- 1923 Okunma
- 12 Yorum
- 2 Beğeni
ANGELA’NIN MEMELERİ-AZİZ SANCAR’IN KRAVATI
Lafı hiç uzatmadan direkt konuya girerken bir hususun altını çizeyim: Pek çok arkadaş, hatta ünlülerden bazı yazarlar bile altı çizili kelimeyi ‘’Direk’’ olarak yazıyorlar. Efendim ‘’Direk ‘’ olarak bir yere girmiyoruz.Herhangi bir yere direk mirek girmediği gibi bize giren bir direk de yok. ‘’Direkt’’ olarak yani lafı dolandırmadan giriyoruz konuya. Daha da açıkçası o kelime ‘’Direk’’ değil, ‘’Direkt’’dir.
Neyse..Konuya duhul eyleyelim.
Bu gün bir kaç fotoğrafa ve bu fotoğraflara yapılan yorumlara bakacağız. Birincisinden başlayalım.
Birinci resimdeki üç anadan üryan hatunu tanıdınız mı bilmiyorum. İşin doğrusu ikisini ben de tanımıyorum ama sol baştaki çok tanıdık bir hatun. Biz onu bu gün Angela Merkel olarak tanıyoruz. Yani hali hazırdaki Almanya Başbakanı.
Angela Dorothea Merkel benimle aynı tarihte ama benden bir kaç ay sonra dünyaya gelmiş. ( Ben Ankara 25 Şubat 1954, Angela Merkel Hamburg 17 Temmuz 1954 )
Ben anne tarafından imam bir dedenin torunu olarak dünyaya gelirken Angela Merkel doğrudan doğruya Lutheryen bir rahibin kızı olarak dünyaya gelmiş.
Ben fiziği bozuk herifin biri olduğum için Edebiyat Fakültesinde okurken Angela Merkel’in fiziği oldukça düzgün olduğundan Leipzig Üniversitesinde fizik okumuş.
Ya benimle niye kıyaslıyorum ki hatunu? Neyse…
Almanya başbakanı olan bu hatun kişi vakti zamanında yani Doğu Almanya’da üniversite öğrencisiyken bir kaç arkadaşıyla birlikte bir göl kıyısında bulunan bir çıplaklar kampına gitmiş. Orada böyle arkadaşları ile mutlu bir şekilde cıvıldaşırken de Rus KGB sinin dikkatini çekmiş.
Rus KGB si ( Yani gizli istihbarat teşkilatı ) ‘’Ulan bu kızda iş var. Bunun gözleri başbabakan başbakan bakıyor. Dur biz şunun fotoğrafını çekelim. Eğer ileride başbakan filan olup da Rusya’ya laga luga yapmaya kalkarsa anında ortaya çıkarır ve Alman halkına ‘’Bu cıbıldak karıyı seçmeyin. Karı gördüğünüz gibi yollunun teki’’ deriz, yedi cihana rezil rüsvay ederiz. Böylece ondan kurtuluruz’’ diye düşünerekten işte bu fotoğrafı çekmiş.
Garibim Angela nereden bilsin karşısındaki fotoğraf çekenlerin KGB ajanı olduğunu? Kaslı vucutlu bir kaç delikanlının penislerini sallaya sallaya fotolarını çektiğini görünce Angela ve arkadaşları da neşeyle poz vermişler penislere…Pardon objektiflere. Hem zaten gerek Rus olsun gerek Alman olsun ya da diğer Avrupa ülkelerinin halkı, bizim Türkler gibi ayı mı ki hemen saldırıya geçsin elin cıbıldak avratlarına… Bizim Türkiye’de olsa anında hatunlar kız olarak girdikleri o kamptan hamfendi olarak çıkarlar. Hoş kampa bakire olarak mı yoksa Şakire olarak mı girdiklerini de bilimiyoruz ya olsun. Bizde olsa bakire ya da Şakire fark etmez. Götürürler.
Çok önemli hususlardan biri de şu: Angela Merkel cıbıldaklar kampında böyle pozlar verdiği halde bir koca bulmuş daha sonra. Bizim ülkede olacak zavallı kadını anında recm ederler ‘’ Vay orospu zinakar vay ‘’ diye.
