- 743 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖMÜR GÜNCESİ...
Hiçbir sürece riayet etmiyorum ve asla ihanet etmiyor kelimeler.
Sirayet de etmiyorum anlamsızlık yüklü kırık ve ölgün günlere. Günü birlik sevinçlerimin hepsi çalındı. Çaldılar varlığımın hidayete konuşlanmış yankısını.
Suskunluğum direttikçe direnme gücüm eksiliyor ve soluyorum günbegün seğirttiğim dikenlere basıp bu sefer acıyorum kendime, acıtırken gölgeler, korktuklarımı yeni baştan yaşıyorum, yaşadığımdan bihaber tüm yankısı evrenin sahip çıkıyor yalıtılmış yansımama.
Muğlâk düşlerde kayıp verdiğim imgeleri çalıyorlar bu sefer: İstemsizce ağlıyorum ve istifliyorum bir öncesinde kayıp verdiğim sol yanımı. Hüzne delalet evrenin kuytuları belki de soluklandığım kayıtsızlığım. Görünenin çok ötesinde ve niyazı, o bilinmeyen kalan yarımın.
Dünden bir önce doğdum. Yarından sonra ölmek ise nihai görevim.
Asılsız kancalarda asılı hükümleri bir bir toplayıp koyuyorum başucuma ne de olsa yeni güne hazırlık, gece yarısı telaşım. Az mı kaldı, demek düşse de payıma biliyorum ki; kalan sağlar bile bana ait değil.
Evrildiğim kümelere yığdığım zincirleme kazalar: Ölmeye doyamadığım gün dönencesi ve sevmekten bıkmadığım ömür güncesi.
Hepten kayıp bir mirasa sahip çıkmaksa asli vazifem, tüm somut kanmazlığı bir yudumda içiyorum: Teferruat yüklü dünlere tahammül edemediğimden olsa gerek yine de alıkoyamıyorum kendimi başımı gömdüğüm kumda, görünmezliğime her nasılsa kani olup da öbek öbek o sıra dışı heybetini tahayyül dahi edemediğim izleklere saplanıp kalmış tüm kayıtsızlığı ve tutarsızlığı ile sığıntı bir mihrakın, toz konduramadığı asılsız söylencelerine rest çekemezken.
Kaçıncı kare olduğu değil sona gelip gelmediğim aslında beni sancılandıran.
Sevip sevilmediğimden ziyade, nefret kusan gölgelere rast gelip istikametimi el yordamı tayin ettiğim öylesine bir rabıta.
Bir kereden ne mi çıkar, gibi bir zihniyete takılı tüm gerici ahkâmlar. Öyle ya: Unsur mahiyetinde bellek erozyonu yaşayan kılçık düşünce erbapları nicesi.
Yorgunum ve alabildiğine de yoğun, bir düş fırtınası arkamdaki, sürüklenmekten ziyade savrulduğum.
Bir kıyamda ama kıyımı asalet yüklü taarruza rast gelip de bir türlü geri duramadıkları sıra dışı bir tantana. Gerçek ruhumun asılsız hutbesinde savurduğum onca maruzat yine de koşullanmaktan geri duramayan söz malikleri ve içine sığdıramadıkları benliğimin kayıp yörüngesi…
Verilenle yetinsem de verdiklerimin haddi hesabı yok: Hem kendimden hem hayallerimden ödünç versem de geri dönümü olmayan o mağlubiyetin ihlal edilmiş sınırlarında vücut bulamasam da; her nasılsa umudumun saklı olduğu heyula bir tedirginlik: Biraz kısık gözlerim ve kırpıştırıyorum gözlerimi, gözümü alamadığım varlığını bir kez kıble bilmişim de kaptırıyorum yarınsız dünlerimi ve çalıntı sevinçlerime rest çekmişken evren, müptelası olduğum hüzün kadar yadsıyamayacağım o bilinçsiz aklım: Kâh aşkın izdüşümü kâh zaman aşımının gölgelere tahakkuk eden bilinmez ve onulmaz sancısı.
Terk etmişliğim mi terk edilmişliğimin gıybet yüklü dökümü mü…
Kayıplarım mı kaygılarımı rehin verdiğim istem dışı arzularım mı?
Medet umdum umalı, yetinmeyi destur ettim edineli sökün eden kurtçukları o yoz ve küf kokan köhne yargıların. Ha bu gün ha yarın, demek kadar asılsız ve sakıncalı bir tehir belki de hele ki düşmüşken yolum bir kez ıssız bir tedirginliğe yine de mahal veremezken tüm anlaşılmazlığı ile sırıtırken yarınlar her ne kadar niyaz eylediğim düşlerimi çaldırmış olsam da.
YORUMLAR
tek umudumuz düşlerimiz
çalmasınlar, çaldırmayalım
güzel bir yazıydı yine
kutlarım yürekten
sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
çok çok teşekkür ederim beni yalnız bırakmadığınız için.
sevgilerimle efendim...