Hurafeler!
Hurafe nedir?
Arapçadan dilimize girmiş isim türü bu kelimenin lügat anlamı: Dine sonradan girmiş yanlış inanç, uydurma, batıl inanış.
Gelişmekte olan ve özellikle de gelişmemiş toplumlarda hurafeye inancın pek fazla olduğu görülür.
Olaylara şer yönüyle değil hayır yönüyle bakmak, pozitif düşünmek ve ille rakamlara tutsak olmamak gerekir.
Yüce Yaradan yâr ve yardımcımızdır.
Diyanet, “21. Yüzyıl Türkiye’sinde Hurafeler” adı altında hazırladığı kitapta, halkın yanlış bildiği inanışları açıkladı. Merak ettiğiniz soruların tüm cevapları bu kitapta toplandı.
İŞTE DİYANET’İN HURAFE LİSTESİ:
- Ateşe su dökülürse cin çarpar, yiyeceklerin ağzı kapatılmadığında gece onlardan cinlerin yediği anlayışı,
- Kuran ve sünnet ile örtüşmediği halde dövme yaptırmak, erkeklerin küpe takması, burçların insan karakterine etkili olduğu inancı,
- Türbe, yatır gibi yerlerden medet ummak. Bir yatırın mezar taşına mum yakıp, dilek tutmak,
- Sünnet olan çocuğun acısının azalacağına inanılarak sünnet olma anında annesi ve diğer hanımlar tarafından oklava çevirmek,
- Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağını keserek cami avlusuna bırakmak,
- Konuşmayan çocukların konuşabilmesi için cuma namazından sonra müezzin tarafından cami anahtarını çocuğun ağzına sokup çıkarmak,
- Yürümeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak cuma namazından ilk çıkan kişiye ipi kestirmek,
- Küçük çocukların üzerinden atlandığında boylarının kısa olacağına inanmak,
- Çocuğu olmayanlara çocukları olması için deve dili veya etini yedirmek,
- Çocuk doğan eve 40 gün süre ile et alınmaması gerektiğine inanmak,
- Yeni doğan çocuğun kırkı çıkmadan evden çıkarılmaması gerektiğine inanmak,
- Boyu ölçülen çocuğun cüce kalacağına inanmak,
- Gelinin kucağına erkek çocuk verilince çocuğunun erkek olacağına inanmak,
- Loğusa kadının herhangi bir şeyden zarar görmemesi inancıyla, bulunduğu yere süpürge, soğan, sarımsak asmak, yastığının altına iğne, bıçak gibi şeyler koymak,
- Loğusa kadını kırkı çıkana kadar yalnız bırakmamak,
- Hamile kadınların saçlarını kesmemeleri gerektiğine inanmak,
- Nikah esnasında gelin ve damadın birbirlerinin ayağına bakması halinde, önce basanın sözünün geçeceğine inanmak,
- Gelin ve damadın üzerine para, üzüm, şeker ve leblebi gibi şeyler atıp, kapıda küp kırmak,
- Evlenmeyen genç kızların kısmetinin açılması için müezzine minareden para attırmak,
mendil veya eşarp sallatmak,
- Baykuş ötmesi, kara kedinin insanın önünden geçmesi, horozun vakitsiz ötmesi, insanların ve araçların önünden tavşanın geçmesinin uğursuzluk sayılması, karganın ötüşünün o bölgeye gelecek belanın işareti olarak kabul edilmesi,
- İki bayram arasında nikah yapmak, duaların kabulü için mübarek gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak, gece vakti tırnak kesmek, cuma ve arife günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak, akşam sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak,
- Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak,
- Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi kaşındığında da para çıkacağına, ayak altı kaşındığında da yola çıkılacağına inanmak,
- Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını, bir belanın def edileceğine işaret saymak,
- Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak,
- Cenazenin 7., 40., 52. gecesi ile ölüm yıl dönümünde hatim ve mevlit okutmak,
- Cenazenin alkışlanma uğurlanması, cenazenin arkasından slogan atmak ve çiçek serpmek, cenaze için üçüncü gününde helva ve yemek dağıtmak, kefen arasına dua, ayet ve vasiyetname koymak, ölen kimse için arife günü kurban kesmek,
- Hastanın başı üzerinde tuz gezdirmek, köz söndürmek, kurşun döktürmek,
- Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden şifa beklemek,
- Hıdrellez günü sahile gidilerek kuma veya toprağa ev, araba veya kadın resimleri çizilerek böylece çizilen resimler sayesinde ileride onlara sahip olunacağına inanmak,
- Camiye girerken cami duvarını öpmek,
- Tekke ve türbelerde kurban kesmek, türbe ve tekkelerden şifa beklemek, mum yakmak, el yüz sürmek,
- Misafirin, askere gidenin veya yola çıkanın arkasından su dökmek,
- Kahve falına bakmak, falcılara, büyücülere gitmek,
- Ay ve güneş tutulmasında silah atmak, teneke çalmak.
