Gözüm yollarda kaldı 4...
UYARI: Okuyacağınız bu yazı, absürd öykümün 4. bölümüdür, isterseniz sırasıyla okuyunuz, istemezseniz de siz bilirsiniz, saygılar ve de iyi eğlenceler...
Bu esnada ben, adeta bir bayburt konağının hık deyip burnundan düşmüş olan, camları çift olmasına rağmen gürültüsü eksilmeyen evimizin salonunda kahvaltıdan sonraki ilk öğünümü yemekle meşguldüm... Tabi ki menüde %30 oranla olduğu gibi salçalı makarna vardı, makarna tipleri arasında da %35 oranla spagettiyi tercih ederdim mamafih bu gün %15 oranla kullandığım fiyonk makarnayı gömçürüyordum... Adetimdir, makarnayı en az bir paket yaparım ve tek başıma değilsem diğerleri ne kadar yerse yesin, yapılan makarnayı “maksat kalmasın” felsefesiyle bitirmeye çalışırım gerçi bu felsefeyi hemen hemen herşeye uygularım... E bazen iki kişi oluyoruz ve karşı taraf az yiyor, işte o anlar benim için tam bir meydan okumaya dönüşüyordu, içimdeki karanlık hisler uyanıyor, karşımdaki basit bir yemekten çıkıp zorlu bir av halini alıyordu... Neyse ki bu sefer tek yiyici bendim, bilinç altımda makarnayı bitirme zorunluluğumun olmadığını bilmenin rahatlığıyla çatalımı hedefine doğru uzatıyor, tek seferde ortalama 4-5 adet makarnayı alıyordum, yanında da 2 numaralı Dehşet-ül Vahşet’in (Şahsı muhterem, ev arkadaşım Sadık’ın annesi olur, 1 numaralısı ise benim anamdır... Bu ikisinin etrafa nasıl dehşet saçtıklarından başka bir hikayede bahsedeceğim.) kurduğu turşuyu hırt hırt ısırıyor, evin yakınındaki tekelden aldığım buz gibi kolamı yudumluyordum... Buzdolabımız iyi soğutmadığı için, kolayı gerçekten soğuk içmek istiyorsak tekele başvururduk. TV’de ise netciovayld açık ve sağ çaprazımdaki kanepede evi paylaştığım diğer bir şahıs, yani kardeşim, nam-ı diğer Örni oturmaktaydı... Örni’yi anlatmaya ve anlamaya bir ömür yetmez ama sahnenin gözününüzde biraz daha iyi canlanmasını sağlamak açısından çok kısa bahsedeceğim... Örni’nin rutinleri vardı hatta dışardan bakan biri için, hayatı tamamen rutinlerden oluşuyor gibi görünebilirdi ama iç dünyası çok farklıydı çok... Her sabah saat 9-10 arası uyanır, adeta bir güzellik salonundaymış gibi el yüz temizliğini yapar ve laptopunun karşısına geçerdi. Günün ayık olduğu vaktinin büyük çoğunluğunu kırmızı kulaklıklarıyla kah avrupa yapımı filmler izleyerek kâh ekşisözlüğü hatmederek geçirirdi... Örni avukattı ve bu dünyada benden daha prensipli biri olabileceğini düşündüğüm tek insandı... Aktif olarak bir yerde çalışmamaktaydı, ara sıra sürmekte olan davalarının duruşmalarına gider, saçlarını kısa keser, sigaranın en ucuzunu kullanırdı... Ortalama olarak günde bir adet tuborg gold içerdi, hayatının en tutkulu anlarını benle zıtlaşırken yaşıyor gibi görünürdü... Belki de fark etmediği halde içinde olan bu yaşama tutunuşu sebebiyle gayet sıklıkla hatta ve hatta her konuda benle zıtlaşabilirdi... Şimdiye kadar görülmemiştir ki Sadıkla girdiğim bir tartışmada benim tarafımı tutsun, muhim değil, rakibin sayıca üstünlüğü hiçbir zaman gözümü korkutmamıştır ama artık tek gözlüydüm...
Sadık... Biraz da ondan bahsedeyim...
Devamı gelecek...
Dipnot: Yorum yaparsanız sevinirim, yapmazsanız da üzülmem...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.