- 495 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUNDURACI HALİL BEY
MAZİYE YOLCULUKLAR – 64
Çocukluğumuzun şirin Kâhta’sında unutulmaz simalar vardır…
Bu insanlar, o dönem benim yaşımdaki çocukların beyinlerinde derin izler bıraktılar… Her çocuğun bunlarla ilgili yüzlerce anısı vardır… Özellikle esnaflarımız, siyasetçilerimiz ve delilerimiz unutulmaz… Çünkü bunların sayısı parmakla sayılacak kadar azdı…
Deliler denince Mejo, Osu Dika’yi, Deli Rıza’yı saymayacak kimse yoktu.
Siyasetçi denince ağalar ve rakipleri Yıldırım ailesi akla gelir.
Bakkalları say deselerdi Osi Beke, Sevri Fatçele, Süsyanlı Abuzer, Samsatlı Osman, Birecikli Salih diye hepsini sayardık.
Manifaturacılar da azdı: Emirhan, Bahadini Macir, Mustafa’yı Keje, Emine Gose diye sıralardık.
Terziler: Ayhan tezi, Helili terzi, Muhtarın oğlu.
Fırıncılar: Hacı İbrahim, Ahmet Yıldırım, Hasan Boğa.
Demirciler: Mustafa Cantekin, Abuzer Demirci, Nuri Henno. Demircigiller.
Nalbantlar: Kantikler, Hüseyin Ülgen, Ramazan Garipses’in babası Salih Amca.
Kunduracılar: Mehmet Evci, Halil Bey, Azıko.
Diğer esnafları da hepimiz bilirdik.
Gittiğim illerde, ilçelerde önlüğünü bağlamış kundura tamiri yapan, yeni kundura diken bir usta görsem, aklıma çocukluğumun kunduracıları gelir: Mehmet Evci, Halil Bey, Azıko.
Size bu yazımda Halil Beyi anlatmak istiyorum.
Babasının adı Fehmi olduğu için Kâhta’da kendisine Ğelle (Xelle) Fehmi derlerdi… Halil Usta derlerdi…
Halil Ustanın Halil Bey olmasının ilginç bir öyküsü vardır.
Halil Ustanın müşterileri, arkadaşları genellikle öğrenciler ve memurlardı.
Bunlar Halil ustanın dükkânında oturur çay içer, sohbet ederlerdi. Sohbet sırasında birbirilerine “bey” derken, Halil’e “usta” derler. Bir gün Halil, usta-bey ayrımına isyan eder. Siz birbirinize “bey” diyorsunuz. Bana “usta” diyorsunuz. Bu günden sonra bana da Halil Bey diyeceksiniz. Bu tepkiden sonra usta kelimesi kullanılmaz.
Halil Ustaya Halil Bey diye hitap edilir. Yanlışlıkla Halil Usta diyen olsa da Halil Bey kelimesine diller alışır. Arkadaşlarının Halil Bey demesi diğer insanların da Halil Bey demesine neden olur. Halil Ustaya, zamanla herkes Halil Bey demeye alışır. Halil usta, Halil Bey olmuştur artık.
Halil Beyin ilk işyeri Yurdakul otelinin altındaydı. Otel bizim Cami mahallesindeydi. Evden babamın işyerine günde birkaç kez gider gelirdim. Yolum Halil Beyin dükkânının önünde geçerdi.
Dükkânın önünde her geçişimde, içerde birkaç genç otururdu. Bunlar Halil Beyin müritleri gibiydi. Halil Beyin çayını içer, onun anlattıklarını dikkatle dinlerlerdi. İçerden bazen kahkahalar yükselirdi. Ne konuştuklarını hep merak ederdim. Ben çocuk olduğum için Halil Beyin müridi olup sohbetlerine katılmadım.
Ben hayatımda kimseye mürit olmadım. Bazı siyasi liderler beni müritleri görmeye başlayınca, restimi çekip hareketlerinden ayrıldım.
Kişiliğimi kimseye ezdirmedim. Bu siyaset ve memuriyet hayatımda sıkı sıkıya sarıldığım bir ilkedir.
Şairin dediği gibi “Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşamak istedim.
Halil Beyin dükkânın önünden geçerken, arkadaşlarımla karşılaştığım olurdu. Hemen Halil Beyin işyerinin karşısındaki kaldırıma otururduk. Biz aramızda sohbet ederken onları da ister- istemez izlerdik. En hararetli tartışmalar horoz dövüşleri konusunda olurdu.