Esen kalınız…
YORUMLAR
Ciddi bir mesele ve bu meselenin içinde son derece ciddi vahim tablolar var. Bu tür yanlışların hiçbir doğruya götürmeyeceği, kesinlikle 'sonradan eklenmiş' saçmalıklar olduğu, Allah'ın emirleri ile yakından uzaktan alakası olmadığını göstermeye olan faydanız dolayısıyla size teşekkür ederim. Dikkat çekilmesi gereken konulardan biri olma özelliğini sürdüren ve maalesef az veya çok sürdürecek olan bir konu!..
AÇIKLAMA:
Deneme yazıma (kesinlikle MAKALE değil) ilgi duyan ve değerli yorumlarıyla aralarında yazışarak bilgi alış verişinde de bulunan sitedaşlarıma yürekten teşekkür ederim. Kur'an ve sünnetle örtüşse de örtüşmese de 'önce sağlık' derim yani Allah'ın bizlere emaneti olan canı, ruh ve beden sağlığını korumak her tür inanışın ve itikadın fevkindedir. Saygıyla.
Çok garip hurafeler var gerçekten. Ama şunu söylemek isterim. Loğusa kadının kırkı çıkana kadar yalnız bırakmamak hurafesinin arkasında haklı bir sebeb var. Somut bir sebebten bahsetmiyorum, o yüzden daha fazla konuşmak istemiyorum. Bunu çok yakından yaşadığım bir vaka'dan dolayı söylüyorum. Saygılar
Kederli
Demek ki, her işi bilene sormak gerek, hacı hocadan önce.
Saygılar
Oldukça ciddi bir meseleyi makale olarak göndermişsiniz.
İlgiyle okudum. Elinize sağlık. Teşekkürler.
Yalnız; şu maddede iki ''acaba'' sorusu peydah oldu kafamda.
...
- Kuran ve sünnet ile örtüşmediği halde dövme yaptırmak, erkeklerin küpe takması, burçların insan karakterine etkili olduğu inancı,
.....
Soru 1:
Dövmenin Kuran ve sünnetle örtüşmemesi...
O halde, sağlık sorunları nedeniyle cildin içinde ve üstünde görünen tıbbi araç gereç, örneğin;prostat yetmezliğinde ötürü idrar torbasından karına çıkarılan suni idrar hortumu, ortopedik araç ve gereçler, cildin hemen tam altına yeşletirilen çipler ve bateriler de, dövmede olduğu gibi Kuran ve sünnetle örtüşmüyor, anlamına gelmez mi?
Soru 2:
Aynı zamanda halifelik ünvanı taşıyan Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, saçlarını uzatmış kulağına kocaman bir küpe de takmıştır.
Zamanın müslümanları, Kuran ve sünnetle örtüşmeyen bir tutumda olan halifenin arkasından gitmişlerse ve inançlarının kaderini ona teslim etmişlerse, bu ne anlama gelir?
Saygı ve selamlar
Aynur Engindeniz
rivayete göre Mısır seferinde kulağı küpeli köleleri görüp ben de Allah'ın kulu kölesiyim der ve kulağına küpeyi taktırır. Bu rivayeti desteklemek için, Osmanlı padişahlarının Sultan Selimden Vahdettin'in Türkiye'den çıkarılışına kadar fermanlara “Ben ki hadimul Haremeyn-i şerifeyn” ( Ben ki Hicaz'ın hizmetkari) cümlesiyle başlanması kaynak olarak gösterilir.
Okul kitaplarına giren o meşhur resmin 19. yy bir macar ressam tarafından çizildiği düşünülüyor. Zira ressamın adı yok. Fakat resmin Sultan Selim zamanında yapılmadığı kesin bilgi. Sultanı seferde ya da divan toplantılarında resmeden minyatür resimlerinde Sultan'ın küpesi yoktur. Yani gerçek bildiğimiz bir yalandır küpe işi. Bir ressamın hayali çizdiği resim. Ve minyatürlerdeki Sultanla uzak yakın benzerliği olmayan bir resim. Kim bu rivayetleri uydurup İslam dinine biat sokmuşsa artık ne diyeyim...Allah'a havale ediyorum.
Saygılarımla.
Not: Birinci soruya da cevap verecektim ama "eh artık çok oldun" demenizden çekindim :)
Kederli
Mevla sağlık verdiği müddetçe ve sözkonusu bilhassa insanımı, dolayısıyla; -artık benini, bilenle bilmeye ve öğrenmeye, insanına karşılıksız sırf Hak için öğretmeye adamış şahsımı da- ilgilendiren konulardan biri ise, 365 gün, 24 saat usandırmanız olanak dışı, siz yazmaktan yazışmaktan bıkar mısınız bıkmaz mısınız, bilmem.
Yorumunuzdan bilgilendim, size müteşekkirim ve minnettarım.
(Ben de emin olmak ve sizi tam teyit edebilmem için araştırma yapmama izin verin).
İkinci soruma da cevap verin desem, sizi zahmete sokmuş olur muyum?
Esenlikler dilerim.
Not:
Sizinle yazışmanın ayrı bir ayrıcalığı olduğunu da bilmenizi ve severek yazıştığımı bilmenizi isterim.