Angela hatun 1977 yılında Fizikçi Ulrich Merkel ile evlenmiş. 1982 de de boşanmış. Lakin gel gör ki heriften boşandığı halde, hatta daha sonra Joachim Sauer adlı biriyle ikinci evliliğini yaptığı halde Merkel soyadını taşımaya devam etmiştir. Söylemeye bile gerek yok bizde olsa asla böyle bir şeyin olması mümkün değil. Hem heriften boşan hem de onun soyadını taşı…Falakaya yatırıp ölene kadar döver, en azından yüz kırbaçla derisini yüzerler.(!)
Neyse Efendim. Gel zaman git zaman gerçekten de KGB nin düşündüğü olur. Çıplaklar kampında anadan üryan soyunan Angela Merkel bu sefer de Almanya’nın şansölyesi olmaya soynur ki 1871 de Alman Birliği kurulduğundan beri. Yani Kaiser II. Wilhelmden bu yana Almanya’da görülmüş işitilmiş şey değil… Hani bizim Türkiye’de bir kadın başbakan olmaya kalkacak anında ipte sallandırırlar. Mümkün mü efendim?
Angela Merkel bu sefer de başbakanlık için soyunmaya başlayınca…(Pardon ya, ne soyunması. Bu sefer giyinik hatun ) KGB hemen harekete geçer ve bel altından vurmaya çalışır Angela Merkel’i. Lakin Almanlar bizim gibi geri bir millet mi ki Başbakan adayları zamanında cıbıldaklar kampında anadan üryan resim çektirdi diye kadını topa tutsunlar. Tam tersine dört elle sarılırlar Angela Merkel’e. Çünkü Alman halkı kimin soyunduğuna değil, kimin onları soyduğuna bakar. Bizim geri kalmış Türk Milleti gibi kendini soyana koşmaz. Yani Almanya’da ‘’ Deveye diken, İnsana seken ‘’ yaraşır diye bir uygulama kesinlikle söz konusu değildir.
Kadın hırsız değil, arsız değil, şahsi menfaatlere taviz vermiyor, zorbalığa boyun eğmiyor, maaşı dışında geliri yok daha ne olsun.
Velhasılı kelam KGB nin elinde patlamış Angela için hazırladıkları bomba.Agela Merkel Almanya’nın ilk ve Alman tarihinin en genç şansölyesi olarak başbakanlık koltuğuna oturmuş 2005 yılında ve bu güne kadar da o koltukta…Türkiye’de bir kadının başbakan olabilmesini düşünmek bile recm, had, en azından tazir cezası ile cezalandırılır oysa.
İşte Almanya ve diğer Avrupa Ülkelerinin devamlı ileri gitmesinin buna karşı bizim geri kalışımızın sebebi bu. Onlar soyunana değil değil soyana bakıyorlar. Bir insan eğer soymuyorsa istediği kadar soyunsun vız geliyor tırıs gidiyor Alman ve diğer Avrupa ya da gelişmiş ülkelerin halkları için.
Peki biz gerçekten de soyana değil de soyunana baktığımız için mi geriyiz?
Önce şöyle bir hafızaları tazeliyelim.
Evet…Bir zamanlar kendi eşleri dışında birileri karşısında soyunanlara çok fena baktık. Hatta içlerinden birini astık. Evet evet..Adnan Menderes mesela. Eşi Berrin hanım dışında bir sürü kadın karşısında soyunmuştu. Hatta bunlardan biri Andan Menderesten hamile kalmış ve akabinde çocuk düşürmüştü de Adnan Menderes Yassıadada ‘’ Bebek davası’’ denen bir suçtan da yargılanmıştı.
Bir başkası: Hasan Fehmi Güneş…O da bir başka hatun karşısında soyunduğu için bakanlık koltuğundan olmuştu.
Ama daha sonraları biz de aldırmaz olduk aslında. Yani hakkımız yeniyor.
Mesela:
Milletin vekili olarak, bir başka milletin vekili karşısında soyunan bir parti başkanımız bu gün - geçici de olsa- Millet Meclimisimizin başkanlığını yaptı ve hâla milletvekili.
