Gönlümdeki Ef'lal
Hayatın insana ne getireceği bilinmez. Seni ömrümün sonuna kadar seviyorum diyen insan, bir bakmışsın yarın yok. Kelebek misali yaşıyordur, aşkı da sevgiyi de. Ve sevmeye başladığın anda hamile bir kadın gibi iki kişilik yaşarsın artık. Kendinden çok ona dikkat edersin. Mahir’in durumu da böyleydi. Bir gün Kumsal ile tanışmıştı. Kumsal esmer, siyah saçlı, kömür gözlü birisiydi. Uzun bir süre konuştular. İkisi de birbirine ısınmıştı fakat arada tek bir sorun vardı ‘’Mesafe’’. Kumsal Trabzon’da, Mahir ise Kocaeli’de. Herkese göre zor hatta imkansız geliyordu bu ilişki. Çünkü uzaktaydı. Göremeyecek, dokunamayacak, istediği zaman buluşup görüşemeyeceklerdi. Bunu söyleyen herkese sürekli Özdemir Asaf dizeleriyle cevap verdi.
‘’Gülüşünü seversin
Sesini seversin
Sohbetini seversin
Sevmek için illa yüzünü görmek şart değil
Yüreğinde duruşunu seversin’’
Mahir seviyordu ve bu işin adını koymak istiyordu. Bir akşam üstü mesaj attı;
‘’Nasılsın pinokyo.’’
‘’Yaa bana pinokyo deme.’’
‘’Neden?’’
‘’Yalancı mıyım ben.’’
‘’Değilsin tabi ama onu söylememde ki amaç başka.’’
‘’Neymiş o amaç?’’
‘’Söylemem, hem konumuz bu değil ben sana başka bir şey söyleyecektim.’’
‘’Seni dinliyorum.’’
‘’Biliyorum uzaktayız, bu zor bir durum. Aramızda yollar, şehirler var. Ama ben buna rağmen ikimize bir gelecek kurdum. Sen ne dersin bilemem. Belki haddimi aşıyorum, belki çocukça bir hayal kuruyorum ama fark ettim ki seni seviyorum. Kanıma karıştın bir defa. Sırf bunları sana söylemek bile beni için zor. Biliyorsun biraz çekingen biriyim, ancak toplayabildim cesaretimi. Sadece bir kere soracağım. Ben seninle yaşlanmak istiyorum. Ben seninle önce anne dedi, baba dedi tartışmasını yaşamak istiyorum. Bu mesafeye rağmen beni sevmeye cesaret edebilir misin. Ölmeden önce olur musun son nefesim?’’
‘’Şapşal..’’
‘’Ne oldu?’’
‘’Bırak son nefesin olmayı ciğerinin kendisi olurum. Uzakta olman bir şeyi değiştirmiyor. Kalbim sana çarptı bir defa. Ben seni sevdim bir defa. Yüreğim artık sana emanetimdir.’’
Mahir mutluluktan ne yapacağını bilemez bir hale geldi. İçi içine sığmıyor, dışarı çıkıp koşmak, çığlık atmak istiyor ama yapamıyordu. Kumsal’ın durumu da pek farklı değil. Uzun zamandır Mahir’in bunu söylemesini bekliyordu. Bir süre mesaj atamadılar bu yüzden birbirlerine. Aradan bir saat geçti Mahir yazdı.
‘’Pinokyo, kusura bakma yazamadım. Kendime gelmeye çalışıyordum.’’
‘’Önemli değil de artık pinokyo demesen. Sevgiliyiz artık.’’
‘’Banane söyleyeceğim.’’
‘’Peki madem öyle olsun bende sana taş kafa derim o zaman’’
‘’Benim için sorun yok PİNOKYO.’’
‘’Tamam o zaman TAŞ KAFA. Ben uyusam olur mu? Bugün biraz yoruldum biliyorsun.’’
‘’İyi uykular, rüyanda beni gör bu gece.’’
‘’İçinde senin olmadığın bir rüyam yok ki benim.’’
