Gözüm yollarda kaldı 8...
UYARI: Okuyacağınız bu yazı, absürd öykümün 8. bölümüdür, isterseniz sırasıyla okuyunuz, istemezseniz de siz bilirsiniz, saygılar ve de iyi eğlenceler...
Arkası bilmem kaç gün sonra...
Kız, babasına çaktırmamak için bu daveti, bir tür yardım balosu gibi lanse etmeye karar vermişti. Sadece erkekleri davet ederek babasını işkillendirmek de istemiyordu bu nedenle baloya son 3 gün içerisinde gözünü kaybeden ve istanbulda bulunan herkesi, cinsiyet ayırt etmeksizin çağırmıştı... Sonra, aniden, derin bir sessizlik oldu, kız çok tırsmıştı... Ya gözün sahibi onu beğenmezse ya zaten başka birini sevmekteyse ya da baloya gelen gözünü kaybetmiş kadınların birinden hoşlanırsa... Neden olmasındı, onlarla kader ortaklığı yapması, pek tabii böyle bir şeye yol açabilirdi... Yahut, farklı bir bakış açısından düşünülürse, “Kedi, ulaşamayacağı ciğere pis dermiş...” yani tek gözlü aşkı, kendini kıza yakıştıramayacak, ona ulaşamayacağını, layık olmadığını düşünecekti... Belki nankör kediler gibi kızı kötülemezdi ama “davul bile dengi dengine” diyebilirdi... Bu artık toplumumuzun gerçeğiydi, hayal kurmak çok erken yaşlarda terk ediliyor, yerini mevcut duruma razı olmak alıyordu... Artık herkes ulaşabileceklerini güzel ve iyi sanıyor, ortalamaya razı oluyordu... Uzun boylu göbeksiz her erkek yakışıklı, zayıf ve güleç her kız güzeldi çünkü çapımız buydu, yükseklere ulaşabilme ihtimalini geçtim, böyle bir şeyin hayalinin bile esamesi okunmuyordu... (Bu satırlardan fiziksel üstünlüğü yücelttiğim anlaşılmasın, sadece popüler algıdaki fiziksel güzelliği ele alarak insanların genel tavrına eleştiri getirdim, yanlış anlaşılmaktan korktuğum için kısa bir örnek daha vereceğim... Eski filmlerde annelere “Seni saraylarda yaşatacağım...” vaadi vardı lakin şimdi böyle bir repliği gerçekçi bir filmde duymamız imkansız... Daha doğrusu imkansızlaştırılmış, aslında imkanı var lakin öyle bir yenilmişiz ki sistem karşısında, böyle bir cümle kuranı hayalcilikle veya ahmaklıkla kendimiz itham edecek kadar sistemi destekleyen piyonlar haline gelmişiz... Tekrar söylüyorum ki; amacım şu güzeldir bu değildir gibi bir şey demek değildir, yukarıda da özellikle “popüler algıdaki” kelimelerinin altını çizdim, buna rağmen cümlelerimi yanlış yere çekecek olanlarda art niyet ararım, a ona göre...)
Kız, kara kara düşünmeye başlamıştı ki birden gözleri parladı ve o anda parlayan iki gözü olduğu için yaradana şükretti... Aklına aradığı kişinin gözünü daha yeni kaybettiği geldi, yani henüz tek gözlülüğü kanıksamamış biriydi, hala iki gözlü yaşantısının etkisi altında olmalıydı, bu kadar erken bir şekilde tek gözlülüğe razı olamazdı, zaten hemen umutlarını yitirecek kadar korkak bir adamsa kıza da layık değildi... Evet, evet bu düşünce kızın içine su serpmiş ve yine görmediği halde aşık olduğu adama kavuşacağını hayal etmeye başlamıştı...
Bütün bilbordlar bu davetin ilanıyla doluydu, ulusal kanallar bile pek sevgili cumhurbaşkanımızı yayınlamaya ara vermiş, flaş haber olarak bu yardım gecesinin reklamını yapıyordu... İnsanın istanbulda yaşayıp da bu balodan bihaber olabilmesi için hem sağır hem kör olması gerekliydi... Doğal olarak benim de haberim olmuştu, fekat... (Eski TÜRK filmlerindeki “fakat” kelimesinin telafuz şekli, bknz: Fekat Ednan Beg...)
Devamı gelecek...
Dipnot: Yorum yaparsanız sevinirim, yapmazsanız da üzülmem...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.