- 557 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dünler vardı geçmişimizle övündüğümüz1…
Biz bu günlerde eminim ki karşılıklı aynı düşleri aynı istekleri yaşamak isteme düşünceleri ile boğuluyoruz…
Aslında bunların tümü parçalanmış düşüncelerle geri dönüşüm yaparak arka arkaya isteklere dönüşen… Aslında tümünün içinde tek düşünce çıkıyordu, boş verilmiş zamanlarımız olsa da arkasına gizlenen sadece özlem veya özlemekti.
Yanılgısız tek istek buydu sanki özlemek, geçmişin yaşanmışlıklarının hatırına bir kısım düşünceleri özlemek, aslında o eskiye dönüş düşüncelerle ne kadar da hatırlamak istemesek de gizliden fışkıran düşüncelerdi asıl düşüncelerimize acı veren…
Ve imkânsızlığımızın tek sebebi vardı geçmişi, tekrar kare kare yaşamak…
Ve bu istekle kendimizi mutlu olacağımıza inandırmış olmamızın asılsız olduğunu görmekti belki de gizlimize sinen amaçlar…
Yıllar, yıllar önceydi seni özlemeye başladığım, sonra yıllarca seni hep özledim, düşler kurdum, düşlerde gördüm seni en çok özlediğim gecelerde, sonra aylara dönüştü özlemlerimin sancıları, ağzımdan hiç çıkmadı "özledim seni sözcüğü" ama içimde hep korlar tutuştu mor ışıklı görüntüleri ile ve ben hiç bıkmadım seni özlemeyi ve yine şimdi de özler buldum kendimi günün bu saatinde de. Ve ben seni kendimi galiba seni hep özler bulacağım... Merhaba "Canparem..." Gün ve günlerim seninle doluyor unutma...
Sadece senli yaşam hakkımın var olduğunu sanmıştım. Sadece senin ben, benim de sen olduğumu zannetmıştım. Tüm yaşanmışlıkları bir araya getirerek ömre dağıtmak istemiştim. Gülüşlerinle topladığım düşünce varlığımı senli yaşama dağıtmak istemiştim, olmadı, belki de olamadı. Adı konmamış bir veda idi bu, adı yaşanmamış sayılan bir toplam nefes alınmamış sayılmaktı belki de bu. Dünlerin yarınlara sarkması, dünlerde yaşanan tüm nefes almalar yarınlara taşınıp gülümsenmesiydi belki bu tüm sevgili nefes almalar. Olmadı, olamadı, belki de olduramadık...
Şimdiki kahır zamanlarının çıkıp karşımıza gözlerimizde ıslaklık yaratması, sevmek ve adını koymaktı amacımız tüm bu yaşanan acıların sahiplenilmesi...
Şimdilerde yapılabileceklerin hepsi de yaşanmışlıkların sahiplenmesinden başka bir şekli yok sanırım...
Sadece belki de yaşamda var olmaya çalışmaktı...
Aslında şüphesiz yarınlarda da var olmaya çalışmaktı bu acıların etrafında dolanmakla...
Karanlıklara uçar akşam kuşları, karanlıklarda kalır sesleri, duymak istersin kendi iniltilerini kaybolur gider düşüncelerinle karanlıklara, maksatsız bir düş kurmadır bu, sonu hep “olsa, bitse de, gelse, görsemle biter tüm istek cümleleri. Bakarsın özleme sarkar, bakarsın öfkeye, ardı arkası kesilmez bu kâbus düşüncelerinin, yarını olsa dersin tüm isteklere ve sakınmasızlıkla kendine kesersin suç ve cezayı, her gün dünle karıştırıp, umut doluşur isteklerinin ardına ve gözlerini yumduğunda aslında bitecektir rüyalar basınca ve tüm akşam kuşlarının kanat sesleriyle uçuşur düşüncedeki benliğin…
Gözlerim gökyüzünde Akşam Kuşları’nın kanat seslerini izler…
Doğru düzgün yaşanmamış aşkların hüküm sürdüğü belki de yaşanan bu somut ömürle var olmaya çalışmaktı yaşamın bu kesitinde... Sadece umutlar serilmiş bir ömrün içindeki solgun gülüşler, Kime küskün, kiminle hoşnut olduk hâlâ belli olmayan bu nefes aralıkları ile yine de güne merhaba, yine de yaşama merhaba demekle, "benden size zarar gelmez" mi demek istemiştim merhabanın anlamına sığan bu yaşamla... Merhaba yeni gün, merhaba özlediklerim, merhaba canımı yakanlar... Biliyorum ki yarınlar dünlerden de güzel olacak...
