- 1353 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
BİR CENAZE YEMEĞİ ÖYKÜSÜ - İYİ Kİ DE ÖLDÜN RAMAZAN
Yıl 1988.
O yıllarda Batman’da görev yapıyorum öğretmen olarak. Eğitim öğretim yılının başında Kayınbiraderim Ramazan’ı babası okuması için yanıma gönderdi.
Ramazan ortaokulu bitirmiş ama sonrasında babası tarafından okula gönderilmek yerine kur’an kursuna verilmiş, kur’an kursunda bir iki sene oyalanıp asla o ortama uyum sağlayamadığı için de boşta gezen biri olup çıkmıştı. Yaşı on altı olmuştu. Evde anne ve babasına da huzur vermiyordu. Hatta zaman zaman babasına bile küfür edebilecek kadar işi serseriliğe dökmüştü. Tek çekindiği, karşısında laf edemediği kişi bendim. O bakımdan kayınpeder hem biraz yola gelmesi hem de ‘’Belki okur da adam olur’’ gayesiyle benim yanıma göndermişti.
Ramazan, Görev yaptığım Batman Lisesinde eğitim öğretimine kaldığı yerden devam etmeye başladı. Öyle çalışkan biri değildi ama çok çok kötü de değildi durumu. Nitekim 1987-1988 eğitim öğretim yılı sonunda sadece İngilizce ve Kimya derslerinden ikmale kaldı ki o derslerin öğretmenleri olan arkadaşlarım ‘’ Abi istersen geçirebiliriz. Aslında çok da zayıf değil ama biraz daha pişsin’’ dediklerinde onlara ‘’ Torpil yok. Hakkı neyse o ‘’ demiştim.
O eğitim öğretim yılının sonunda ailece Fethiye’ye, kayınpederin yanına gittik. Oraya varır varmaz bizim Ramazan adeta reankarnasyonla bir canavara dönüştü. Annesinin de babasının da burnundan getirmeye başladı. Sözde zayıf olan dersleri için üzülüyor, bunun sorumluluğunu da annesi ve babasına yüklüyordu ‘’ Niçin bana para göndermediniz?’’ diye. Oysa babası zengin bir adamdı ve Ramazan hiç para sıkıntısı çekmemişti. Bir başka sıkıntısı vardı. Ablasına, yani eşime göre bir kızı seviyordu o köyden; kız ise yüz vermediği için Ramazan bunalıma girmişti. Bence bu da mümkün değildi çünkü Fethiye’nin en fakir köylerinden biri olan o köyde Ramazan’a pas vermeyecek bir kız olamazdı.
Bir gün biz yine ailece Ramazan’ın halası gile gittik. Orada oturup çay içerken Ramazan kalktı yanımızdan. Az sonra da benim hanım ‘’ İçimde bir sıkıntı var. Ben de kalkıyorum’’ diyerek yanımızdan ayrıldı. On beş dakika ya geçmiş, ya geçmemişti ki Ramazan’ın üvey ağabeyi Bekir motorla yanımıza geldi ve bize acı bir haber verdi: ‘’ Çabuk koşun Ramazan zehir içmiş’’
Kaynanam Üvey oğlunun arkasında motorla, bizler yayan bir vaziyette kayınpederin evine doğru koşmaya başladık. Yolda kayın peder oldukça öfkeli bir şekilde ‘’ Ölse cenazesine gitmem vallahi’’ dedi. Tabii ki dili böyle diyordu öfkeyle. Yoksa her şeye rağmen onun evlatlarını ne kadar sevdiğini bilmeyen yoktu.
Neyse…Az sonra evdeydik. Ramazan’ın ağzından köpükler taşıyordu ve bilinci yerinde değidi. Hiç bir ilk yardım tedbiri ile ona gözlerini açtıramıyorduk.Pamuk zararlılılarını öldürmek için kullanılan ve çok şiddetli bir zehir olan Tamaron diye bir zehiri içmişti.Baş ucunda bu zehirin kutusu duruyordu.
Derhal Ramazan’ı ağabeyisinin motoruna güçbela oturtup arkasına da eşimi bindirerek onları hastaneye yollarken ben ve kayınpeder de köyden, köyün bağlı olduğu nahiyeye ( Şimdiki adıyla Seydikemer İlçesi..) indik. Çünkü köyde bir başka vasıta yoktu. Nahiyeden bir taksi tutup o zamanki devlet hastanesine vardık ve bahçeden içeri girer girmez acı gerçek yüzümüze tokat gibi çarptı. Eşim hastane baçesinde saçlarını yolarak ağlıyordu. Kayınpeder, eşimi o halde görür görmez ‘’ Oğlum’’ dedi ve yere yığıldı. Evet…Ramazan ölmüştü.