Kumsal uyumuştu. Mahir’in ise gözüne uyku girmiyordu mutluluktan. Kolay değildi onun için ilk defa âşık oluyordu. Hem de bütün varlığıyla; ama aşkın acemisiydi daha. O yüzden onu kaybetme ihtimalini düşünmüyordu hiç ya da düşünmek istemiyordu. Bir nevi hayal dünyasındaydı. İlerde edeceği kavgalardan, küsmelerden, göremediğinden dolayı gireceği kıskançlık krizlerinden, özlem krizlerinden habersiz uyuya kaldı. Sabah uyandığında telefona baktı Kumsal’dan mesaj gelmişti;
‘’Güne senin varlığınla başlamak kadar huzur verici bir şey yokmuş. Etraf aydınlık ama güneş daha doğmadı, gözlerini bir açsan güneş doğacak ama sen daha uyu bakalım benim uykucu taş kafam yine de günaydın. Ben okula gidiyorum çıkınca mesaj atarım.’’
Mahir’in yüzünü bir tebessüm almıştı. Bir anda uykusu açılmıştı. Hemen mesaja karşılık verdi;
‘’Kelebeğim, odam içeri girdin bu sabah. Adın buz tutmuş yüreğimi ısıtmaya yetti. Hep böyle kal, yanımda olamasan bile varlığını hissedebileyim ve en karanlık gecelerime güneş ol.’’
Keyifle yataktan kalktı. Elini yüzünü yıkayıp kahvaltıya geçmişti. Keyifle kahvaltısını yaptıktan sonra duş aldı ve hazırlandı arkadaşlarının yanına gitmek için. Bu mutluluğunu onlarla da paylaşmak istiyordu. Gerçi biliyordu aşağı yukarı söyleyecekleri sözleri. Yok, çok uzak, yok bırak gitsin boş ver, yok bilmem ne. Umursamıyordu hiçbirini sadece içine sığmayan bu sevinci, mutluluğu dağıtmak istiyordu herkese. Arkadaşlarının yanına vardı. Tahmin ettiği gibi oldu, sözde herkes onun mutluluğunu düşünüyordu. Mahir böyle çok mutluydu. O zaman niye ona destek olmuyorlardı? Canı sıkılmıştı. Ne kadar da umursamıyorum dese de dokunmuştu içine arkadaşlarının sözleri. ‘’Benim okula gitmem lazım’’ diyerek ayrılmıştı oradan. Üniversite öğrencisiydi ve ikinci öğretim de okuyordu. Durağa geçmişti. Otobüsü bekliyordu, beklerken de kimsenin duyamayacağı kadar kısık bir sesle şarkı mırıldanıyordu. Kayahan’dan bizimkisi bir aşk hikâyesi. Tam o sırada Kumsal’dan mesaj geldi;
‘’Ben geldimm’’
‘’Hoş geldin pinokyo’’
‘’Neler yaptın bakalım ben yokken’’
‘’Kahvaltı yaptım, hazırlandım okula gideceğim işte durağa geldim’’
‘’hmm. Anladım da böyle mi gidecek sürekli bu’’
‘’Derken?’’
‘’Gündüz ben okula gidiyorum çıktığım saatte sen’’
‘’Bir süre idare etmemiz gerekiyor biliyorsun’’
‘’Biliyorum. Ama bu durum şimdiden canımı sıkmaya başladı’’
‘’Düşünmemeye çalış bu oluşabilecek en ufak sorunumuz olacak belki de’’
‘’Muhtemelen öyle ama elimde değil’’
‘’Benim otobüsüm geldi’’
‘’Otobüs mü aldın kendine’’
‘’Mümkünse bir daha espri yapma, yoksa kendimi atarım otobüsün altına’’
‘’Tamam tamam sustum. Ben eve geldim, biraz ders çalışacağım. Malum son sene bu YGS ye hazırlanmam lazım ki İzmit’te bir yer tutturayım’’
‘’Sana kolay gelsin o zaman, okuldan çıkınca yazarım haydi görüşürüz’’
‘’Görüşürüz’’
Zaman sanki onların aleyhine işliyor gibiydi. Biraz tartışma, biraz romantik, biraz da özlemle geçti aylar. İkisi de birbirine daha çok bağlanmış gibiydi. Yaz tatili gelmişti ve durum Kumsal açısından biraz sıkıntılıydı. Sürekli evde olduğu için ailesinin gözetimindeydi ve doğal olarak Mahir’le pek fazla konuşamıyorlardı. Aslında iki taraf için sıkıntılıydı. Konuşamadıkları için ikisi de gergindi. Sanki fırsat kolluyorlardı kavga etmek için. Birisi çakmak çaksa patlayacaklardı. Farkında değillerdi belki de ama bu durum aralarında uçurumların açılmasına sebep oluyordu. Yakında olsalardı böyle olur muydu?