Yokluğunu içime çekiyorum derin derin nefeslerle, bakışlarını saklıyorum göz diplerime, geceden kalan korkularımı defetmeye çalışıyorum, denizin ufuk çizgisine gözlerimi kilitleyerek, ben senin yokluğunun nefes darlıklarını yaşıyorum. Berbat bir tat. Düşlerin, düşüncelerin donmuş halinde nefes almanın zorluğundayım. Geceden kalma rüyaların kokusuzluğu ile cebelleşiyorum.
Ne berbat bir hal, kokusuz yaşamak, renksiz bir aşk gibi, sadece durgun, sadece hareketsiz bir hal.
Neresi bunun mutlu yaşam, neresi bunun ömrü uzatan sevgililik ve neresi bunun iç huzuru ile nefes alma sadece kendini aldatmak. Uzun uzun denizin uzağına bakmak, geçen yük gemisinin ağırlığı ile hareket edip sadece uğraşta olduğun cümlenin ardını düşünmek? Kaç hecelik bir kelime bu senin “yokluğun” ne kadar uzun bir okunuşu var dura dura, sabır isteyen bir telaffuz. Ve ben neyin peşindeyim? Geç kalmış yolcu bekleyişinin dışına çıkmış, uzaklara gitmiş bir sevgilinin, iki gün sonra döneceğim deyip sessizleşmiş bir düşüncenin altında ezilmek bu galiba yalnızlık denen sabırsızlık…
Geç kalma sevgili demek için ise sessiz olmak gerek. Nerede geç kalmadık ki hayatın bu kesitlerinde? Kendi yalnızlığımızı gömeceğim mezar bulamazken, mezar taşı cümleleri okumak da neyin nesi…
Dünden beri aklımdan çıkmayan cümleler, annenin gözyaşları ile ıslattığı mermerlerin soğukluğunun altında donmak gibi nefessizlik…
Yalnızlık ve kendim olmak kadar bağsız bir iki kelime cümlede bile yeri olsa soğuk bir yaşam çıkıyor ortaya.. İşte sen gittin ya sevgili, İzmir boşaldı sanki yalnızlığın son hali bu olsa gerek, insan düşüncede bile nefes almak ister ama nefessiz yaşıyorum ben bu gün de, sen gittin ya,
Aslında çok şey umurunda idi, ney sesinin boşluğunda kaybolmak hiç düşürmedi umudunu boşluğa, aradı, vardı aradığını bulma umudu, vardı, saklı beldelerin, saklı köylerin damlarından duman tütüyordu, yani yaşam vardı ama onun içinde yangınlar dumanlar vardı, her oda bir damdı yaşamın çaresizliğinde, uysa dünyanın tozlu yolları onundu, arkalarında kader vardı aslında inandıkları, belki de kader de değildi yazgıydı aslında her nefesleri...
Okumaya başlayamadığım o kadar çok kitabım yeni aldıklarımla da birikti ki, unutamadığım aşk ve yaşamın bir kısmında elde ettiğim mutluluklar çoğaldı ki, şimdilerde artık galiba onlardan vaz geçme zamanım geldi…
Ama içimde en fazla tahribat yapanı unutmak her halde daha da zor olacak… Adına sevgi denmiş tek olgu var galiba unutma kavramının dışında kalan…
Oysa şimdilerde sen varsın sevgili, senden vazgeçmeyi aklımdan dahi geçiremeyeceğim…
Adına benzer yol isimleri koydum, bulutlardan senin resmine benzerlere ad taktık, denizler senle doldu sanki isim isim, ve nefesler sen adının ilk harfi ile başladı hep, yaşam senle devam edecekse neden vaz geçeyim ki yaşamaktan...
Kaç gecemin rüyalarına senin adını taktım, kaç doğan güneş sen adına benzedi, biraz abartım galiba ama ne yapayım bu düşünmekten vaz geçemedim seni… Hele bir tek gülüşünden bile vaz geçemezdim…
Bu gün de…
Bir sokakta karanlık vardı o sokak köşe başından sonra aydınlığa çıkıyordu, iki sokak kavgalıydı birbirlerine, ışıktı aradaki tek engel mutluluğa, biri karanlıkta aranıyordu huzuru, diğeri aydınlıktan bakışta kararmıştı gözleri ve ve iki sokak cankarartısında yaşanıyordu, ya yalnızlıktaki adımları, biri diğerine doğru yalpalıyordu sokaklar yarı karartılı idi, ışık küsmüştü adımlanmaya, karartılar omuzlarda, bir türlü birleşmedi şavkları, küstüler karartılara, küstüler adımlanmalara, nefesler daraldı karartılarda, barışmadı ışık karanlıkla, feryatlar yükseldi, boşuna adımlanmaktı hayata karartılarla, olmadı bir araya getirilmedi, çünkü yaşamda gün ışında yürekler barınmazdı, hep bir yerlerden düşerdi ak şimşekler...
