insana yolculuk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
TİBET’TE YEDİ YIL
Tüm dünya ülkeleri birbirleriyle savaşırken, onun derdi kendisiyleydi. Genç bir dağcı kahramanımız. Avusturya’dan Himalayalara ünlü bir dağcı olma ünvanını kazanmaya gidiyor. Karısı hamile ve çok üzgün. Aslında bebeği de istemiyordu bizim yetenekli dağcımız.. Genç karısı onu yanında tutmak için fazlaca gayret göstermiş olmalı. Ancak istasyonda kocası trenin penceresinden el sallarken o gözyaşlarına boğulup arkasını dönüyor.
Biz o sahnede genç ve hamile kadından yanayız. Trenin penceresinden sarışın kafasını uzatarak bir kez de olsa karısının dönüp kendisine yönelteceği güle güle bakışını yakalamak isteyen genç dağcıya biz de hüzünle bakıyoruz. İstasyona gelen bir dost da var. Genç kadının kocasının arkadaşı. Yakışıklı bir adam. Üzgün kadını teselli ediyor. Ve kaçınılmaz bir sonucu tahmin edebiliriz.
Başta Avrupa ülkeleri, Sovyetler ve Çin olmak üzere dünya delirmiş liderlerin vahşetiyle çıldırıyordu o sıra. Herkes ve her toprak parçası sanırım bu vahşetten nasibini aldı o tarihlerde. Heinrich (Brad Pitt) yani genç dağcı, tırmanış sırasında yaşadığı onca tehlike yetmiyormuş gibi savaş esiri olarak İngilizler tarafından tutuklanıp toplama kampına götürülüyor. Tırmanma ekibinin hepsi kampta. Heinrich, ilk kez karısını ve doğacak çocuğunu özlemle düşünmeye başlıyor. Onlara ulaşmanın imkansızlığında bir aile yuvası anlam kazanmaya başlamıştır artık. Bir çok defa kaçmaya çalışsa da hiçbirinde başarılı olamaz. O sırada ekip stratejik bir kaçma planı hazırlamaktadır. Heinrich güvensizliği yüzünden onların planına dahil olmak istemiyor. Her gece karısına mektup yazıyor. Doğacak çocuğunu heyecanla beklediğini, onlara kavuşmak için her şeyi yapacağını anlatıyor mektubunda. Zor da olsa mektup gönderme imkanı buluyor mahkumlar. Son kaçış çabaları da boşa çıkıp yakalandığı gün karısından bir mektup alıyor Heinrich. Mektubun sevinci, kağıdı açıp okuyunca kursağında kalıyor ne yazık ki. Karısı boşanmak istiyor, Henrich gözyaşları içinde bir oğlunun olduğunu öğreniyor. Karısı, başkasıyla evlenmek istediğini yazıyor.( Bu Henrich’in en yakın arkadışıydı, karısını istasyonda teselli eden.)Tam da karısına ve oğluna bu kadar yakınlaştığında terk edilmesi Heinrich’ i öylesine yıkıyor ki sanki Tanrı bu cezayı özellikle biçmişti ona.
Tek çare kaçış ekibine katılmaktı. Ekip gerçekten de kaçmayı başarıyor. Ancak birisi Heinrick olmak üzere iki kişi başarıyor kurtulmayı, diğerleri yakalanıyor. Sayısız zorluklardan sonra Tibette alıyor soluğu iki arkadaş. Çünkü bir tek Tibet tehlikesiz bir ülke o sıralar. Ancak bir tek Lhassa’ya kabul ediliyorlar. Lhassa Dalai Lama’nın yaşadığı yer. Dalai Lama henüz çocuk. Heinrich ve arkadaşı yedi yıl bu şehirde mutlu bir hayat yaşıyorlar. Heinrich Dalai Lama’nın sevgisini kazanıyor. Ikisi hem iki dost hem de baba oğul gibiler. Dalai Lama ondan batıyı öğreniyor. Heinrich Avrupa’dan getirtilmiş cool bir öğretmen gibi olsa da asıl öğrenen kendisiydi. Dalai Lama çocuktu ama içinde müthiş bir bilgeliği taşıyordu. Heinrich yaşama dair, insana dair gerçek bilgiyi orada öğreniyor. Filmin en can alıcı sahneleri elbette Lhassa şehrinde Dalai Lama’nın olduğu sahneler. Yönetmen izleyiciye mesajlarını burada iletiyor bence.