En milliyetçi partimizin milletvekillerinin seks kasetleri sürüldü piyasaya ama adamların kılı bile kıpırdamadığı gibi ne partinin hatta ne de milletin kılı kıpırdadı.
Aynı partinin bir bayan milletvekiline belden aşağı vurulmak istendi ama o da tutmadı.
En önemlisi doğrudan doğruya zamanın başbakanı ile ilgili - İç kaleye attığı goller - başlıklı kaset sürüldü piyasaya ki bunda da sözde başbakan bir başka hatun önünde soyunuyordu. Hatta o hatun çocuk bile yapmıştı başbakandan…Ne oldu? Hiç…Yani biz de aslında terakki eyledik zaman içerisinde ( Geliştik yani) Artık biz de soyunana bakmıyoruz. Dolayısıyla geri kalmışlığımızın sebebi soyunana bakmak olamaz. Değil mi?
Şimdi İkinci resme bakalım.
Fotoğraftaki kişiyi artık tanımayan yok. Prof. Dr Aziz Sancar o.
Dünyada -bilim dalında- Nobel ödülü almış ilk Türk bilim adamı.( İşin ilginç tarafı - her ne kadar kimya dalında ödül alsa da- o da Merkel gibi bir fizikçi…Ama onunki biyofizik. Biyokimya da var tabii ki. )
Nerede Aziz Sancar? Anıtkabir’de. Atatürk’ün manevi huzurunda.
Peki ne yapıyor Anıtkabir’de?
Atatürk’ün manevi huzurunda dua ettikten sonra ellerini yüzüne sürüyor. ( Fatiha ya da kur’andan ayetler okuyan, dua eden insanlar bu hareketi çok yaparlar biliyorsunuz.)
Şimdi sosyal medyadaki yorumlara bakalım:
* Prof. Dr. Sancar, sana Nobel alamazsın demedik ki. Bir daha Anıtkabir’e gelme.
* Nobel almışsın ama umurumuzda değil. Anıtkabir’de dua edemezsin.
* Anıtkabir’de nöbet tutalım ve Sancar bir daha Ata’mızın huzuruna gelmesin.
* Dua ederken hiç utanmadın mı Sancar Bey. Orası Anıtkabir.
* 21 defa Anıtkabir’e gittim. Hiçbirinde dua etmedim. Kendimle gurur duyuyorum.
* AK Parti gittiği gün, bir daha Türkiye’ye gelemeyeceksin Aziz.
* Gitmiş Anıtkabir’e dua ediyor. Fotoğraf olmasa inanmazdım. Yuh artık.
Bu sözler kimler tarafından kime deniyor biliyor musunuz?
Bu sözler hayatta laf ve bok üretmekten başka hiç bir marifeti olmayan, dünya yansa umurlarında olmayacak bir yığın beyinsiz tarafından söyleniyor. Bilim alanında Nobel Ödülü almış bir bilim adamına söyleniyor.
Niçin söyleniyor peki?
Ceketinin yakasında Atatürk ve Türk Bayrağı olmasına karşın,kravatında Osmanlı tuğrası olduğu için söyleniyor.
Amerika’da kimsesiz ve fakir Türk çocukları için bir okul ve barınma evi ve Türk evleri açtığı halde, O okulun önünde ailesiyle birlikte Atatürk’lü bir Türk bayrağının önünde- Atatürk’ün resmi de görünsün diye- yan durarak poz verdiği halde Türkiye’ye gelişinde Cumhurbaşkanının huzuruna çıktığı için söyleniyor.
Anıtkabirde saygı duruşu yerine dua ettiği için söyleniyor
Türkiye Cumhuriyetine sonuna kadar bağlı olduğu halde Osmanlı’yı da red ve inkar etmediği için söyleniyor.
Ülkücü olduğu, en azından bir zamanlar Ülkücülüğe gönül verdiği için söyleniyor.
Kürt ya da Arap olduğunu iddia edenlere tepki gösterip ‘’ Ben Kürt de Arap da değilim, Ben Türk’üm’’ dediği ve Hdp li olduğunu iddia edenlere tepki gösterdiği için söyleniyor.
