- 426 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Araf
Yaşam, artısı ve eksisiyle alınan kararların ortaya çıkan sonucudur. Kişi, düşüncelerini faaliyete geçireceği zaman kafasında olasılıkları hesaplar, senaryo yazar. Bunun ardından aldığı riskle beraber uygulamaya koyulur. Bunun sonucunda ortaya çıkan durum iyisiyle kötüsüyle alınmış kararların sonucudur.
Aldığımız kararlar önemli olup olmamasına rağmen birer "cennet" ve "cehennem" niteliğindedir. Bazıları bize fayda sağlayıp rahatlatsa bile bazıları başımızı sıkıntıya sokar. Neticesinde insan, manevi olarak cennet ve cehennemi tadar. Cennette de cehennemde de uzun süre veya ilelebet kalmak, kişiye bağlıdır.
Cennet ve cehennemden daha belirsiz, ürkütücü bir yer vardır insan zihninde: Araf... Yukarıda da bahsettiğim gibi, her türlü inançta dahi, cennet ve cehennem kavramları insan faaliyetleridir aslında. Seçim yapmaktan ziyade seçimleri uygulamak önemlidir. Ama bazı kimseler vardır ki seçimini uzatır da uzatır... işte o anda o insan ne cennettedir ne de cehennemde... Günah ve sevap sayıları, faaliyete geçmediğinden dolayı eşittir. Bu yüzden de ödülü veya cezasına bakılmaksızın bir yere ait değildir, kişi Araf ’ ın sonsuz matematiği ve olasılığı arasında kaybolmuştur. Ve en yakın zamanda karar vermezse, çıkmak için debelendiği bataklıkta daha derinlere batacaktır.
Bin düşünmekten daha iyi olan bir şey varsa o da, en kötü sonuçlarına kadar, karar verip uygulamaktır. Düşünmenin yararlı olduğu yadsınamaz fakat karar verirken olasılıkları düşünmekten çok olanlardan sonraki olasılıkları düşünmek, Araf’ta kalmaktan iyidir.
YORUMLAR
Çok anlamlı bir makale, yazarı tebrik ederim.
Makaleyi olumsuz etkilediğinden değil de, onu tamamlayıcı anlamda-
bir noktaya açıklık getirmek istiyorum.
Yazar, makalenin ilk cümlesinde,
''Yaşam'', artısı ve eksisiyle alınan kararların ortaya çıkan sonucudur.''
demiş.
Aslında yaşam, ölçülmesi bile güç olan ''anların'' doğduğumuz andan itibaren birbirine eklenerek devam eden bir süreçten ibarettir.
Burada, ''yaşam'' yerine, ''yaşam süreci'' demek daha doğru olur. Keza; yaşam durak bilmeyen bir süreçten ibaret olup, ''hayat'' kavramına hemen-hemen denktir. Ömür ise yaşam sürecinin, hayatımızı, daha doğrusu ömrümüzü belirleyen ''bizi yönlendiren belirli dilimlerden'' ibaret olan ve ölüm anıyla son bulan bir bütün olarak kabul edilmelidir.
Bir portakalı düşünelim.
Tümünü, ömür, her dilimini ömrün belirli kesimleri, kabul edersek,
örneğin;
-doğumdan okula başlayıncaya kadar,
-orta öğretimden lise sona kadar,
-askerlik
-meslek eğitimi veya akademik eğitim,
-iş hayatının başlangıcı,
-evlilik, kariyer, çol-çocuk, servet edinimi
-emeklilik ve neticede
ölümle sonlanan
ömür, dolmuş olur.
Ömrün her bir diliminde alacağımız kararlar, bir diğerini de olumsuz etkilemiş olsa bile (çürümüş bir portakal dilimi düşünelim; portakalın tümünü atmayız da, o dilimi kesip atarız) daha yoğun bir gayretle kayba uğrayan o dilimi telafi etmemize fırsat tanıyacaktır.
Fakat, yazarın da açıkça belirttiği gibi, kararsız kalmak, Araf'da kalmaya benzer ki; kaba tabirle
insan, bu süre içinde ''ne köy ne de kasabadır'', ne kendine ne de çevresine yararlı olabilir, hatta yük bile olma durumu vardır.
Olgun ve kamil insan, aldığı kararların neticesinde karamsar olma, içine kapanma veya işten el çekme yerine, kazandığı deneyimle müteakiben gelen yaşam sürecinde hatasını düzeltme gayreti içinde olacaktır. Bu da elbette bir yeni kararı gerektirir ve sonuçta başarılı olduğunda, bir öncesi başarısız süreci tez unutur ve asla karamsarlığa düşmez.
Her karar insanı bir neticeye götürür, her netice bir deneyim demektir, her deneyim yepyeni bir tecrübeyi beraberinde getirir ve giderek daha akılcı kararlar almamıza önayak olur.
Az iş yapan, az hata yapar, bu kesindir. Lakin; kesin olan bir şey de vardır ki; az çalışmak, en büyük hatadır.
İnsan dünyaya bir kez gelir, fırsatlar her zaman doğmaz, ömür de oldukça kısa bir süreden ibarettir.
Özellikle; ömürden giden ve yaşam sürecinde geçen tek bir anın, geri dönüşü, yedeği ve telafisi yoktur.
İyi tartışılar dilerim.
Saygılar
Biraz tanrıyı oynamak şiir yazarak,roman satarak.Biraz ondan çalmak,onu kovalamak en iyiyi bulmak için,tüm kelimelere hük-metmek. Yabancı kalmak senden öncekilere,ardına takmak,haykırmak,tepeden bakmak,yol açmak senden sonrakilere.En iyiyi oynamak,yazan-çizene aldırmamak,bir bardak şarabı içerken kainatı anlatmak...Ben yazdım,alın okuyun derken,yere düşen kalem.Bir hayalden gelen,bir hayal söyleten,seni sana anlatırken bencil yanın hala sen !!!...Üfle ruhuna ayna karşısında sen!! aslında hepimizden gelen biraz ben.
Satma ruhunu kaleminle giderken,ellerin havada, zafer çığlıklarını duyarken.Hani dünyanda saadeti dilerken sen,kaleminden dökülen,yüce efendi hala ben ’ demen...’ Bir yığın kağıt kalem önünde,mürekkebin kırmızıyken,yazdıkların hep sen hep ben...Nereye kadar gider bu asiliğin yaşarken?Şiirlerde romanlarda masallarda kahraman hala sen,hiç birinde ölmüyor-iken hala sen ’ruhun ölmüş beden hak ararken.
Kaç sabır ateşi söndürdün,kaçıncı şiirin senden öncekileri silerken?Bu kaçıncı hıçkırık gizlenerek yazdığın yazıları söverken??Kelimelerin hecelerin ile dalga geçerken.Kaçıncı gülüşün kendine,dününü anlatırken.Hani büyük kalemin hiç elinden düşmeyen?Hani tanrıyı oynuyordun yazarken,cümle kurarken,karşındakini ezerken !!!Sustun uzun bir yolculuktan dönerken.
Sustun...Yandım.piştim,kavruldum her bir sözü söylerken.Asıl şimdi yazmak Tanrıya sığınıp,gölgesinde oturmak.Her bir büyük kelimem için binlerce kez yanmak yanmak yakarmak,kalırsa zaman ve vaktim yazmak yazmak yazmak secdesinde kalırken...
...Araf’ın s-ı-r-r-ı herkeste saklı...Tekte anlam yok ki.Hepsi bir araya gelince Araf geçilir;ve merak giderilir.Araf’ta buluşmak için göç davulları çalmaya başlar.
saygılar