O günün sabahında hem köyün camiinden hem de kur’an kursundan Ramazan’ın selası verildi. Saat 10.00 gibi de Ramazan’ın naaşını evine getirdik.
Ramazan’ın naaşını evine getirir getirmez de benim daha önce hiç bir yerde görmediğim traji komik olaylar başladı.
Kayınpeder ilk iş olarak ik tane deve gibi çebişi ( keçi ) boğazlattı Ramazan’ı hastaneye götüren oğlu hoca Bekir’e
Sordum:
-Baba niçin kestirdin bu keçileri. Şimdi sırası mı kurban kesmenin?
-Adettendir oğul. Yemek verilir buralarda cenazede. O yemeği vermezsem ‘’ Koskoca Alı Ağa bir çebiş bile kesip önümüze koymadı derler’’( Koskoca Alı Ağa değil de basit bir fukara olsa yine verecek o yemeği. Ondan kurtuluş yok.)
-Yahu zıkkımın kökünü yesinler. Senin aslan gibi oğlun ölmüş, düşündüğün şeye bak.
-Öyle deme. Çok günah.
-Kim diyor günah olduğunu?
-Kur’an kursu hocalarına sor istersen. Birazdan gelirler.
-Bak baba, ben de senelerce İmam-Hatip lisesinde çalıştım. Az buçuk bilirim bu işleri. Cenazede yemek verilmez. Tam tersine millet sana yemek getirmeli.
-Siz imam-hatipliler bilmezsiniz bu işleri. O yüzden zaten biz köyümüze imam-hatipli hoca sokmayız. İmam-hatiplinin arkasında namaz kılmayız.
Kayınpederim olmasa ‘’ İyi bok yersiniz gavatlar’’ diyeceğim de boynumuz kıldan ince. ‘’ baba’’ diyoruz adama.
Bahçeye iki kazan birden kuruldu. Birinde kesilen keçilerin etleri pişirilecek, ötekinde Ramazan’ın naaşını yıkamak için su ısıtılacak. Cenaze evi mi, düğün dernek mi yapıyoruz belli değil.
Eve ilk gelen Ramazan’ın halası oldu. Kadın bir ağıtlar yakıyor, bir ağıtlar döktürüyor ki sormayın. O ‘’ Nerelere getttin gınalı guzuuuum’’ diye bağırdıkça aile göz yaşları içinde… Kadın, dışarıdan yeni biri geldikçe basıyor ağıdı. Bu arada ‘’Hoca hele bir cigara ver, Şerife ( Kayınvalidem) bir çay doldur. Hele bene bi dıkım bir şeyler verin karnım acıktı’’ gibi emir ve direktifleri yağdırmayı da ihmal etmiyor. Hatta bu sene domatesin baya para getireceğini tahmin ettiğini de anlatıyor.
Hala hatun dışarıdan yeni birileri geldikçe öylesine yanık feryat ediyor ki Rahmetli Muharrem Ertaş’ın bozlakları onun yanında hava civa kalır. Sonradan öğreniyorum ki meğer bu olay da bir sektörmüş. Hala hatun ( Allah rahmet eylesin ) cenaze ağlayıcısıymış. Evet evet..Bazı vatandaşlar cenazelerine gelen insanları ağlatsın diye özel ağıtçılar tutar, onlara para verirmiş. Bizim kayınpeder hiç olmazsa bu konudan yırtmıştı. Kardeşi ondan da para alacak değildi ya.
Derken efendim ‘’ Etler doğrandı mı, hele şuradan tuzu verin, hay maşallah amma da yağlıymış’’ ünlemeleri arasında bir taraftan çebişler pişerken bir taraftan da Ramazan yıkandı. Yıkanmasına yıkandı ama çoook önemli bir sorun var(!) Kayınpeder kıvranıyor. Çaresiz bana sordu.
-Sami. Ramazan intihar ettiğine göre cenaze namazı kılınır mı? Oğlumu cenaze namazını kılmadan defnedersek ben kahrolurum.
Feci bir bakış fırlattım kayınpedere.
-Baba. O daha on altı yaşında bir çocuk.
-İyi emme akıl baliğ?
Artık ağzımı bozdum.
