- 385 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOKBÖCEĞİ FAHMET–1
MAZİYE YOLCULUKLAR -79
Uzun bir aradan sonra Kâhta’ya dönmüştüm…
Mamak cezaevinde geçirdiğim günlerin havasından kurtulamamıştım… İşkenceler, direnişler, açlık grevleri ile dolu günlerdi.
Çıkara dayanmayan güzel dostluklar kurmuştuk. Aynı karavanaya kaşık sallamış, ekmeğimizi bölüşmüştük…
Birlikte havalandırmaya çıkmış, spor yapmıştık… Avluda birlikte voleybol oynamıştık… Aynı gazeteleri, dergileri, kitapları birlikte okumuştuk...
Güzel günlerin hayallerini birlikte paylaşmıştık…
Acı dolu yılları geride bırakmış, Kâhta’ya dönmüştüm…
Komşular, dostlar, arkadaşlar geçmiş olsun ziyaretine geliyorlardı…
Gelen arkadaşların arasında tanımadığım bir kişi vardı.
Tecavüzcü Coşkun tipinin gelişmemişiydi… Esmeriydi…
Yani daha kısa boylu, zayıf, çirkin ve geveze bir kişiydi…
Meraklı Melahat’tan daha meraklıydı…
Kırk yıllık arkadaşım gibi davranıyordu.
Gelen konukların içinde en uzun O oturdu.
O konuştu…
O soru sordu…
Ben, karmaşık duygular içinde dinlemeyi tercih ediyordum…
Nihayet kalktı.
Bir arkadaşa sordum:
— Bu meraklı geveze kim? Kâhta merkezden değil… Nereli bu tipten özürlü? Hiç görmemiştim…
Arkadaş güldü:
— Adı Fahmet. Esnaf. Dağ köylerinden gelip Kâhta’ya yerleşmiş…
Bokböceği Fahmet’le bu ilk karşılaşmamızdı. İlk tanışmamızdı…
Kâhta’da kaldığım süre içinde dört yüz dört gibi yapıştı. Gölgem gibi beni izledi…
Benim için canını verecek arkadaş rolünü iyi oynuyordu…
Çay masasında, yemek masasında, dost sohbetlerimde yanımda bulunmak için can atıyordu…
Davranışları mide bulandırıyordu.
İllegal bir çalışmamız olmadığı için kendisinden korkum yoktu…
Kişiliksiz kişiyi çözmeye çalışıyordum…
Meraklının merakı, merakımı çekmeye yetmişti…
Tanışmamızın bu ilk günlerinde, elinde bir kitapla yanıma geldi.
Kitabı bana hediye etti. Açtım. Büyük Kürt ozanı Ciğerxün’ün Divanıydı.
1974 yılında, Kâhta gibi bir yerde Kürtçe kitap görmek beni şaşırtmıştı.
Kendisine güvenmemi sağlamaya çalıştığı belliydi.
Bu davranışı içimdeki kuşkuyu iyice arttırdı.
Bokböceği Fahmet ilkokul mezunuydu… Bir köy ilkokulunda öğrenimi başlamış ve bitmişti…
Mürekkebe inanılmaz derecede meraklıydı… Doğru dürüst cümle kurmasını beceremezken, yazmaya bayılıyordu…
Şeytanın yazmanlığını yapıyordu…
Birkaç gün gezdim. Daha uzun süre gezemezdim… Bir iş yapmalıydım…
Ailemi çok üzmüştüm. Onlara yardımcı olmak, bir evlat olarak onlara karşı sorumluklarımı yerine getirmek için çalışmalıydım.
Babamın demirci dükkânında işe başladım…
Körük çektim… Balyoz salladım.
Kül ve ateşe geri döndüm…
Demire ve çeliğe şekil vermeye başladım.
Başka ne iş yapabilirim diye düşünüyordum.
Ortaokul yıllarında bir dükkân açmıştım… İçine dört langırt masası alıp koymuştum… O yıllarda iyi para kazanmıştım…
Aynı işi yapmaya karar verdim. Masalar yıllardır beni bekliyordu… Bir dükkân kiraladım…
İşe başladım. Langırt masası yine iyi para bırakmaya başladı…
Bizim evde hala gaz lambası kullanılıyordu. İlk iş 0larak eve elektrik döşettim. Buzdolabı aldım. Eve telefon çektim…
Anneme çamaşır makinesi almak istedim. Çamaşır makinesi bu gün ki gibi yaygın değildi.
Annem kızdı:
— Benim ellerim yok mu?
Hayatta en iyi arkadaşlarım kitaplardır…
Biraz daha para biriktirince kitap evi açmaya karar verdim.
Bir toplumun ilerlemesi kültür seviyesi ile orantılıdır.
Kâhta’da kültür seviyesi çok düşüktü… Bir tek kitapçı yoktu. Okuma alışkanlığı yoktu. Gençlere okuma alışkanlığı kazandırmak için kitap lazımdı… Kitap satışı tek başına işyerini yaşatmaya yetmezdi.
Kitap, kaset ve kırtasiye işini birlikte yapmaya karar verdim. Cantekin Kitap evini açtım…
Âşık İhsani ve arkadaşlarını konser vermek için bu dönemde Kâhta’ya getirdim…
Bedel olarak tutuklamak istediler.
Adliyede kelepçe takmaya hazırlanırlarken kaçtım…
Kaçak hayatımın 15. gününde jandarma komutanı Rıdvan Özden, belediye başkanı H. Yusuf Erdem’le görüşmüş. Bana haber göndertmiş:
— Âşık İhsani konserinde ben de vardım. Cantekin’i ikna edin. Suçsuzdur. Teslim olsun. Tutuklanmayacaktır. Size söz veriyorum.
H. Yusuf Erdem’in görüşme isteği bana iletildi… Evine gittim. Görüştük.
Rıdvan Üsteğmen’le telefon görüşmesi yaptı. Benim yanımda Üsteğmen tutuklanmayacağıma dair söz verdi...
Başkanla beraber karakola gittik.
Rıdvan üsteğmenin bütün çabasına rağmen tutuklandım. İki ay boşu boşuna yattım.
Rahmetli H. Yusuf Erdem ve tuttuğu avukatın çabaları olmasaydı, daha uzun süre tutuklu kalırdım. Yine beraat ederdim ama bir iki yıl suçsuz yere yatmış olurdum…
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.