Belki de uzakta oldukları için böylelerdi, gerçi her ilişkide böyle inişli çıkışlı dönemler yaşanır. Önemli olan en zararla atlatabilmekti. Kumsal’ın okulu belli olmuştu Sakarya Sağlık Hizmetleri Yüksek Okulu. Mahir’i aradı haberi vermek için ama sesinde bir tuhaflık vardı, canı sıkkın gibiydi.
‘’Taş kafa, neyin var senin yoksa sevinmedin mi? Bak yakın olacağız birbirimize’’
‘’Sevindim sevinmesine de ben senin üniversiteye gitmeni istemiyorum’’
‘’Neden?’’
‘’Korkuyorum seni kaybetmekten, üniversitenin ortamına alışıp benden kopmandan korkuyorum’’
‘’Saçmalama lütfen, böyle bir şey nasıl düşünürsün ya bu kadar basit mi yani sana olan sevgim’’
‘’Yanlış anlama onu demek istemedim. Sana bir hikâye anlatayım mı?’’
‘’Anlat’’
‘’Mahallede sevdiğim bir abim var onun başına geldi. 6 yıllık bir sevgilisi vardı Diyarbakır’da gayet güzel mutlu gidiyordu her şey. Kız üniversiteye başladı hatta beraber gidip kayıt yaptırdılar okula kaydını. Aradan kısa bir zaman geçti, kız fazla arayıp sormamaya başladı ve ben okuyacağım deyip bir anda bitirdi 6 senelik ilişkiyi. Aynısının benim başıma gelmesinden korkuyorum’’
‘’Bana bak taş kafa. Üniversite seni benden edecekse bırakırım o üniversiteyi. Sen benim için her şeyden öndesin bunu unutma’’ dedi Kumsal.
Mahir’in ona olan sevgisi daha da artmıştı bu lafından sonra ve geldiğinde yapacakları şeylerin hayalini kurmaya başladı. Bulutların üstüne çıkmıştı sanki çok mutluydu. Ancak bu kadar güzel olan şeylerin çok kötü bir sonu oluyor genelde. Hayat böyle bir şey aşağı yukarı ve hiçbir şey bu kadar iyi olamaz bir yerlerde illaki bir sorun çıkar.
Kumsal Sakarya’ya gelmişti. Çok güzel geçiriyorlardı zamanı her hafta sonu buluşup eğleniyorlardı. Ayrı kaldıkları zamanın acısını çıkartıyorlardı sanki. Bu kadar acıyı çektiğine değmiş gibiydi. Artık ileriyi düşünüyorlardı. Mahir ailesiyle tanıştırmak istedi sevdiği kızı. İlk başlarda biraz mırın kırın yapsa da kabul etti ve komşularının hafta sonu olan düğününe davet etti. Ama bir telaş almıştı Kumsal’ı her kız gibi ne giyeceğim diye düşünüyordu biraz acele etmesi gerekiyordu çünkü düğün hemen yarındı. Güzel görünmek istiyordu ailesine karşı. Hiçbir erkek de anlam verememiştir buna. Çuval giyip gelse ne olacak sanki Mahir onu giydiği elbise için sevmedi ki. Beğenmeseler ne olacak yani giyimini kuşamını zaten öyle insanlarda değil ailesi. Son derece mütevazi insanlardı.