-Ulan aklı yerinde olsa intihar eder mi ha?
-Neyse ben yine de kur’an kursu hocaları geldiğinde onlara bir sorayım.
-Hay senin de, o kur’an kursu hocalarının da…
Derken efendim beklenen adamlar, yani Kur’an kursu hocaları gelmekte gecikmediler. ‘’Selamünaleyküm –Aleyküm selam’’ ve ‘’Başın sağ olsun Alı Ağa ‘’ temennilerinden hemen sonra bir pazarlık başladı ki sormayın.
Efendim bu pazarlığın adına ‘’Iskat ‘’ deniyor. Yani rahmetlinin hayattayken tutamadığı oruçlar ve kılamadığı namazlar karşılığında keffaret olarak ödemesi gereken para. ( Iskat gerçekte bu mudur bilemiyorum ama oradaki uygulanışı aynen böyleydi.) Benim kayın peder ‘’ Şu kadar gün oruç tutmamıştır, bu kadar gün namazını terk etmiş olabilir’’ diyerek ödeyeceği paradan indirim yapmaya çalıştıkça kursçular ‘’ Alı ağa ne kadar çok verirsen o derece sevap olur’’ diyorlar. Sanırsın Ortaçağ Avrupasının rahipleri endülüjans dağıtıyor. Aynen öyle bir durum.
Ben ‘’Yahu dinimizde yok böyle bir şey, yapmayın etmeyin ‘’ diyecek olsam da ‘’ Siz imam-hatiplilier işte hep böylesiniz’’ diye susturuluyorum kayın peder tarafından. ( İmam-Hatipli filan da değilim ha..O güne kadar sadece beş yıl bir imam-hatip lisesinde tarih öğretmenliği yapmışım hepsi o.Ama o kadarcık bir suç(!) bile beni de imam-hatipli yapmıştı. ) Rahmetli kayınpeder neredeyse adamlara ‘’ Aman gözünüzün yağını yiyim siz ona aldırmayın. Delinin tekidir. Bir bok yedik kızı verdik. Zaten kızın öz babası ben olsaydım asla vermezdim bu dinsiz imansıza’’ diyecek ( Alı eşimin üvey babası olurdu. )
Uzun pazarlıklar sonunda nihayet ıskat konusu tatlıya bağlandı. Bu günün parası 1800 Tl Iskat parası bayıldı kayınpeder. Daha cenaze ortada…Iskat parası tabii ki hayır hasenat işlerinde kullanılmak üzerine(!) kur’an kursuna bağışlandı. Kesilen keçilerden birinin de oraya bağışlandığı gibi…
Kayınpeder çekine çekine sordu:
-Benim oğlanın cenaze namazı kılınır mı? Malum intihar etti ya.
Cevap verdi hoca:
-Sabidir. Kılınmasında bir mahsur yoktur.
Kayınpederden yeni bir fırça daha yememek için içimden ‘’ Ulan ıskata gelince akıl baliğ, cenaze namazına gelince sabi ha? Sizi leş kargaları, sizi din tüccarları sizi ‘’ demek geçtiyse de bu sefer sustum. Neticede hiç olmazsa cenaze namazının kılınacabileceğine dair fetva vermişlerdi. İtiraz etsem fetvayı geri çekerler, zavallı kayınpederi üzmüş olurdum.
Derken efendim Öğlen namazını müteakip Ramazan’ın cenaze namazını kılıp onu köyün mezarlığında defnettik göz yaşları içinde.
Tekrar eve döndük . Mis gibi kızarmış et kokuları bütün köyü doldurmuştu adeta. Kayınpeder, kayınvalide, benim hanım, kayınpederin diğer hanımından olan kızları ve oğulları müthiş bir hizmet yarışında. Kazanın birinden et, bir diğerinden helva, bir başkasından çorba, pilav dolduruluyor tabaklara bayanlar tarafından. Bayanlardan ikisi de bir taraftan harıl harıl bulaşık yıkıyor. Erkekler servis yapıyorlar ve ara sıra sesleniyorlar ‘’ Hele şu tabağa az et takviye edin. Helva gönderin buraya, salata bitti mi? Hemen salata yapın ‘’
Dışarıdan gelen yeni birileri olduğu takdirde hala hanımın ‘’Uy Ramazaaannn . Gara gözlü guzuuummm’’ diye höngürdemesi dışında hiç kimsede en ufak bir teessür yok. Daha cenaze yeni kalkmış, en ufak bir tefekkür yok. Sadece hala hatun bağırıp çığırmaya başladığında millet imama uymuş cemaat misali ‘’ Oy Ramazannn oyyyy’’ diyor ama onun dışındaki serbest zamanlarda büyük bir iştiha ile yağlı yağlı etleri gövdeye indirmeye devam ediyorlar.Hatta enseye tokat, popoya fingır bile var masalarda.. Hani neredeyse ‘’ İyi ki de öldün Ramazan. Sayende ne eğleniyoruz ama. ‘’ diyecekler. ‘’ Başın sağ olsun’’ a gelenlerin bir kısmı bir kaç kez daha geliyor baş sağlığına. Cenaze bahane, etler şahane. Rahmetli kayınpeder, oğlu Bekir Hoca’ya bir keçi daha boğazlattırıyor.