Mutlu günler yedi yılın sonuna doğru bitiyor maalesef. Yüreğim kan ağlayarak izlediğim sahneler başlıyor. Mao, tarih sahnesinde en kanlı eylemlerinden birini gerçekleştiriyor. Eğer hala Mao’yu takdir eden varsa bu satırları kalbiyle okusun derim. Tibet’in o bilge doğasını mahveden ve Dalai Lama’yı ülkesinden kaçırtan o. Hala ülkesine geri dönemiyor ruhani lider. Din zehirdir diyerek manastırları yerle bir ediyor Mao’nun askerleri. Savaşmayı bilmeyen yüzlerce rahip öldürülüyor.
Heinrich Avusturya’ya dönüp oğluna kavuşuyor. O artık bencil, ün düşkünü eski Heinrich değil. İnsan olmayı en acı yollardan öğrenen sevgi dolu bir baba. Son sahneler, Himalayaların karlı tepelerinde geçiyor. Heinrich bu sefer oğluyla dağlara tırmanıyor. Amaç ün kazanmak değil artık. Doğanın sonsuzluğunda evrenin sesini dinlemek.
Hala dünyanın kuyusunu kazan zalimler olsa da, gerçek barış hala çok uzaklarda görünse de, Heinrich gibi kalbine yolcuğa çıkan bir sürü insan olacak hep. Ve dünyayı mutluluğa onlar gibi olanlar götürecek.
Seyrettiğim filmlerin içinde özel bir yeri var bu filmin.
Nice güzel filmlere diyelim.
(Sinema söyleşisi) 2.
YORUMLAR
Yazınızı okurken film üzerine biraz daha yoğunlaşmanızı bekledim. Heinrich’in kişiliğinde ve hayata bakışındaki değişikliklerin sizdeki yansımalarının neler olduğunu okumak isterdim ısrarla..
Bu benim için filmin tanıtımından çok daha öncelikliydi açıkcası.
Hani filmi izlememiş olsam bile, yazınızı okuduğumda film hakkında bir izlenim edinip ve elbet merak duyarak bu filmi izlerdim.
Yazı için teşekkürler ve tebrik ederim.
Garip bir hüznü içinde barındıran insan, garip bir yolcudur kendine. Ve yol uzadıkça, gariplikler o kadar değişir ki, insanın insandan çalındığı gerçeği doğrulanmış olur. Değil mi?
Perde açıldığında gözlerimiz perdelerden yeryüzüne düşer ve hikayeler ardı ardına yaşanmaya başlar...Birisinin hayatı başka birisinin hayatıyla temizleniyor ya da kirleniyor. Bir toplumun dini,din anlayışı bir başka toplumu etkisi altına alıyor ya da zorla kabul ettiriliyor... İşte mesela bundan sonra başlıyor...
Din-inanç ya da dinsizlik ! Hayatın önüne arkasına ''Mevcudiyetimiz'' kelimesini yerleştirdiğimiz zaman, artık barış savaşı koynuna alarak büyümeye başlıyor... Kimin kazandığı önemli değil çünkü Mevcudiyetimiz var işin sonunda...
He yazının bir diyet borcu var ,tıpkı her filmin olduğu gibi... şimdi diyet ödetenler yaşadığımız hayatın neresinde, insanın neresinde ?
Hiç bir şeye,hiç bir yere benzemez insana yapılacak yolculuk.... Hiç düşünemediğiniz şeyler sizi her an' karşılayabilir...
İyi yolculuklar !
saygılar...
Hala dünyanın kuyusunu kazan zalimler olsa da, gerçek barış hala çok uzaklarda görünse de, Heinrich gibi kalbine yolcuğa çıkan bir sürü insan olacak hep. Ve dünyayı mutluluğa onlar gibi olanlar götürecek.
MERHABALAR GÖNÜL DOSTU İNSAN :
HAZ ALARAK OKUDUM..ÇOK ÇOK GÜZEL VEDE ÇOK ANLAMLI BİR DUYGU SELİYDİ.. TEBRİKLER GÜZEL DOST ...SELAM VE SAYGIMLA