Büyük gün gelmişti, biraz heyecan vardı ikisinde de. İlk defa ailesiyle bir kızı tanıştıracak, diğeri de ilk defa tanışacaktı. Öğlen vakti buluştular bir kafede oturdular. Günün anlam ve önemine dair bir sohbet ve gırgır şamata sonra kalkıp biraz da dolaştıktan sonra düğün yerine doğru yola koyuldular. Kumsal’ın heyecanı artmaya başlamıştı gittikçe ufakta olsa bir korku almıştı içini. ‘’Ya beni beğenmezlerse’’ diye.
Düğün yerine geldiklerinde hiç korktuğu gibi olmadı aksine ailesi onu çok sevmişti ve arkadaşta edinmişti. Sürekli onla ilgileniyorlardı. Bu Kumsal’ın çok hoşuna gitmişti. Akşam da onlarda kalması için ısrar etti annesi, Mahir’i yolladılar komşuya kalmaya. Sabah olduğunda herkesle teker teker vedalaşıp öyle gitti kardığı yurda. Gitmek istemiyordu ama mecburdu okulu vardı ertesi günü. Çok güzel zaman geçirmişti belki de hayatında geçirdiği en güzel zamandı.
Ne demişler ‘’ Çok sev ama belli etme, yoksa elinden kayıp gider sende arkasından sadece su dökersin’’ aslında doğru bir laf. Hiç gitmeyecekmiş gibi sevdiğini karşı taraf hissederse bunu lehine kullanır. Her zaman sev ama çok sevme, aklının bir köşesinde bir gün bitebilir ihtimalini tut. Mahir bunların hepsini görmezden geldi, duymak, anlamak istemedi. Her buluştuklarında küçük sürprizler yapmaya devam etti. Bir keresinde bakkaldan çikolata alıp ambalajını zarar gelmeyecek şekilde açtı ve içine küçük bir şiir yazdı sonra düzgünce kapatıp buluştuklarında Kumsal’a verdi. Yatarken ancak fark edebildi, deliye döndü odanın içinde.
Birkaç ay devam etti bu şekilde. Ama sonraları Mahir rahatsız olamaya başlamıştı. Kumsal’ın davranışlarının değiştiğini fark etti. Eskisi gibi konuşmuyorlardı. Hatta Mahir buluşmak istediğinde bahane üretmeye başlamıştı ‘’ arkadaşlarımla buluşacağız hafta başı söz vermiştim’’ gibi. Okulda baya çevre edinmişti, birazda açılmıştı kişilik olarak. Arkadaşlarıyla gece dışarı çıkmalar, erkeklerle oturup saatlerce muhabbet etmeler falan. Üniversite ortamının, kalabalığın cazibesine fazla kapılmıştı. Mahir bunları dile getirdiğinde hep şiddetli kavga ediyorlardı. ‘’ Beni bu kadar kısıtlama ben yanlış bir şey yapmıyorum’’ diyordu. Belki yapmıyordu ama Mahir’in kıskanç birisi olduğunu biliyordu, öyleyse niye böyle yapıyordu. Kumsal yalan söylemeye de başlamıştı ve yalanı yakalandığında ise ‘’Beni kısıtladığın için söyledim’’ diyordu. Bahanesi de hazır. Aslında kısıtlanmıyordu sadece bu kadar samimi olmaması ve mesafe koyması gerektiği söyleniyordu ona olması gereken de bu.
Sorsan ikisi de birbirini seviyor. Mahir seviyor ya Kumsal? O da seviyor mu?