Şimdi bir kez daha düşünelim bakalım. Geri kalmışlığımızın asıl sebebi işte bu bağnazlığımız olmasın?
Ah Aziz Sancar ahhhh.
Hem Anıtkabir’de dua ediyorsun hem Ak Saray’a gidiyorsun, hem Osmanlı Tuğralı Kravat takıyorsun, hem Anıtkabir’de saygı duruşu yerine dua ediyorsun. Veeee hepsinden kötüsü bir Ülkücüsün.
Değil Nobel ödülü almak ağzınla kuş tutsan hava. Gericinin önde gidenisin.
Nobel ödülü almışsın ama kafanın içinde hâla örümcek ağları var. Beynin aydınlık değil. Karanlıklar içindesin.
Geldiğin yere geri dön ve aklın varsa bir daha Türkiye’ye ayak basma.
Adaşın olan bir başka Aziz gibi ‘’Türk Milleti’nin yüzde altmışı aptaldır ‘’ deyip o millet tarafından bağra basılmak varken ne işin var senin Nobelle mobelle?.
Sen git ki bizler her boka maydanoz olarak. Böyle langur lungur konuşa konuşa bu memlekete çağlar atlatalım.
**************
Not: Aziz Sancar 1972 yılında İstanbul-Beşiktaş Ülkü Ocaklarının kurucuları arasında yer alır.
RESİMLER:
1- Angela Merkel çıplaklar kampında
2- Prof Dr Aziz Sancar Nobel Kimya ödülünü alırken.
3- Aziz Sancar ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
4- Aziz Sancar Anıtkabir’de dua ediyor.
5-Aziz Sancar Anıtlabir’e çelenk koyuyor.
6- Aziz Sancar Amerika’da kendi açtığı Türk Evinin önünde ( Atatürk resmi kapanmasın diye yan durmuş)
7-Aziz Sancar ve İstanbul Beşiktaş Ülkü Ocakları kurucuları. Ayaktakiler: Hamdi uzun, Hasan Sancar, Yavuz Işık, Tuncay Kozanlı. Oturanlar: Aziz Sancar, Zafer Gelibolu, Fahri Uzun- Yıl 1972
8- Aziz Sancar’ın eşinden Ülkücü selamı.
YORUMLAR
Sevgili sami hocam yazılarınız gerçekten aydınlatıcı yazılarınızı okuturken bazen güldürüyorsunuz
bazen düşündürüyorsunuz evet günümüze bakınca acıda olsa insanlar hak ettiği gibi yönetilir sözü
aklıma geliyor.
Bu ülkede bilime bilgiye önem verilmiş olsaydı bunca yetişmiş beyin ülke dışına göç eder miydi ?
Peki biz gerçekten soyana değilde soyunana baktığımız için mi geriyiz ?
işte yazınızdaki can alıcı soru bu insanlar üç maymunu oynuyorlar bazen arkadaş ortamlarında
ülkenin şu anki hali ahvali konuşulurken öbürü gelse o yemeyecek mi deniyor ee kardeşim tamam bal tutan parmağını yalarda bunlar bal kavanozunun içine düştüler vatandaşın %70 aç bilaç yaşıyor
Aziz Sancar ülkemiz adına gurur duyduğum bir isim bununda kıymetini bilemedik
Saygılarla sami hocam selam ve dua ile...
Ben o ödülün kime verileceğini biliyorum, lakin şuan içerde. Belki ölümünden sonra, ama mutlaka ona verilecektir.
T.C bile şaşıracak ama iş işten çoktan geçmiş olacak....
Saygılar hocam
sami biberoğulları
Hocam her nedense biz kendimizin düşmanıyız kendimize zarar vermekten başka bir işe yaramıyoruz bir kesim bir kesime dinsiz der ATATÜRKE sarhoş dediği gibi Diğer bir kesimde müslümanım diyene hor gözle bakar örümcek kafalı olarak niteler ve ATATÜRKÇÜYÜM Der rusların değirmenine su taşır vs vs yani boş işlerle oyalanıp birbirimizin kuyusunu kazmaktan başka bir şey yaptığımız yok kaleminiz sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
En büyük hastalığımız boş işlere çok fazla zaman ayırmamız.