İşin garip tarafı nedir biliyor musunuz? Etrafta bu kadar çok hoca(!) olmasına rağmen hiç birinin aklına nedense Peygamberimizin şu hadisi gelmiyor:
Abdullah b. Cafer’den… Demiştir ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cafer’in ev halkına yemek hazırlayınız. Çünkü onların başına kendilerini meşgul eden bir iş gelmiştir.( Cenazeleri var ) ” (Ebu Davud, Cenâiz, 25-26; Tirmizî, Cenaiz 21; İbn Mace, Cenaiz 59; Ahmed b. Hanbel, 6/380)
Bu kadar hocanın(!) hiç birisinin gözüne çarpmadı mı bu hadis? Diyanet İşleri Başkanlığı boşuna mı yırtınıyor ‘’ Cenazede dağıtılan yemek haramdır. Bu bir bid’attir ( İslama uymayan kötü alışkanlık ) ‘’ diye.
Biliyor musunuz. O günden bu güne ne o köyde, ne de o çevrede bu yanlış adet pek değişmedi. Tek tük karşı çıkanlar varsa da ekseriyet hâla devam ettirmektedir bu yanlış ve İslamla alakası olmayan geleneği.
Değişen tek şey ise artık imam-hatiplilierin arkasında namaz kılıyorlar.( Hatta kayınpeder en küçük oğlu Osman’ı İmam-Hatip Lisesinde okuttu daha sonra. ) Kılmasına kılıyorlar ama bu gibi adetlere sıra gelince yine ‘’ Hoca sen bilmezsin. Derin hocalardan biz bunu böyle duyduk, böyle gördük.’’ Demeye devam ediyorlardı.
Herkes anlayana kadar anlatmaya devam devam edeceğiz. Başka çaresi yok.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Sizin oralarda bu adetler yoktur mesela.
Sadece çay dağıtılır ve çok güzel bir adet olarak dışarıdan yeni gelen biri oldukça vefat edenin ruhuna fatiha okunur.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam yine çok güzel bir konuya değinmişsiniz
her yörenin kendine has adetleri var ve bazıları gerçekten çok üzücü
paylaşıma teşekkürler
selam ve saygılar
sami biberoğulları
Evet her yöremizin değişik adetleri var bu konuda. Mesela Batman'da sadece çay dağıtılır ve çok güzel bir adet olarak dışarıdan yeni gelen biri oldukça vefat edenin ruhuna fatiha okunur.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bizler o konuda şanslıyız bizde hiçbirşey vermezler cenaze defnedildikten sonra herkes dağılır akşama kuran okunur gelenlere çay ikram edilir o kadar bazı yörede yemek verilmezse olmazmış nedense herkeskendine göre bir şeyler uyduruyor kaleminize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Mesela Batman'da sadece çay dağıtılır ve çok güzel bir adet olarak dışarıdan yeni gelen biri oldukça vefat edenin ruhuna fatiha okunur.
Yöreden yöreye değişir bu adet ama yazdıklarım da var maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Ah bu Arap Hocaların içimize soktuğu hurafe adetler yok mu?
Yıllardır yıkamadık.Hala devam ediyor.Hep edecekte.
Gence yazık olmuş.Allah affetsin diyelim.
sami biberoğulları
Bunlarla uğraşmakta iş yine bizlere düşüyor.
Selam ve sevgilerimle.
İnsanımızın gerçekçi bir profilini çıkarmışsınız, hocam...
Yüzbinlerce sayfa okumaya gerek yok yani...
Yazık olmuş Ramazan'a...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
DİNİNİ BİLMEYENLERE DİN UYDURMALARI ÇOK NORMAL DEĞİL MİDİR?
