- 638 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SENDE KİMSİN (3)
Yanına yaklaşınca sadık dostumun karın bölgesinin, yükselip indiğini görünce nefes aldığını anladım. Bu demekti ki Tyson’ım yaşıyordu. Peki, bu hareketli hayvan neden kendinden geçmiş bir şekilde orada öylece hareketsiz yatıyordu?
Çukura yaklaşınca her adımda titremem artarak yere, dizlerimin üzerine çöküp usulca çukura eğildim. İçinden etrafa yayılan mavi, mor ışıkların yoğunluğu azalmış görünüyordu. Çünkü şimdi çok daha rahat bakabiliyordum.
Ancak bu çukurda bir uzaylıyla karşılaşmayı beklerken gördüğüm manzara karşısında şaştım kaldım. Çukurun içinde bir uzaylı değil, devasa bir denizanası vardı. Ya da öyle bir şey diyeyim. Bunun benzerlerini her yıl Saros’daki yaz evimize gittiğimizde körfezde görüyorduk. Sürüler halinde gelip, bir veya iki gün boyunca kendilerini kıyıya vuruyorlardı.
Renkleri de tıpkı şu an çukurda boylu boyunca uzanmış duran bu devasa jöle gibi mavi ve mor arası oluyor onlarında.. Gövdeleri ise neredeyse büyük bir abajur şapkası kadar vardır ve saçaklı kısımları da bir metreye yakın diyebilirim.
Söylentiye göre intihar ediyorlarmış.
Niye her sene toplu intihara kalkarlar ve niye hep aynı yerİ seçerler bunun için anlamak mümkün değil. Eh! neticede onlar da yeryüzünün canlılarından ve kendilerine göre bir dünya görüşleri var olmalı ne diyebiliriz ki!
Ancak aklınızda bulunsun. Eğer bu deniz canlıları ile kazara bir gün karşılaşırsanız dikkatli olun, bir yerinize değerlerse yandınız demektir. Yani yandınız derken, mecazi anlamda söylemiyorum. Hakikaten teninizde değdiği bölge fena halde yanıyor, kızarıyor ve minik minik kabarcıklar oluşuyor.
Tuzlu su içinde bir şey hissetmiyorsunuz, fakat sudan çıktığınız an, "Oy anam oy!" sanki yüzlerce iğne batıyormuş gibi oluyor o bölgeye ve sızlamalar uzun süre de geçmiyor. Anlaşıldığı üzere bende bir gün keyifle yüzerken bunlardan birinin gazabına uğrayanlardanım.
Neyse döneyim ben yine şu çukur içindeki devasa jöleye…
Yahu ne işi vardı benim bahçemde ve çimenlerin içinde?
Havadan mı düşmüştü de böyle bir çukur oluşturmuştu?
Öyle olsa bu dev jöle parçalara ayrılmaz mıydı?
Bu düşünceler geçiyorken zihnimden, bir şimşek çaktı kafamda aniden.
Yoksa bu benim şakacı arkadaşlarımın bana hazırladıkları bir oyun muydu?
Hemen ayağa fırlayıp etrafa şöyle bir bakındım. Zira bir gün sonra “Halloween” yani cadılar bayramı partimiz vardı. Böyle değilse de birbirimize bir çok şakalar yaptığımız olurdu.
Ama etrafta çıt yoktu. Bu bile insanın sinirlerini bozmaya yetiyordu. Gözüm yerde kendinden geçmiş yatmakta olan Tyson’ımın haline takılınca bu düşüncem manasını yitirdi. Hemen yeniden çöktüm sadık dostumun yanına. Elimi başının altına sokup hafifçe kaldırdım ve diğer elimle tüylerini okşadım. Hayır, hiçbir harekette bulunmadı. Garibim, sanki derin bir uykudaydı.
“Acaba” dedim, “bayılmış olabilir mi? “
Peki, köpekler bayılır mıydı ki? İşte bunda da hiçbir fikrim yoktu.
Sonunda karar verdim, çukurda yatan bu devasa jöleye dokunacaktım, ama elimi değdirmek istemiyordum. Tyson’ın başını yavaşça yere bırakıp ayağa kalktım. Bahçeden bir dal parçası bulup çukurun başına döndüm ve yeniden dizlerimin üzerine çöktüm.
Sağ elimde dal parçası, sol elimin başparmağımı dişlerimin arasında takılı bir süre denizanasına benzettiğim bu garip yaratığa baktım. İyice hızı solmuştu yaydığı ışığın, ama her yeniden parlamaya çalıştığında şeffaflaşıp cam gibi oluyor ve tekrar matlaşıyordu. Ama şeffaf halinde dahi gövdenin içinden organları görünmüyordu. Acep nasıl organları vardı ki bunun?
Dal parçasını biraz da tereddüt içinde uzatıp gövde kısmından şöyle bir dürteledim.
Hay dürtmez olsaydım, bütün vücudum sanki 220 volt cereyana kapılmış gibi sarsılmaya başlamasın mı? Hem de nasıl bir sarsılma! Aynı zamanda sanki vücuduna değen dal parçası ile fişe takılmış gibi oldu bu dev jöle.
Tekrar kuvvetlenen ışıkları gözlerimi kamaştırırken, ne dalı elimden bırakabildim, ne de bu varlığın vücudundan kendimi ayırabildim. Sanki dipsiz kuyulara doğru çekilmekteydim.
Eğer narkozlu ameliyat olanlarınız varsa iyi bilir bu duyguyu eminim Hani ilaç damarlarınıza iğneyle zerk edilir edilmez, göz kapaklarınız size itaati bırakır kıpır kıpır ederek bir kepenk gibi gözlerinizin üzerine kapanır ve siz de derin bir boşluğa doğru kayar gidersiniz gibi hissedersiniz ya hani!
İşte tıpkı böyleydi benim durumumun da tam tarifi …
***
Devam edecek…..
YORUMLAR
ustalık budur okuyucuyu kitler .... çöz çözebilirsen merakla beklemedeyim.... saygılarımla
Billur T. Phelps
Teşekkür ederim merak ettirmiş olduğuma sevindim.
Benden de saygılar,
Enteresan bir macera.
Bakalım nereye varacak sonu.
Bu arada,
şu denizanaları(Medüz) ile ilgili bir cümle de ben yazayım.
Size dokunursa,
denizden çıktıktan sonra bir süre duş almayın.
Bırakın kurusun vücudunuz.
Denizanaları, oraya küçük tüpçükler bırakıyor, tatlı su değince patlıyor, acı veriyorlar.
Kuruyunca ölüyorlar.
Billur T. Phelps
Kesinlikle doğru..
Zira böyle bir denizanası çarpmasından sonra
denizden çıkıp o yanmayı hissedip de
üzerine soğuk su boca ettiğimde acıdan havaya sıçramıştım.
Kötü bir tecrübe oldu ama öğrenmiş olduk ki bu durumda
kesinlikle su dökülmemesi gerekiyor....
Billur T. Phelps
Umarım devamı da hoşuna gider...
Değişik bir kurgu oldu ama bazen tarzın dışına çıkmak da iyi oluyormuş.....
Merhaba Billur, şimdi gerçekten merak ettim şu mavi jöleyi. Yoksa bir elektrik akimına falan mı yakalandin?
Arkası yarinsa yarını bekleyeceğiz çaresiz.
Tebrik ederim, sevgilerimle
Billur T. Phelps
Sevindim buna ...