Artık kavgaları öyle bir hal aldı ki karşılıklı inciten sözler söylenmeye başladı. Mahir’in annesi ameliyat oldu kadınsal bir hastalıktan Kumsal ne kadar geleceğim dese de sabah uyanamamıştı. Öğleden sonra 4 gibi uyandı. Mahir’in bir sürü mesajı ve cevapsız araması vardı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra karşılık verdi:
‘’Günaydın’’
‘’Neredesin sen ya sabahtan beri seni arıyorum’’
‘’Kusura bakma uyanamadım yorgundum’’
‘’Tabi arkadaşlarınla gezip tozacağın zaman erken uyanmasını biliyorsun, annem ameliyat oldu niye gelmedin’’
‘’Başlama gene, uyansaydım gelecektim ama uyanamadım ne yapayım’’
‘’Farkında mısın beni baya baya boşladın’’
‘’Ne alakası var’’
‘’Ne demek ne alakası var ya sen benim en zor zamanımda yanımda olmadın, olmak istemedin ben seni bu kadar seviyorken. Senin orada eline iğne batsa benim burada canım yanar’’
‘’Yeter ya bana bağırıp durma. Ayrıca da annenin ameliyatından bahsedip duygu sömürüsü yapma, sen beni sevmiyorsun sende ki alışkanlık’’
Mahir’in başından aşağı kaynar sular dökülüyordu sanki. Çok ağır bir şeyle suçluyordu onu ve söylenecek en son şeyi söyledi. Kendinden geçmiş bir haldeydi karşılık vermedi mesaja. Sesi soluğu kesilmişti. İnceldiği yerden kopsun kafasındaydı ikisi de. İnceldiği yerden kopması değil de insanı, beklemediği yerden kopması üzüyor temelde. Gözleri doldu bir anda ama ağlamadı. Bir an önce eve gidip bağırıp çağırmak, içini dökmek istiyordu rahatlaması lazımdı. Babasının gelmesini bekliyordu. Onun yerine refakatçi olacaktı.
Akşama doğru geldi babası ve evin yolunu tuttu Mahir. Biraz sakinleşmişti. İlk defa aklından ayrılmak geçti ama onun dili başka gönlü başka söylüyordu hep. Evin olduğu sokağa gelince birden durdu aklına Kumsal’la buradan yürüdüğü an geldi. Hüzünlendi, çaresizce eve gitti. Direk odasına çıktı uzandı yatağına yorgun düşmüştü hem ruhu hem bedeni. Kısa bir süre sonra uyuya kaldı. Uyandığında ise telefonuna mesaj gelmişti. Mesajı atan kişi Kumsal’dı.
‘’Üzgünüm ama ben daha fazla böyle yapamayacağım. Sürekli kavga etmekten, tartışmaktan yoruldum inan bu söylemesi benim için çok zor ama ben ayrılmak istiyorum’’
Telefon elinden düşer ve kafasını yastığa bastırıp ağlamaya başladı. Ne yapacağını şaşırmış bir halde Kumsal’ı arıyor cevap alamıyor tekrar tekrar arıyor ama sonuç hep aynı oluyordu. Attığı mesajların haddi hesabı yoktu, ama gelin görün ki onlara da cevap alamıyordu. Çıktığı bulutlarda aşağı itilmiş, yere fena çakılmıştı adeta.
Sabaha kadar gözüne uyku girmedi hep onu düşündü. Zaten gerçekten sevenlerin gecesi gündüzü birbirine karışır ve gönlünün içi de yer altı dünyası gibi olur, giren bir daha asla çıkamaz ancak içinde ölür.
Sabahın ilk ışıkları, bir şeyler atıştırıp yattı. Uyumak istiyordu artık. Acısı da bir nebze olsun hafiflemişti. Onun son söylediği lafları düşününce sinirleniyor daha sonra unutuyor sinirini, üzülmeye devam ediyordu. Uyumadan önce son bir mesaj atmak istedi, bir şiir. Karşılık gelmeyeceğini bile bile atmak istiyordu o mesajı:
‘’Hasretin soğukluğundan yılmış, bezilmiş
Sevdanın tadı zindanlardan rezilmiş
Damarlarımda dolaşırken aç geceler
Aşkın fakir soframda ezilmiş’’
Bir şair size aşık olmuşsa artık ölümsüzsünüz…..
Gönlümdeki Ef’lal