- 439 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Affetmenin Dayanılmaz Hafifliği
Sevgili dostlar; sizlerin de çok iyi bildiği gibi yapabilmesi çok zor olmasına rağmen “insanları affetmek” bizde çok ağır bir yükü sırtımızdan alacaktır. Bu yazımızda sizlerle “affetmenin erdemi ya da affetmekten korkmamamız gerektiği” konusunu paylaşalım istedim.
Affetmek, işlenen suçun-hatanın hoş görülmesi, hoş görülmeye çalışılması, unutulması ya da unutulmaya çalışılmasıdır. Bu durum ya da duygu, bir insanın en zor başarabileceği erdemlerden biridir. İnsanı iç huzura ulaştıran çok önemli bir kavramdır.
Her insan bütün hayatı boyunca birileri tarafından incitilir, kırılır. O kırılmanın da verdiği etkiyle bir çok duyguyu bir anda yaşamaya başlar. Öfke, korku, kızgınlık belki nefret...
Bu duygular, o durumu yaşadığınız an itibariyle belki daha da kuvvetlenir ya da azalır. Fakat karmaşık bir hal alır; siz de ne hissettiğinizi bilemezsiniz zaman zaman. Tanımlayamadığınız o hisler size kendinizi tuhaf hissettirmeye başlar. Belki kendinizi çok kuvvetli hissedersiniz affetmediğiniz için, ’Böyle cezalandırıyorum’ dersiniz kendi kendinize. ’Affetmeyeyim ki tekrar bana bir zarar vermesin’ diye düşünürsünüz ya da yeni kişilerden doğabilecek tehlikelere karşı kendinizi korursunuz bir bakıma.
Ancak belki kısa, belki de upuzun bir süre sonra fark edersiniz ki cezalandırdığınız kendinizsiniz aslında. İnsan ne kadar uzun süre öfke ve nefretle yaşarsa o kadar uzun süre iyileşemez. Belki karşısındaki ders alır bazı şeylerden ya da kişi öyle olmasını ister ama kişinin içinde beslediği öfke, nefret duyguları onu yıpratır ve yaranın iyileşmesini engeller.
Affetmek ile ilgili bir hikâye ile bu hususu paylaşmaya devam edelim.
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklife bulunur:
“Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?’
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.
"O zaman" der öğretmen : "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin"
Öğrenciler bunu da yaparlar.
"Şimdi yarınki ödevlerinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"
Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdı.
Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
"Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını patatesin üzerine yazıp torbaya koyun."
Bazı öğrenciler üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzını kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine:
"Peki, şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde hep yanınızda olacaktır.’
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar:
"Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk."
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir iyilik olarak düşünüyoruz. Hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.