- 856 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OKUL DEYİNCE.../ Eski bir hikâye...
İlkokulu bitireli yarım asrı geçti. Yarım asırda neler değişmedi ki? İlkokul birinci sınıfa gidiyordum. Bir gün öğretmen veli toplantısı var. Babanız veya anneniz gelsin demişti.
Babamın işi çoktu. Hatırladığım hiç bir zaman veli toplantısına gitmemişti. Annem ise babasından aldığı eğitimle Cumhuriyet Okulu düşmanıydı. Okulun kapısından içeri girmezdi. Böylece ben velisiz okulları bitirdim.
Komşulardan biri veli toplantısına gitmiş. Oğluyla birlikte ders çalışıyoruz. Annem sordu;
"Kız ne söylediler okulda"
"Ne söyleyecekler kız öğretmen diyor ki; sakın çocuklarınızı eğitmeye kalkmayın. Eğitmek işi bize ait… Sakın çocuklarınızın ev ödevlerini yapmayın. Çocuk ister doğru ister yanlış kendisi yapsın. Veya yapmasın. Biz çocuğun durumunu ölçmek istiyoruz. Sizler ev ödevlerine bile yardım etmeyin. Çocuk kendisi yapsın ki; çocuğun durumunu görüp ona göre davranalım. Sizler çocuklarınıza öğretmeye kalkarsanız çocuğun iki öğretmeni olur. O zaman çocuğun kafası karışır. Sizler çocuklarınızın ev ödevlerini yaparsanız veya yardım ederseniz. Biz çocuğun gelişmesini ölçemeyiz.
Onun için sizlerden ricamız; sizler öğretmenliği bırakın, annelik babalık yapın. Öğretmenlik bizim işimiz"
Dedi: Annem;
"Kız zaten biz cahiliz ki, ne öğreteceğiz. Onların öğrettikleri zaten şeytan işidir. Bizim şeytan işine aklımız ermez"
"Olsun. İşte böyle dediler... Senin dediğin gibi diyenlerde oldu. Öğretmen ben onlara söylemiyorum. Okul görmüşlere söylüyorum dedi"
Büyüdüm, evlendim, çocuklarım oldu. İlk veli toplantısına gittim. Müdür konuşmaya başladı.
"Okulumuzun ihtiyaçları var. Burada çocuklarınız okuyor. Onların sağlığı, iyi bir eğitim alması için yardımcı olmanız gerekir"
Bu minvalde durumunu anlatan konuşmalar yaptı müdür. Müdürün konusu tamamıyla para konuları olmuştu. Anlaşılan devlet okullarına yeterli maddi imkân sağlayamıyordu.
Sonra herkes çocuklarının sınıflarına gitsin. Orada öğretmenlerinizin söyleyecekleri var deyince, öğretmenlerin her biri peşime düşün arkadaşlar diyerek velileri sınıflarına götürdüler. Gittiğim sınıfta öğretmen konuşmaya başladı.
"Arkadaşlar; eğitim ve öğretimde bizlere yardımcı olun. Çocuklarınıza yardım edin. Ödevlerini yapmıyorlar. Lütfen ödevlerini yaptırın. Yapmalarına yardımcı olun. Biz yetişemiyoruz. Eğer sizler yardım etmezseniz çocuklarınız yeterince yetişmez. Geri kalır"
Anladım ki; elli yılın hikâyesinde, veliler hem öğretmenliğe, hem öğrenciliğe terfi etmişler. Okul öğretmenleri işlerini velilere devrederek evlerdeki eğitimleri kontrol eden denetmenlere dönüşmüşler.
Oluşan bu gerçekle sordum. Okuldaki öğretmenler karneleri kime veriyorlar? Velilere mi öğrencilere mi? Yani şunu mu diyorlar? Karnelerin üzerine çocukların isimlerini yazarak, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla mı diyorlar? Yani; kural gereği öğrencinin ismini yazdık ama, asılda biz karneyi velilerin başarı durumuna mı veriyoruz diyorlar?
Kafam karıştı...
İşte böyle... Elli yılda; parasız eğitim paralı eğitime dönüştü... Devletin okulları velilerle iş birliği yaparak çocuklarını yetiştiremiyorlar. Çocuklarını dershanelere göndererek paralı eğitime geçiyorlardı. Şimdi ne olacak belli değil. Dershaneler paralı okullara dönüştürülecek. Ya devlet okulları ne olacak? Belli değil. Aynı mantıkla giderlerse, çocuklar yetişmeyecek. Çocukları yetiştirmek için veliler avuç dolusu paralar vererek özel öğretmen tutacaklar... Yani paralı eğitim sürecek...
Aslında benim için gereksiz bir konu...
(Not: Öğretmenler günüme hediyem olsun)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.