- 602 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Üçüncü Boyutun Şifresi
Üçüncü Boyutun Şifresi
Boyutları anlamak için geometri kullanılabilir; geometri, mutlak manada boyutları anlamaya yetmez ama akla kapı açar! Üçüncü boyuttan, hiçliği, 2. Ve 1. Boyutu, anlamak o kadar kolay olmaz! İzafiyet, görecelilik aşılmak zorunda! Üçüncü boyutta, algılara izafi bir alan var ve bu alanın sınırlarını izafiyet belirliyor! Önce-sonra; büyük-küçük; az-çok; iyi-kötü; aydınlık-karanlık gibi daha pek çok izafi sınır var!
Mesela, “Az-çok” göreceliliğini kaldıralım; bir de bin de “Bir” olsun! Sayılamayacak kadar çok sanılan “Zerre”, bir tane ve artmaz eksilmez! Artmıyor ve eksilmiyor ise zaten “Tek” olmalıdır! Maddenin temel taşı olan “Zerre” bir tane ise atom altı parçaların en temeli “Zerre”, tek olmalı! Zerre ile evrenin aynı olduğunu düşünelim! “Az-çok; büyük-küçük” izafiyeti kalkınca “Tek” var! Akıl karışıyor değil mi? Çokluk aleminde, tek olanın yansıması aklı şaşırtıyor! Başını bir yere vuranın çift görmesi gibi düşünelim! Tek olan, göreceli olarak 3. Boyutta çoğalıyor!
“Hiçlik”, genel anlayışta “Yokluk” olarak düşünülür; oysa hiçlik, felsefi manada her şeyin kaynağı, sınırsız ve sonsuz bir potansiyeli ifade eder! “Hiçlik” dediğimde, sonsuz ve sınırsız bir potansiyeli kast ediyorum. Kaynak gibi, tüm boyutların çıkış noktası!
“Boyutsuz”: Geometrideki “Nokta” ile anlatıldığında hiçliği anlamak için düşünülebilir! Geometride nokta boyutsuz; tüm boyutlar, noktadan çıkar!
“Birinci boyut”: Geometride noktanın, ikinci bir noktaya boyuna uzanımı, “Çizgi-Sicim”! Oysa ortada hiçlik manasında, ikinci bir nokta yoktur! Tek nokta, titreşince diğer boyutlar açığa çıkıyor! Çift görmek gibi düşünüldüğünde, zerrenin titreşimi ile diğer nokta, farazi oluşuyor! Bu da “Sicim” gibi bir boyut olarak düşünülür! Başta bahsettiğim, “Önce-sonra; büyük-küçük; az-çok; iyi-kötü; aydınlık-karanlık” gibi izafiyeti kaldıralım! Birinci boyuta, “Tercih, dilemek, buyurmak, ol” denilebilir!
“İkinci boyut”: Geometride çizginin, enine uzanımı, “Düzlem, levha (korunmuş levha)”! Yine başta saydığım izafiyeti kaldıralım! Yine ortada tek “Zerre” var, görünüm levha olarak düşünülüyor! Yine kafa karışıyor ama izafiyeti kaldırdık, karışmaz! Levha, datanın ayrıntısını taşıyor! Korunmuş levha, ruh, yazılım gibi düşünülür! Tasarı alanı, proje alanı!
“Üçüncü Boyut”: Geometride düzlemin, yükseklik olarak uzanımı! Bu da 3. Boyutta “Küp” şeklinde düşünülür! Düzlemde yani 2. Boyutta, yüksekliği çizmek imkansız olduğundan küp, yüksekliği hayali çizgiler ile gösterilerek çizilir! 3. Boyutta çizilmez bizzat yapılır! Hiçliği, 1. Ve 2. Boyutu anlamaya çalışırken izafiyeti kaldırıyorduk; 3. Boyutta, izafiyet kaldırılamadığında çokluk aleminde, “Safilin” denen alemde kalınır! 3. Boyutta, “Önce-sonra; büyük-küçük; az-çok; iyi-kötü; aydınlık-karanlık” gibi görecelilik var! 3. Boyut da hiçlikten, 1. Ve 2. Boyuttan yansıyor; o halde aslen 3. Boyutta da teklik var! 3. Boyutta, “Önce-sonra; büyük-küçük; az-çok; iyi-kötü; aydınlık-karanlık” gibi algılananın aslı da tek! Akıl yine karışır ama izafiyeti yine kaldıralım!