Selam ve sevgilerimle.
Hakkımız değil mi onlar gibi güzel günler geçirse Türkiyem,tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Hak oturarak elde edilmez. Oturduğu yerden bir şeyler üreten tek canlı tavuktur.
Aziz Sancar, Aziz Sancar olmak için gece gündüz çalıştı.
Önce çalışacağız, hak kendiliğinden gelir daha sonra.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam, herkesin bakıp geçtiği gediğe en uygun taşı öyle yontup yerleştiriyorsunuz ki, "...hayatta laf ve *ok üretmekten başka hiç bir marifeti olmayan, dünya yansa umurlarında olmayacak bir yığın beyinsiz..." için yine bir şey ifade etmeyecekse de, önemli bir meseleyi önemli bir yazıyla tarihe kaydediyorsunuz ya, imrenmemek mümkün değil...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Tüm ülkenin gurur vesilesi olması gereken bir olayda bile böyle dağılırsak Allah korusun bir kuvay-i milliye gerektiğinde nasıl toplanacağız? Rabbim buna ihtiyaç bırakmaz inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
hocam aslında kanayan yaramzı değilmi olaylara hep siyasi baktıgımızdan bunalr başımıza geliyor.....bugun bir bayanda benı engelledi...neymiş develt doguda katlıam yapıyormuş...baştan anaalttım cevap veremeyıncede benı engeleldi.ondan değilsen onun gibi düşünmüyorssan düşmansın.işte derdimiz bizim bu
sami biberoğulları
O bayan seni engellemekle sen bir şey kaybetmedin. O gerektiğinde kendisine uzanacak bir dost eli kaybetti.
Selam ve sevgilerimle.
Ben de bu "direkt" kelimesini "dümdük" olarak biliyordum. Demek ki yanlış biliyormuşum. :))
Yazınız güzeldi. Zevkle okudum. Bir ekleme yapayım; Ne yazık ki toplum arasındaki siyasi çizgiler ve özellikle de söylemler o kadar keskinleşmiş ki, uluslararası başarıların önüne geçtiği gibi, aynı zamanda da gölgeleyebiliyor. Tabi ki bundan üzüntü duyamamak elde değil.
Tekrar teşekkürler!
sami biberoğulları
Laf aramızda o sözün aslı senin de belirttiğin gibi ''Dümdük''tür)))) Çok haklısın. ))))
Üzüntü konusunda da haklısın. Benim tek tesellim fazla olmamaları.
Selam ve sevgilerimle.
İnsanda kalmışız, insanlıkta sınıfta kalmışız... Bir insanın düşünceleri, duyguları, fikri, hissi kendine... Bizi kendisinden çıkan ve hepimizi ilgilendiren eylemlere bakmayı öğrenebilirsek belki gerçekten insan olabileceğiz...
Öyle yorumlar ki, adam sanki Barış Ödülü almış da konuyu siyasileştiriyoruz...
Bu İnsan ,Prof Dr Aziz Sancar Nobel Kimya ödülünü aldı..Kendisine Ülkem adına sonsuz Teşekkürler...
Saygılar Hocam
sami biberoğulları
Nobel barış ödülünü bizim ülkede hiç kimseye vermezler. Pardon yanlış oldu. Verirler ama o verdikleri kişi ne kadar bizim ülkemizden, ne kadar bizden olur orası tartışılır işte.
Selam ve sevgilerimle.
Yazınızı okurken hem tebessüm ettim, hem de düşündüm...
Alp gibi bende uzun yıllardır (36 yıl) Hollanda'da yaşayan biri olarak yazınızın içeriğini gözlemlerken
Avrupa'daki insanın bizim insanımızın arasındaki anlayışı veya kendilerine yararlı olacak, olmayacak farkı ne güzel vurguladığınızı gördüm...
