- 1189 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk, Kımıltısız Bir Gökyüzüdür
Yaman bir ağrının yorgun yükleriyle geçiyorum yokluğunun yollarını
Öfkesini yüreğinde taşıyan bir bezirgânım ben, arıyorum aşkın kollarını
Dağ gibi bir sevda saklı içimde, örüyorum durmadan sevda duvarlarını
Her gece sevginin tanrısına el açıyorum, duyuramıyorum yakarışlarımı
Alevlerle ıslanırken bu kent, sen birikmiş sarılışların tutunmasız elleriyle topluyorsun en deli özlemlerin dağılmış yataklarını. Bardakta çay oluyor bakışların, demli bir sıcaklıkla boğazımdan dökülüyor. Tabakta tat oluyor içten gülüşlerin, takvimlere hoyrat bir çizgi atılıyor. Yorgun bir özle bir adam yüreğindeki tükenen güne karışıyor ve dumanlara sarılmış bir kentin içinden gelip geçiyor. Sular çarpıyor yüzüne sonra, terli bir kavuşmanın mekânlarında yudumladığı hasretle sonsuzluk şiirlerini günlüğe ekliyor.
Geçici dağılmışlıkların geçmeyen sızılarıyla örülü hayat kulelerine çıkıp yankılar salarız uzaktaki sevdaya. Aşktır yürekteki, ama biz her mevsim inadına sarılırız bizi içten içe tüketen sol tarafımızdaki onulmaz ağrıya. Göğsümüzden sızı kayar düşüncelerimize, sabırla kapıda bekler ve sevdanın çürük kanatları rüzgârla birbirine çarpar. Usumuzdaki yangınla, gönlümüzdeki şifasız ağrıyla bizimle birlikte mevsimler de gizli gizli ağlar.
Senli korkularımın en büyüğüne uzanınca ruhum, bir kelepçe sıkıyor göğsümün kıskanç duvarlarını. Kadın bedeninde karınca kolonileri yürüyor ve ben yalınkılıç zaferlerle geceler geçiyorum. Gözlerindeki birikmiş tuzlarla donat istersen gündüzlerimi. İstersen yak, yık, talan et en doyumsuz bekleyişlerimi. Sensiz geçen kavuşmasız gecelere ekle pembe gündüzlerini. Ben seninle atan bu yürekle üstesinden gelirim en beklenesi diz çöküşlerin her karesini.
Şimdi yeniden kaldır başını gökyüzüne ve bir avuç yıldız düşsün gözlerine. Dalgalara ulaşsın nefesin, bir yudum suyla düşle engin gökyüzünün sırlarla kaplı gizemini. Ay düşmüş suya yar, damarlarını dolaşan sevgim gibi ona iyi bak, onun da sırtında özlemli bekleyiş gölgesi var. Bak, en uzaktaki yalnızlık türküsünü fısıldamakta, daya kulağını yüreğime dinle, her hıçkırığında sitem var. Aşk, kımıltısız bir gökyüzüdür, daldıkça sonsuzluğuna seni göğsünde ağırlar.
Bu gece, dünlerin yıkılmış köprülerinden geçmeyecek bu yürek. Bu gece, yaşanmış günlere inat umutsuz bekleyişlere anılar atacak bu yorgun yürek. Bu gece, ne göklere şiir süreceğim dudaklarımla, ne de öfkelerimin üzerini örtecek yarısı kırık bu yürek. Bu gece, bir gerçeğin içinden geçerek sevdanın özgür ülkelerine ulaşacağım elbet. Sen yıldızlar ekerken dalgalara, ben atacağım aşk zarını yeryüzüne, gelse de hep yek.
Kıyılmış mutlulukların penceresinden hayatı izlerken gözündeki damlalar düşer toprağa. En sorgulu anların tetiğini okşarken el, bir suçluluk duygusu yapışır insana. Geri dönüşü yoktur yaşananların. Bu yüzden kaybedilmiş oyunların sahnesidir yaşam. Dün ve bugün birbirinin açığını gözleyen düşman bakıştır ve bazı anları yeniden yaşamak anlamsız bir yakarıdır. Özlemin yaşlarıyla yıka hep yüzünü, düşen damla değil, yaşanmış bir kayboluş serenadıdır.
Yılların kaçıncı kes dinginlikle öpüşmesidir bu, hep aynı kavruluşlarla sarıldığımız. Sayılı aylar dönencesiyle bu kaçıncı mecburi istikametlerle kendimizi özlemlere sarışımız. Ne hızlı bir akıştır bu yar, ardımıza ne yaman bir hüzzam bakıştır. Olmazlarla tükenen bir ayrılışın takvim yapraklarına damla damla yaşlar döküşümüzdür. Hayali buluşmaların bildik sarılışlarıyla birbirimize gelişlerimizin yolları tadilata ayrılmış yar, gecelere ah yine isyan var.
En koyu gidişlerin gölgesine düşünce bedenimiz, terimizi rüzgârın ellerine veririz. Birazdan yokluğun acısı sarar göğsümüzü, acıtan sözcüklerin yaman fırtınasında sığınacak geceler düşleriz. Ruhumuzun direncine bir sevginin övgüsü düşer ve sırf bunun için onulmaz kederlerin anlamsız ruletini kendimize çeviririz. Gemilerimizin küflü demirlerini dalgadan çok tuz tüketir, bunun için gülüm özlem dedikleri sancıyı biz sonsuza dek çekeriz.
Çalkantılı bir denize düştü şimdi slüetim, karanlık sularda aşkın resmini arıyorum. Geceler sürüyorum sıfırlanmış çağlarıma, yokluğunun pınarlarından yaşamı avuçluyorum. Sözler yüreğimi köpürtürken uzak kentlerde, seninle yokluğun yolculuklarına çıkıyorum. Dilimde kimi bir veda havası, kimi azılı bir yürek yarasıyla ben gülüm, sureti kendi girdabına düşmüş bekleyiş ışıklarının tutkulu yansımalarını izliyorum.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.