sen bi kere, küçük şapşal!
Arda hayretle ve şamarın etkisiyle bir eliyle kafasını tutarken, diğer elini ağzına götürdü, anne ve babasını yerin dibine geçiren, tren katarı gibi arka arkaya sıraya dizilmiş sorular çıkıverdi ağzından. Büyük bir heyecan, merak ve şaşkınlıkla;
"Yaaa!
"Biz de mi müslüman olduk?
"Ne zaman?
"Bana niye söylemediniz?
"Ben neredeydim?