Avrupalının; kadın soyunmuş, soyunmamış, adam sakal bırakmış, hippi kılığında sokaklarda pejmüre dolşamış, kimsenin umurunda olmaz! Fakaaattt; meclis başkanına, başbakana bir makam arabası alınsın ayağa fırlar, ''neden alınıyor'' diye.. Okuyorsunuzdur; vekiller, başbakan bile bisikleti ile işine gittiğini gazetelerde zaman zaman çıkar... Bizdeki gibi bir ilim adamı Nobel ödülü alacak, yer yerinden oynar sevinçlerinden. Öve öve bitiremezler medyada... Ama ülkemizde tam tersi... Nerede mafya kılıklı soyguncular ,adam öldüren, ortalığı kasıp kavuran, kadın ve uyuşturucu kaçakcısı, soyguncusu, kıravatlı hırsızlar var onlara saygı duyulur, etrafında kirman olurlar..Ülkemizde hangi dürüst yazarımız, ilim adammız itibar görür!?
TV'lerdeki proğramlara baktığımızda ''işte ülkemizin seviyesi'' dersiniz! İlmi konuyu, insanımızın hayatı ile ilgili bir ilim adamının araştırmalarını konu eden tartışma proğramına bakınız; ne kadar izlenimi vardır? Bir de kimin eli kimin cebinde olan dizi veya yarışma adını vertikleri kepazeliklerin inlenme oranına bakıldığında neden bu haldeyiz sorunun cevabını buluruz...
Velhasılı;
Yazınızı bir solukta okudum...
yüreğiniz ve kaleminiz var olsun, selam ve saygılar... uzaklardan...
direnis tarafından 12/21/2015 12:21:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bizim ülkemizde herkes maalesef uzman.
Alırsınız dışarıdan bir antrenör. Adama milyon dolarlar ödersiniz. Sonra geçer biri tv karşısına '' Ya takım böyle mi kurulur '' der.
Sultan Süleymenla Hz. Süleymanı aynı kişi zanneden vatandaş size Tarih dersi verir.
Bildiği üç kulhuvallah-bir elham olan vatandaş İlahiyat Profesörlerine kafa tutar ''Çık karşıma'' diye.
Öyle olunca da Aziz Sancarların gerçek değeri idrak edilemez.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Hoş bilsem de beni dinleyen mi var sanki.
Selam ve sevgilerimle
Yazinin anlatim sekli herseyden önce, istesen de beni okumadan geçemezsin derecesinde kendini merak ettirip, gereken ilgiyi cezbediyor, siradan cezbetme degil emrivaki gibi cezbediyor. Yani okumaya basladigim andan itibaren, bitirene kadar kendimi alamadim, bir solukta okudum, bazi yerleri iki defa okudum. Bu iki defa okuma birazda bu sitenin arka plan renklerinin göz aliyor olmasi. Sadece bu yazida seçilen arka plan fontu degil, fontlarin neredeyse hepsinde bende ayni sey oluyor. Ya gözlerim bozuluyor, ya da fazla okuyorum.
Sami beg ben dogma büyüme Almanya'ya komsu bir ülkedeyim, Hollanda'dayim.
Hollanda ve Almanya tarih itibariyle zaten akrabadirlar, bir o kadar dost, bir o kadarda düsmandirlar.
Tabiki sizi bununla yormayacagim.
Yazinizin ikinci bölümü diyecegim Aziz Sancar beg hakkinda yazdiklariniz, tespitleriniz, göndermeleriniz velhasil tüm mesajlariniz gayet güzel ve dogru bence.
Angela Merkel kisminda söylemek istedigim birkaç sey var. Angela Merkel'in dogdugu yila bakarsaniz, ki bu konuya asinasiniz bahsetmissiniz, onun gençlik yillari 70'lerdir 80'lerdir.
O yillarda Almanya'da evin içinde annenin babanin yaninda dahi çiplak olmak almanlar için normaldir.
Inanin bornoz kullanimi o yillarda neredeyse hiç yoktu neredeyse, azicik günes çiksa, baba anne ve evlatlar evin bahçesinde çirilçiplak güneslenirler, olmadi bir parkta, denize yakin bölgedelerse denizde, varsa bir göl kenarinda.
O yillarda KGB ajanlari, leipzig'de ajan sayilamayacak kadar legal bir sekilde bulunabiliyorlardi.
Malumdur ki Leipzig eski Dogu-Almanya sehridir, hatta en önemli sehirlerinden biridir.
