- 810 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KİVİ, BU DEĞİL…
Kivi meyvesi hakkında yazı yazacağım hiç aklıma gelmezdi…
Az önce, kivi yerken geri doğru dönüp bunu kim ve niye Karadeniz sahili insanına revâ gördüler diye hayıflanıp kaleme sarıldım.
Bizim tütünümüzü, fındığımızı, çayımızı, cevizimizi, portakal ve mandalinamızı yok etmeye çalışanların yeni bir oyunudur diye hayıflanarak aklımdan geçirdim. Bilmem haksız mıyım?.
Bir ürünün yetiştirip pazara sürülmesi kadar, o ürünü müstahsil elinde tutup fiyatını bulduğu vakit satma hakkına sahip ise, emeğinin karşılığını ve geleceğini daha çok güvende hissedebilir. Öyle değil mi?...
Köylüye sunular kivicilik gelirinde, vakti ile tânesi yüzelli kuruşa satıldığı günlerde üretim yönünü şaşırtmışlardı!.
Kim istemez, ürettiği meyveyi tâne hesâbı ile ve de köylüyü zengin edebilecek yeni bir meyve çeşidi ile varlık içinde yaşamayı… oysa öyle olmadı, dalda domates yetiştiriciliğine döndü bana göre… o da şimdiki lâstik kabuklular gibi olsa ne âlâ!... olgunlaştığında, çürümeyi engelleyecek ne bir koruma tedbîri var köylünün ne de bir soğuk hava deposu.
Ne istediniz Karadeniz sahili köylüsünden; hey, üretim çeşitlendirmesine yön verenler?... bıraksaydınız da kendi dertlerine yansaydı ya köylümüz?.
Dünyaca meşhur Türk Tütünü’nün gözbebeği Akçaabat’ımızda, şimdi tütün damları ve vagon yolları kaldırılmış ve yerine kivi denen çürüyük bir asma meyvesi türettirdiniz köylüye… yazık değil mi, memleketin geleceğine?.
Tütünden geçtik… fındığı kumanda edemediniz, iki liraya fındık sattırdınız köylüye.
Ençok, şuna içerliyorum; mis gibi Rize mandalina ve portakalı varken ne diye kiviyi bu millete yedirmek istediniz?... her yerin bir damak tadı ve alışkan olduğu koku nefâseti vardır… kimsenin, kokoreci niye tercih ettiğini sorgulama hakkımız yok… ben işkembe çorbasını seviyorsam, bir başka vatandaş da haşlama- paçayı sever. Kimi de işkembe çorbası kokusundan nefret eder; haklıdır.
Dedim ya, az önce kivi yediğimi!... o’ndan önce de Rize mandalinası yediğimi söylemedim değil mi?... bir- biri ile hiç alâkaları yok… mandalinanın vatanı burası… Rize, Sürmene- Çamburnu… dalında kışı geçirmiş olanını getiriyor bir arkadaşım(O.Ç.); kantar görmemiş… inanın, tâne işi satılacak kadar değer ve lezzette… (yaklaşık olarak) ceviz büyüklüğünde olanı var ki; kabuğu ile yenir nefâsette.
Trabzon’un Maçka İlçesi’nin eski adı, eski haritalarda da görülebileceği gibi: “Cevizlik” imiş. Okus- bokus yaparak köylünün asırlık ceviz ağaçlarının sonunu getirmek için gerekmediği halde(yetersiz nüfus), Bakanlık tarafından okul yeri seçilmek sûretiyle özel değeri olan bu ağaçların acı sonunu, bir yakın arkadaşım(R.E.) anlatırken, annesinin bu ağaçların kesilmemesi için tıpkı gecekondusunu yıktırmamak için çâresiz mücadele veren ev halkı gibi mücâdele etmiş, başaramamış; ancak , kendisinden sonra da oğlu tarafından sonsuza kadar yaşatılan nefret uyandırılmış!.
Yine kiviye dönüp sözü bitireyim…
Köylüyü kör sayıp, kem gözle bakanları, yine bu köylülerimiz, tarihe gömmeyi ve toprağı üzerine, başka liderleri yetiştirdiğine hepimiz şâhidiz değil mi?...
Eyy, Cemâat-ı müslûmîn, bu mevtâyı nasıl bilirdiniz?...
Eyi bilirdik eyi… bizi kivileştirip mahsûlümüzü çürük etmişti!...
Toprağı bol olsun…
Âmînnnn…
Sağlıcakla Efendim…
/
Not: Yukarıda cinslerini saydığım ürünlerden, standart bir gelirim yoktur.
Üç-beş ocak fındığımı toplayanlara, her kim komşu ise, helâl-i hoş olsun.
Beni fındık toplamaktan kurtarıyorlar ya, memnunum. Nasılsa, emeğine değmiyor.
Senede-bir, fındıklık yerime uğrayıp bakıyorum; birisi, gecekondu yapan var mı, diye.
Kadiryeter Kadir Yeter.
20 ARALIK 2015 Pazar gününde, Trabzon- Kavakmeydan Mahallesi’nden yazdım.