GÖNÜL ÜTOPYASININ GERÇEĞE KİLİTLENMESİNDE KÖPRÜ
“Mutluluk düzleminin sacayağını dersleştirmek gerekirse; akıl matematik, gönül edebiyat, aşk şiirdir. Yürek sıcaklığının en içten fısıltıları sevgi renginde belirir. Ve gönül galerilerindeki aşk çıngılarının aydınlığı ebedidir…”
Ebedi aydınlığın aksi aynalarda ahulaşır, canlaşır… Dondurulmaya namzet edalarda seçilen anların yarınlara salınımında ise aracı fotoğraftır.
Canlı ve cansız yaşanılan âlemde varlık namına suretlerin çerçevelerde çeşnilenmesinde iki aracı söz konusu: Aynalar ve fotoğraflar... Yaşayan ve yaşatan mayalar, aynalar; ölüler evinde yaşamaya çalışanlar, fotoğraflar…
Herşeyi sarıp sarmalayan ve kuşatan zamanın; düne aitliğindeki saniyelerini sayma çabasındaki nafile gayretiyle acizleşen fotoğrafların sararmış yüzleri, sonbaharın dökülen yapraklarının hüznünde titreşip dururlar. Dünü zapta geçirme, anı yakalama, yarına hükmetme zorlamasındaki fotoğraflar; gözde görünen saraylığının gerisinde, özde “eksi abidelik”in hiçliğinde derinleşirler.
Eski bir kapının kapanışındaki gıcırtısına eşlik eden, giderek fotoğrafların sönükleşen ferleri, doğru söyleyemezleşirler. Zamanı zapt etme gayretinin yoruculuğu, daha başlamadan jübilesi yapılmış yarışın bitkinliğinin ilanıdır. Zamanın insanla ölümüne raksında; anlık şahitliğin deklanşör dikkatine yansımışlığı, iddiaların asılsızlığına zemin hazırlayan dekorluğu çerçeveler: Bu fotoğraftır.
Zaman değişir. An değişir. Hayat değişir. İnsan değişir. Suret değişir. Siret değişir. “Değişmeyen tek şey; değişmektir!” Fotoğraflar buna beyhude çıtırdamalarla karşı koymaya çalışırlar…
“Zamanla nasıl değişiyor insan/Hangi resmime baksam ben değilim/Nerde o günler, o şevk, o heyecan/Bu güler yüzlü insan ben değilim/Yalandır kaygısız olduğum yalan!...”
Ezelde silinmemek üzere yazılmış ak yazının, kararlaşmış vetiresinin hayata yansımışlığını an be an mütemadiyen aksettiren aynalar, gönül paklığında berraklığa nisan yağmuru damlalarında can katarlar. Gerçekle burun burunalığı fasılasız fısıldayan aynalar; anı anda afsunlayıp, gözbebeklere gözde bir edada sunuverirler…
Ve salıverdikleri sahici nefesleriyle; yüzlerindeki nazarları kışlarda ısıtır, yazlarda serinletirler. İşte bu gerçeğin ta kendisi, realitenin şıpsevdi serüvenidir… Yapmacıklıktan azade, gerçekliğin gergef işlenmişliğindeki şahikalığıyla insanın gönül açılımının nadideliğini dekorlayarak, boş bakışları hoşça makamlarda besteleyip musikileştirir aynalar…
Gönül detaylarının gizli kalmışlıklarını, kalabalıklarda ve tenhalarda incelmiş nezakette muhataplarının haleti ruhiyelerine uygun bir rutuşta sessizce ustura kesmişliğinde, itiraza mahal olmayacak şekilde ifşa ederler. Bu yerine göre bir itiraf, bir halleşme, bir dertleşme, bir bağrışma, bir sevimlileşme, bir kızma, bir sevinme, bir höykünme, bir övünme, bir kendini beğenme, bir ağlaşma, bir kahkaha tufanı… Yani hayatın bütün ecramıyla ta kendisi!
“Neden böylesiniz?/Önce dostça arkadaşça,/Gülerek bakarsınız gözbebeklerime rahatça/Sonra sır perdesini aralayıp/Haykırırsınız: acımasız, pervasız, hoyratça!”
Aynaların tek yüzü vardır. Her çeşit bakışı “bilmukabil” cevaplayarak, azami yansıtıcılığın firesiz favoriliğinde, katıksız gönül nazarlarını ifşa eden bir aydınlıkta, sönmeyecek parıltılarla içtenlikleri işmar ederler.
Bir yönüyle aynalar, gönül yaylasında açılan çiçek nefasetindeki kelebek kanatları nazenindeki niyetleri bütün pırıltılarıyla sunan sunaların salınımı… Diğer yönüyle de cehennemi azgınlığın cam çatlatan gaddarlıktaki göçmüşlüğünü gösteren gerilim doruklarının dermeyanı… Bütün fırtınalarıyla insan tıraşının gözlerinin önüne ve gözler önüne serildiği bir gerçeklik…
Leke kabul etmezlik özelliğinin safiyetinin serildiği yüzüyle, sırlara sağlamlığın gerçekleştirildiği arka yüzünün bütünleşmiş tek vücutluğu; gönül berraklığını simgelemenin huzuruyla, perde perde aralanan sihirli bir dünyanın eşiği aralanır. Bu eşik geçildiğinde, gönül sükûnunun iklimleneceği, sevgi bulutlarının yağmurladığı ve sonrasında aşk gökkuşağının açılacağı bir ümrana ulaşılır…
Aynanın, ana yüreği asıllığında; gönül coğrafyasında sevgiden aşka uçurduğu kumruların pikeleri rehaveti dağıtacaktır. Gönül ütopyasının gerçeğe köprülenmesinde, haddeden geçmiş bir nezakette; kırılmadan, kavrulmadan ve savrulmadan: “Divanlar köyünün divanında güzellenmiş gönüller,/Sevgide divanelenmiş sevdada diva olmuş yürekler” de soluklanmasıdır bir nevi…
Gönül ellerinin birbirine tutmuşluğunun dev gölgesinin yayıldığı dev ayna görüntüsünde; gönül dünyasının şavk duvarının fonunda apappak aşktan şiir çiselemeleri görülebilecektir.. Gönül ayna/gönülay benzerliğinin, gül ve ay/gülay coşkunluğunda, civanımsı cevherliğin önü, kesilemeyecek şelalelerde şırıldamasını şevkle şerh etmek gerektir.
S. Edip Yörükoğlu/Ömürkonuğu
GÖNÜL ÜTOPYASININ GERÇEĞE KİLİTLENMESİNDE KÖPRÜ Yazısına Yorum Yap
"GÖNÜL ÜTOPYASININ GERÇEĞE KİLİTLENMESİNDE KÖPRÜ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
28 Temmuz 2008 Pazartesi 02:33:08
...
Gönül ellerinin birbirine tutmuşluğunun dev gölgesinin yayıldığı dev ayna görüntüsünde; gönül dünyasının şavk duvarının fonunda apappak aşktan şiir çiselemeleri görülebilecektir.. Gönül ayna/gönülay benzerliğinin, gül ve ay/gülay coşkunluğunda, civanımsı cevherliğin önü, kesilemeyecek şelalelerde şırıldamasını şevkle şerh etmek gerektir.
Bu kadar güzel satırlar karşısında bu aciz ne yazabilir ki...
Okudum ve yüreğimin en nadide köşesine koydum. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.
Rabbime emanet olunuz.