Sansölye konusunda, sansölyenin bayan olmasinin ilginçligi konusunda bulundugunuz atiflar bence acaba biraz yersiz mi olmus demek istiyorum, çünkü gerek ingiltere, gerek ispanya, gerek Fransa, Almanya gibi avrupa devletleri, ki dönem dönem bu saydiklarim tüm avrupa'yi yönetmislerdir, birçok kraliçe örnegi var ki esleri olan kraldan daha fazla devleti yönetmis olsunlar.
Hatta esleri ölen veya her ne sekilde esleri yokken de tek basina devlet yöneten onlarca kraliçe bundan 500 sene önce de vardi avrupa'da.
Mesela size ilginç bir örnek vereyim, Hollanda ortaçag sonlarinda Cumhuriyetti.
Sonrasinda Hapsburg birligine girdi, sonra cumhuriyeti birakip monarsiye döndü, fakat 1600'lerde dahi bugünkü almanya hudut bólgeleri, Belçika ve Hollanda'da iç savaslar, isyanlar yasandi. insanlar 2'ye ayriliyordu. hanedan taraftarlari ve milliciler halkçilar olarak. Bu halkçi milliciler iste cumhuriyet taraftarlariydi.
Demem o ki, bayan Kontes'ler, hertogin'ler, düşes'ler, Gravin'ler, Lordes'ler bilumum asilzadeden kadin kurmaylari avrupa bol bol yasamis górmüstür, bayan sansöliselik çokta özel birsey degil yirminci yüzyilda onlar için.
Bu arada soyadini tasimaya devam etme konusu, burada yerlesmis bir gelenektir.
Hanimlar soyismini degistirmez, degistirse de kizlik soyadlar birçok resmi evrakta kullanilir, fakat burada baska sorun ortaya çikiyor ki, örnegin Hollanda'da iki soyad demek, tarihten gelen bir gelenege göre, asilzadelerin yapabilecegi birseydir, çünkü iki asilzade ailenin de isminin devami esas alinirdi.
Fakat günümüzde mesela sizinde taniyacaginiz bir örnek vereyim, Galatasaray'li Wesley Sneijder'in esinin çift soyismi, bu bahsettigim gelenekten dolayi degil, babasi ispanyol oldugu içindir, ispanyol gelenegine göre ispanyol babanin soyadi ve Hollandali annenin soyadi verilmis ve Cabau babadan, van kasbergen anneden aldigi soyaddi, simdi evlenince annesinin soyadini birakti, babasinin ve esinin soyadini kullaniyor.
Merkel'in evlendikten sonra kendi soyadini kullanmasi da tamamen bu sebeptendir.
Ben birinci esinden emin degilim ama ikinci esi halis muhlis yahudi, tahminim ilk esi de yahudidir, kendisi de hristiyan degil zaten. Almanya çok renklidir bu konuda, ingiliz protestan kilisecileri bile bulabilir, katolik zaten çogunluk, onun haricinde reformistler, lutherciler ki babasiymis zaten, yok yoktur orada...
Çok yazdim galiba kusura bakmayin,
Saygilarimla,
sami biberoğulları
Sayende daha önce bilmediğim pek çok şey öğrendim.
Merkel'in hayatını araştırırken 1871 den bu güne Almanya'nın ilk bayan şansölyesi olduğu yazıyordu. Ben de o bakımdan kullandım. Yani 2005den 1871 e geri gidersek o tarihler arasında bir bayan şansölyesi olmamış Almanya'nın. Bir de Şansölyelik denen bu unvan Avrupa'da çeşitli devletlerde ( Örneğin Avusturya) daha faklıymış.
Soy ad konusunu bilmiyordum.
Merkel'in şimdiki eşinin Yahudi olduğunu tahmin ediyorum ben de.