Halil Bey horoz dövüşüne çok meraklıydı. Bu merak hastalık derecesine varmıştı. Avcılar derneği gibi bir dernekte horoz dövüşü yaptırırlardı.
Bir gün emniyet olayı duyar. Derneği basar. Amaç dışı faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle kapısına mühür vurur.
Halil Bey ve diğer horoz dövüştürme meraklıları, derneği yeniden açtırmak için çareler düşünür. Kendisi gibi Macir olan, İstanbul’un bir ilçesinde emniyet müdürlüğü yapan bir komşusuna telefon eder:
— Alo merhaba.
Karşıdan ses gelir:
— Merhaba.
Halil Bey konuşmaya başlar:
—Bak ben senin sesini tanıdım. Sen de beni tanıdın mı? Ben Kâhta’dan Halil Bey. Kunduracı. Komşun. Horoz dövüştürdük diye derneğimizi kapattılar. Bizim emniyeti ara derneğimizi açsınlar. Perişan olduk. Sana güveniyorum.
Bir süre sonra derneğin mührü sökülür. Derneğin kapatma kararı kalkmıştır. Halil Bey Derneği açtırmıştır.
Halil Bey, Kâhta’da ağaların yer aldığı her partiyi destekler. Onlar parti değiştirince, Halil bey de parti değiştirir.
Bir belediye seçimleri öncesi bir toplantı düzenlenir. Başkan adayı, Halil Beyi taksi ile aldırır.
Halil Bey toplantı salonuna girer. Toplantıda olanları gözden geçirir.
Kâhta’nın yerlisi yoktur. Toplantı bittikten sonra başkan adayının yanına gider. Aynen şöyle der:
- Bu toplantıda bir Kâhtalı yok. Bunlarla sen seçimi kaybedersin…
Halil Bey haklı çıkar. Başkan adayı seçimi kaybeder
Taziye için Kâhta’ya gittim. Halil Beyle taziye evinde karşılaştık. Karşılıklı oturup sohbet ettik. Otuz yıldan daha uzun süredir gurbetteyim. Ne benim çocukluğum kalmıştı ne de Halil Beyin gençliği.
Yıllar saçlarımıza aklar düşürmüştü. Sohbetimizin bir yerinde Halil Beyin sitemi ile karşılaştım:
— Yazılarında Kâhtalı esnafların hepsinden bahsettin… Benden bahsetmen için ölmemi mi bekliyorsun?
— Allah uzun ömürler versin Halil Bey. Esnafları sayarken seni de birkaç yazımda andım. Seni nasıl unuturum, dedim.
Halil Bey gittikten sonra düşünmeye başladım. Neler yazabilirim.
Kunduracı dükkânında çay içen genç müritlerden olmadım. Hiç horoz dövüştürmedim. Siyaset yaptığı saflara ayak basmadım. Kapı komşu da değildik. İşkencelerde, zindanlarda birlikte geçmedik. Ticari ortaklığımız olmadı. Arkadaşlığımız olmadı. Bunlar olmadan bir insanı iyi tanıyamazsın. İyi tanımadığım bir insanı eksiksiz nasıl anlatabilirdim.
Bir esnaf olarak elbette Halil Beyi tanıyordum. Hepimiz birbirimizi tanırız. Bu tanımalar yüzeyseldir. Beni tanıdığını söyleyenlerin çoğuna gülerim.
Hakkımda olumlu ya da olumsuz konuşanların yüzde doksan beşi gerçekten beni tanımazlar.
Siz de herkese inanmayın. Duygularımı, düşüncelerimi bilmezler. Yüreğimdeki Kâhta sevdasını akıllarından geçiremezler. Kendimden çok Kâhtalıların mutluluğunu istediğimi, yazılarımda ve şiirlerimde yüzlerce kez vurgulamama rağmen anlamaya çalışmazlar. Güzel Kâhta’mızı şiir ve yazılarla yedi kıtaya tanıtma çabama anlam vermezler.
Durdukları siyasi çizgiye göre beni değerlendirirler… Kulaktan duyma sözlerle beni bir yerlere koyarlar.