Evet hayat yaşamda da çok karanlıktı, gün ışığında top oynamak her kese göre değildi, çünkü kalplerde çoğulda karartılar vardı ve sokaklar yarı yarıya karartılarla kaldılar ömürleri yettikçe...
Ve ağaç dallarından yapraklar düştü karartılı yolların asfaltlarına nereye düştüklerini hiç bilemeden... Ve sokaklar hep dargın yaşandı…
Kaç zaman geçti senden sonra bilmiyorum, Yaban kuşları göç ettiler, bir çoğu yollarda telef olarak, kaç mevsim değişikliğinde hep giysi değiştirdik, ruhumuzu zapt etmek için, kaç kez yolculuğa çıktım senden sonra, gözüm hep arkada kalarak. çünkü senden sonraki zamanda önem verdiğim kaç insan oldu ki, hâlâ önemserim senden sonra, yalnızlığımı yendim, kanımı değiştirdim ağzımı açıp rüzgara doğru senden sonraları ağlamaları bırakarak, ama öyle gün geldi ki sadece kendime yalvardım senin yokluğunda, hayata korkusuzluğumu omuzladım ama her şey boşmuş, öğrendim ki sen de bu boşlukta kalmışsın gittiğin günlerden uzun zamanlar sonra, anladım ki bazen hayat insanı zorlar, bazen de kindar olur, intikam peşinden koşturur ama artık vazgeçtim bir çok şeyden, en önemlisi senden ki çok yük kalktı omuzlarımdan, şimdilerde sadece öksüzlüğümle küçük heyecanlarım var boşta sarsan yüreğimde ve evet ve öğrendim ki en önemlilerim de varmış sen gittikten sonra...
Her insan gibi benim de en önemlilerim varmış...
Unutma gözlerim nerede dalgınlıkla oyalanıyorsa, bil ki orada aklımdan senin görüntün vardır...
Avuçlarımda kader çizgisi, boynumda sen bağı, özlediğim tüm varlıkların en önünde sen, ardımda deryası kentin, bakışlarımda tepeleri şehrin ve ben hâlâ kimsesizler gibi hasrete boyun eğmişim...
Severken de çileye uzanır arkada kalan nefes almalar...
Uzayıp gider tüm gizemi ile yaşamın son anlarına kadar ki sadece boş verilmiş bir yaşam arkaya kalır...
Senin zamanla anlaşmazlığın vardı, benim ise yollarla, sen durmadan zamanı kovaladın, bense yollarda yürür kaldım zamana karşı, İkiİi çaresizlik de birbirine zıttı.
Bu yüzden yan yana gelmemiz sadece umuda düştü...
Sensizliğin süre gelen pür telaşı içindeyim…
Her anın sonunda değişkenliğini koruyan düşüncelerim, denizin son dalgasına kadar yapışarak karaya vururcasına telaşlı bakışlarla sensizliğin ruhsal yapımda yaptığı baskılarla düşünmekte bile telaşlar içindeyim.
Düşl
erimde bile yarınsızlık korkularını yaşarken, nefes almaların ardına saklanan nefessiz zamanları düşünmek zorluyor yarınlarımı...
Oysa direnmek ve de güçlülük peşinden koşmaktı yaşamımın kuralı...
İçimdeki değişkenliklerle telaşların ardına saklanan, en uzun günün, zaman dönümü ile en uzun gecesine düşüyor uykusuzluklarım.
Veya hasretin baş gösterdiği delimen sarsıntılarım...
Yarınların korkusuzluğu idi aslında bu devşirme korkular. Vaz geçilmez anıların bağımlılığı olsa bunların tümünün hasrete yönelmesi...
Oysa en kısa zamanda geleceğim sana cümlesinin vurgunluğu vardı arkada bırakılan özlemlere yapışan...
Dünler vardı geçmişimizle övündüğümüz, oysa bu günler var yaşamın içine kasvet ve de telaşla hasreti sokan… Kaç zamanın vurgunla yaşanması bunlar ki, hâlâ sesimiz titrekli yaşımın bu günkü zamanları içinde… Sanki bedenimiz acılanma örtüsü ile yaşamın içinde var olmaya gayret gösteriyor…
Ben sana en güzelimsin demek için ömrümü düşürdüm düşenlerle beraber ve hiç pişmanlıksız yaşadım seni sevdim derken…
Pişmanlıksız bir yaşamın ağırlığı çöktükçe üstüme, kendime ağlayamamak vurdu vuracağını üstüme üstüme yükleyerek...
Yoruldum ben gidenlerin yaşam savaşlarını tekrarlarken, yoruldum sanki ben...
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.