Türkler için asla hayırlı biri değil ama sanırım Almanya için, daha doğrusu Alman olanlar için hayırlı bir insan
Yorum için teşekkürlerimle birlikte selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Alp Aldatmaz
Almanya 1871 ile 1945 arasi kendisini eski Kutsal Roma Devleti, olarak Deutsch Reich olarak adlandiriyordu. Kutsal Roma'nin Milattan sonra 8. yüzyildaki ve 9.yüzyil basindaki hükümdari, hollandacasi Karel de Grote, almancasi Karel der Große ki o yüzyillar fransizca ve ingilizce ortak bir dildi, iste bu hükümdar Türkçede baska manada kullandigimiz hani Frenkler deriz ama bunu gavur manasinda kullaniriz, bu Karel de Grote iste Franklar'in ama soy olarak Franklarin krali kabul ediliyordu, yani Roma'nin alman eliyle yönetildigi dönemdi. Tabiki belcikaya sorsaniz, bu krala belcikali der, hollandaliya sorsaniz hollandali der, avusturyali diyemiyor, Franklar daha kuzayde yasiyorlardi.
Sansöliselik parlementonun seçtigi bir ünvandir ve aslinda normal sansöliselik degildir, Bundes Kanzler der almanlar, yani "Birligin Sansölise'si" gibi bir manasi var, 1871 ile 1945 arasi yönetim sekli sansöliselik seçimine müsait degildir, rejim degistikten sonra, ki Almanya 1945'ten sonra bugünkü almanya olmustur, o yüzden sansöliselik aslinda ünvan olarak var ama, rejim olarak yenileri seçilemiyor du 1871 ile 1945 arasi.
Avusturya uzun süre Macaristan ile ittifak halinde olunca bazi uygulamalar farkli, soy olarakta aslinda Almanya'nin bir kismiyla akrabadirlar Avusturyalilar. Almanya çok büyük bir federasyondur.
Bugün gerçek asilzadeler ki hala vardirlar, Bavyera'dir. Ki tarihte biz hep Bavyera'nin kurdugu sövalyelere karsi savastik, genelde Haçli ordularinda onlar olurdu Almanya'dan.
Osmanli'nin Saint Gotthard'da yenildigi ama toplam sefer ele alindiginda basarili olan Prusya seferi yanilmiyorsam 1600'lerdeki iste bu Bavyera sövalyeleri tarafindan durdurulduk, askerlerimiz suyun karsi tarafinda kalmisti, Saint Gotthard savasi diye geçiyor tarihimizde ezberden yanilmiyorsam.
Saygilarimla,
Alp Aldatmaz
sami biberoğulları
St.Gothard Muharabesi ise bizlerin Uyvar seferi diye öğrencilerimize öğrettiğimiz Osmanlı- Avusturya seferlerinden biri olup 1664 yılında olmuştur. Dediğiniz gibi bu savaşta oldukça ağır kayıplar vermiş olmamıza rağmen sonuçta Osmanlı Devleti için kazançlı bir antlaşma olan Vasvar Antlaşmasını yapmışız.
Alp Aldatmaz
Geçtigimiz yaz özellikle St.Gotthard'a gittim Túrkiye'ye çok farkli gúzergah'tan arabayla yol alirken.
Ben Osmanli'nin o dönemdeki Osmanli'nin hiçbir savasi kaybetmesini mümkün görmezken, o bölgeyi gezince anladim ki, orada biz çok sanssizdik.
Sami beg Dag'in içini resmen oymuslar, dünyada baska örnegi var mi bilmiyorum ama, 17 km uzunlugunda bir tünel var. O tünel sonrasi Gotthard berisinde, o cografya öyle bir cografya ki, isvicre'yi hicbir ordu zaptedemez çok agir zayiat vermeden. Dogal bir kale denilse yeridir. O kadar sarp kayaliklar tepeler, agaclarin çok ama gerçekten çok sık oldugu vadiler, uçurumlar, daha insan girmemis ormanlar var orada, o kadar sarp ki. Osmanli çok yanlis yerde gafil avlandi, yoksa hiçbir meydan savasinda o tarihlerde bizi kimse yenemezdi, bu esyanin tabiatina aykiri.
Ben önceki yazilarin birinde sizin tarih ögretmeni oldugunuzu okuduktan sonra yazilarinizi özellikle takip etmeye çalisiyorum, her defasinda yorum yapmasam bile okuyorum elimden geldigince. Simdi diger yazarlar alinmasinlar, fakat herkes ilgi duydugu konulara meylediyor, beni de tarihi mevzular çekiyor.
Saygilarimla,