ALLAH, İSLÂM'I BU ZİHNİYETTEN KORUSUN?!
Filiz Şahin. tarafından 12/17/2015 6:38:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli Sami Hocam,
Yine her zaman ki gibi aydınlatıcı bir yazı oldu; elleriniz, yüreğiniz, emeğiniz dert görmesin.
Oldukça hassas bir konuya değindiniz.Her yöremizde bu tarz hurafeler mevcuttur ve malesef ki mevcut olmaya devam edecektir. Ama bizler, uyarmaya, aydınlatmaya, durdurmaya; üstümüze düşen her şeyi yapmaya devam edelim. En azından en aza indirme şansımız vardır.
saygıyla,
sami biberoğulları
Biz elimizden geldiği kadar uğraşıyoruz ama yeterli değil maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Acı da olsa bu olayı bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyorum. Tekrar başınız sağ olsun.
Benim bildiğim de, cenaze evi sahipleri yemek vermez. Zaten vermeleri de bence işin doğasına aykırı. Ancak her öğün, yakın bir akraba, eş-dost veya bir komşu, gerek cenaze evi sahiplerine ve gerekse uzak yerden taziyeye gelen misafirlere yemek ikram eder diye biliyorum.
Erdinn tarafından 12/17/2015 3:18:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Evet her yöremizin değişik adetleri var bu konuda. Mesela Batman'da sadece çay dağıtılır ve çok güzel bir adet olarak dışarıdan yeni gelen biri oldukça vefat edenin ruhuna fatiha okunur.
Selam ve sevgilerimle.
Başın sağ olsun,
Bizim buralarda da yakınları eren deriz bir hafta yemek yapılmaz ölü evinde o gelen yemekler yenir cenaze evinde.
Bir az saçma geldi bana.İnsan bir taraftan üzülürken diğer taraftan gelenlere yemek ver.
Bazı yerlerde o ağıtcılar var yine böyle bir tören sırasında;
Artık söyleyecek bir şey kalmamış ki,
Vagon vagon gelmeyle,
Birer birer ölmeyle.
Ne olacak bu dünya
Bestesini söyleyince cenaze sahibi kovmuş ağıtcıyı..
Tebrik ederim saygılarımla.
Hocam kaleminize sağlık. Değişik bir tarz. Hem son derece üzüntü hem de oldukça mizah dolu bir
hikaye. Kutlarım kaleminizi.
Küçükken henüz okula başlamamıştım. Beni sevimli bulan komşumuzun genç kızı gittiği Kuran kursuna
beni de götürrdü. Komşu kızı yardımıyla küçük olduğuma bakmayarak yavaş yavaş "Emme cüz" diye,
kitabı okumaya başladım. Herkes, beni yetenekli olduğumdan övüyordu. Ama o kadar ilerlememe
rağmen dilinden bir Aferim sözü bile çıkmıyordu hocanın. Ama koşumuzun genç kızı her " elif zebere,
cim kesere" söylediğinde onu öpüp yüzünü başını hatta hatırladığım kadarıyla göğsünü bile okşuyordu.
Sonunda bana ilgisiz davrandığından kursuna gitmedim artık.
bu da benim çocukluğumdaki tanıdığım kuran kursu.
Hocam ben Ankara'dayım. İstanbul'a yolum düşerse sizinle görüşmek isterim. Selamlar ve saygılar.
Sami hocam
Öncelikle başınız sağ olsun diyeyim ve hocam ilk defa sizden duyuyorum taziye evinde verilen ve yenilen yemeğin haram olduğunu. Bildiğim kadarıyla ülkemizin her bölgesinde ölünün hayrına mezarlık dönüşünde taziye evinde aperitif olsa yemek verilir. Sözünü ettiğiniz pazarlıklar olmaz tabi de doğrusu verilen yemeğin haram olduğunu bilmiyordum. Yakın sayılacak bir zamanda bir mesai arkadaşımızın annesi rahmetli olduğun da akşamdan yola çıkıp Bartın'ın ulus ilçesinde ki bir köye gittik. Malum köy yeri köhne bir bakkaldan başka bir şey yoktu ve cenaze evinde bizlere yemek ikram ettiler ve açıkçası çokta acıkmıştık oturduk yedik sabah oldu. Öğle namazına müteakip cenaze namazı sonrası mezarlıktan döndüğümüzde de nasipte ne varsa oturup sofraya ikram edilen yemeklerden afiyetle yedik.Haram değildir inşallah hocam ya!!