Hallaçlar Çarşısı
Şehr-i nükteler diziyorum gözlerine,hallaçlar çarşısı sessiz,sararan bir evham dolu caddeler,derin bir geceye merdiven dayamış kalabalıklar,bir o yana bir bu yana sendeleyen gün eskisi kızıllar soluksuz mevsimleri sallayarak metropolün alaca karanlığına gömen susuşunu bırakıyor duvar diplerine, hengamesinde rengini yitiren kayıp sokakların destursuz ekmek kokularına bağlıyor yaralı umutlarını ve kırmızı karanfillerini usul usul rüzgara verip avuçlarını suda yıkıyor bir adam,bense koyu mavi bulutların solan naralarıyla ıslatıyorum mısralarımın ölü hecelerini.
Bir ceset taşırken tenimde hummalı ve derbeder bir umut ağrısı yükleniyor suretime, kimdim ben,kime sorsam kim derlerdi adımın geçtiği anlara, ben kuytu bir deniz mavisiyim,bütün dedikodular benim,aşksız sabahların kaçak intiharları diğer adım,her sütunda sür manşettir gözlerim, aynalar tek sırdaşım,sana öyküler besteliyorum uyku aralarımda, sen ben herkes kilitli bir sandığın birer çıkısıyız, naftalin kokularıyla ağlaşır benim alfabem.
Hallaçlar çarşısı perişan,hallaçlar çarşısı seni arar an be an, yelelerini dağ başlarına terk etmiş sardunya yaprakları süslüyor bütün sepetleri, hünerini alaşağı eden sürgün mazgalların demini bekleyen vardiya düdükleri çınlatıyor etrafı,hallaçlar çarşısı şaşalı hallaçlar çarşısı kara saçlı bir kız endamı.
Bölüyor keskin bir poyraz bıçak gibi deliyor yanaklarımı, acılar yutkunuyor şapkalı bir kadın, redingotunu atıyor omzuna fötrlü bir peder,tüccar kılıklı herifleri çevreliyor üç beş güzel,nazlarıyla sarhoş ediyor kızlar bütün tefecilerin rüyalarını,alt üst ediyor,tarumar edip çekip gidiyor bütün tafraları.
Hallaçlar çarşısı bir kurşun gibi duyarsız, bir yara gibi taze,dertlerin bile satıldığı cazibe merkezi,belirsiz bir dilin son ceddinde arıyorum hayatın tercümanını, hallaçlar çarşısı boş mu boş,bu koca şehir kadar kimsesiz yağmur altında,saçaklardan akan tuzlu su doluyor çırakların ayaklarına,göçmen çocuklar ter pas içinde birbirine dolaştırarak ayaklarını ekmek kazınıyor kahır topluyor bu çarşıda..
Güpegündüz şarap tortuları çalkalanıyor çarşıda, ve şarabın kırmızısı kan gibi güzel sen gibi acı-masız bir o kadar al benisiyle terbiye ediyor bütün rafları..
Fersah fersah her tarafı kol açan etmiş bir ihtirasın höykürüşüne özeniyor gün batımları,aşkın tabanlarını zedeleyerek uykusuz gecelere yürek açıyor yalnızlığım, hallaçlar çarşısında bir şarkı çalıyor ve başım dönüyor,vurdumduymaz beklentilerimi ağzıma kilitleyip yine sana yazıyorum yine sana söylüyorum,bütün sözcüklerimi sahaflara bırakıyorum ve seni tarif edecek kitaplar tarıyorum boğazımın düğümlendiği zamanlarda.hallaçlar çarşısında melodiler benim için dövüyor notaları, çarşı hallaçlara muhtaç ben sana muhtaç…
Haydar Şahinbay-Yitik Angut Masalları
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.