Ben babamın oğluyum. Babam bana insanları sevmeyi öğretti. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermemi öğretti. Dürüst olmamı öğretti. İnsanların yardımına koşmaktan zevk almamı öğretti. Konukseverliği, dostluğun değerini öğretti. Dobra dobra konuşmayı öğretti. İnsani değerlerden sapmamayı öğretti. Vefayı öğretti. Doğduğum topraklara, bu toprağın insanlarına sevgiyi aşıladı.
Halil Bey hakkında yazı yazmaya karar verdim. Bunun için kendisini iyi tanıdığını bildiğim insanlara sordum. Herkes kendi penceresinden Halil Beyi anlattı. Notlar aldım.
Taziye evinde birine yine Halil Beyi sordum… Biz konuşurken üzerinde siyah gömlek, siyah şalvar bulunan deli Osman dedikleri kişi iğnesi takılmış plak gibi aynı sözleri tekrarlamaya başladı:
— Welle xello cılqe… (Vallahi Halil hilebaz) Welle xello cılqe… Welle xello cılqe… Welle xello cılqe…
Gülüyordu. Aynı sözleri tekrarlayıp durdu. Şaşırmıştım.
Denemek için cebimden çıkardığım 100 YTL’ yi gösterdim:
— Osman şu arkadaşa da cılq (hilebaz) dersen, bu 100 YTL’ yi sana vereceğim…
Osman uzattığım paraya bakmadı bile… Aynı sözleri tekrarlayıp durdu…
Halil Bey hakkında aldığım notlarla işyerine gittim… Çocukluğumda gördüğüm dükkândan çıkmıştı…
Yeni işyerini öğrendim. Oraya gittim. Dükkân kapalıydı. Ortak tanıdıklarımız bitişik işyerinin gölgesinde oturuyorlardı. Halil Beye uğradığımı söylemelerini rica ettim. Selam söyledim.
Çocukluğumun esnaflarından Halil Beyi sizlere daha detaylı anlatmak isterdim. Aldığım notları kendisine onaylatamadığım için hepsini yazmadım. Yanlış bir şey yazarak incitmek istemem. Hiçbir kötülüğünü görmedim.
Uzun ömürler diliyorum Halil Usta, pardon Halil Bey.
Bir roman düşünüyorum. Buram buram Kâhta ve Kâhtalı kokan. Halil Bey bu romanın kahramanlarından biri olacaktır. Her Kâhtalı bu romanda hak ettiği yeri alacaktır. Babalarının yaptığından utanacaklar olacağı gibi babalarıyla övünecek insanlar da olacaktır. Aynaya baktığında, vicdanıyla baş başa kaldığında herkes kendini nasıl görüyorsa, benim romanıma aynen yansıyacaktır.
Kötülerin maskesini düşüreceğim. İyilerin güzelliklerini anlatacağım. Okuyucular iyilere rahmet okuyacak, kötülere lanet yağdıracaktır.
Ne mutlu özü sözü bir güzel insanlara.
Halil Bey kendine iyi bak. Belki bir gün yine görüşürüz. Eski çarşıda yaşanan bütün güzellikleri, Allah’ın rahmetine kavuşmuş bütün güzel insanları birlikte anarız. Maziye yolculuklarda huzur buluruz.
NOT: Bu yazı yayınlandı. Halil Bey bu yazıyı okudu. Aradan bir yıl geçtikten sonra Kâhta’dan kara haber geldi: Halil Bey vefat etti.
Son görüşmemizde dedikleri aklıma geldi:
— Yazılarında Kâhtalı esnafların hepsinden bahsettin. Benden bahsetmen için ölmemi mi bekliyorsun?
Sevgili Halil Bey, sen ölmeden yazımı yazdım. Okudun.
Gittiğin yere geldiğimde, bana sitem edemezsin.
ESKİ ÇARŞI BENİM MEKÂN
Cadde cadde sokak sokak,
Dört yan şimdi çarşı dükkân…
Demirciyim küçük çırak,
Eski çarşı benim mekân…
Alt taraflar bahçe bağdı,
Annem babam eş dost sağdı,
Benim için altın çağdı,
Eski çarşı benim mekân…
Dört yanımız dost bayramı,
Alır derdi keder gamı,
Sol yanımız mahpus damı,
Eski çarşı benim mekân…
Candı dosttu bütün esnaf,
Hepsi temiz hepsi de saf,
Vicdan vardı tamdı insaf,
Eski çarşı benim mekân…
Cantekin’im ağlar yazar,
Zaman biçti azar azar,
Gençle yaşlı doldu mezar,
Eski çarşı benim mekân…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.