Boyutları, izafiyeti kaldırarak tekliği bozmadan anlamak için yukarıda ayrıntılı yazdım! Yoksa izafiyeti kaldırmadan tekliği kaldırarak da izah yapılabilir! Tekliği kaldırarak yapılan izahların tamamında “Zerre” ve “Evren” ilişkisi; zerre küçük, evren büyük şeklinde olabilir! Bu durumda da evrenin ne kadar büyük olduğu, zerrenin de ne kadar küçük olduğu sorusu cevaplanamaz! Henüz cevaplanamadı! Çünkü evreni tam kapsamak ile zerreyi tam kapsamak aynı zorlukta, zerre evrenin aynı gibi!
3. Boyutun şifresini çözmek için önce boyutlarda izafiyeti kaldırarak dolaşmak gerekti; yoksa zihin, izafiyete takılacak ve asla anlamayacak!
3. Boyuttaki, çelişkiler ve mücadelenin özünde izafiyet yatar! Kaldırın izafiyeti, ortada çelişki de mücadele de kalmaz! Sık saydım bir daha yazıyorum; “Önce-sonra; büyük-küçük; az-çok; iyi-kötü; aydınlık-karanlık” gibi!
“Önce–sonra”, izafiyetinden ne gibi bir çelişki ya da mücadele çıkar?
“Önce ben geldim, önce ben gördüm, önce ben sahiplendim, buralar önceleri atalarımın idi!” Ya da “Önce şunu yapmazsan sonra bu olur, sana sonra gösteririm, sonra hesap sorarım!” Veya “Sen önce şunu yap ben sonra bunu sana veririm (vaat), şöyle yapanlar mükafat alır, yapmayanlar ceza (Korku ve ödül)” Bu söylemleri mücadele edenlerden sıkça duymak mümkün! Sadece zaman izafiyeti, nelere yol açıyor!
“Büyük-küçük”, izafiyetinden neler çıkar?
“Büyükler, haklıdır; küçükler sevimlidir; büyük balık, küçük balığı yutar; büyük topluluklar, küçük toplulukları esir eder, malını yağmalar! Büyük ordular, küçük orduları yener; büyük çocuklar küçük çocukları döver! Büyük sermayeli şirketler, küçükleri yok eder! Bu söylemleri de duymuşsunuzdur!
“Az-çok”, izafiyetinden neler çıkar?
Çoğunluk, azınlığa hükmeder; parası az olan önemsizdir, çok olan değerli; az bulunan kıymetli, çok olanın ehemmiyeti yok; “Bulunmaz Hint kumaşı”! Hatta temel fıkrası iyi gider; Temel ile Dursun, tuz ekmişler! Sulamışlar, çapalamışlar; mahsul çıkmamış! Tarla, bataklık gibi sinek üretince de sineklerin mahsulü yediğini düşünüp ellerine silah alıp sinekleri öldürmeye çalışmışlar! Dursun’un tam alnının ortasına bir sinek konmuş; Dursun, sinek kaçmasın diye eliyle Temel’e vursun diye işaret etmiş! Temel de sineği vurmuş, tabi ki Dursun’u da… Havada vızıldayan sineklere de; “Boşuna sevinmeyin, bir sizden bir de bizden gitti!” işte “Az-çok” izafiyeti böyle bir şey! Aslen “Tek” olan, izafi alanda çoğalır!
“İyi-kötü”, izafiyetinden neler çıkar?
Falanca iyidir, falanca kötüdür; şu hareket iyidir, bu hareket kötüdür! İyiler, Cennetlik; kötüler, Cehennemliktir! Bu durumda da “İyi-kötü” olarak sınıflamak, yine kişiye izafidir! Benden olanlar iyidir! Bu fikre karşı olanlar kötüdür! Bu ırktan olanlar iyidir, başkaları kötü! Oysa evrende aslen “İyi-kötü” yoktur, her ne var ise hepsi iyidir! 3. Boyutun izafi sınıflamaları ile “İyi-kötü”, göreceli belirleniyor! Hepsi tekten yansıyor!
“Aydınlık-karanlık”, izafiyetinden neler çıkar?
Işık, görmek için gereklidir! Görecelilik yani izafiyete, “Görmek” manasıyla ad olmuş! Hatta evren, gözlemle var olur! Algılanmayan yok hükmünde! Gözlem en belirgin algılama aracı! Bu da aydınlıkla mümkün! Aydınlığın hem somut hem de soyut manası algılamada önem kazanır! Fizikte algılanamayan maddeye “Karanlık madde” ölçülemeyen enerjiye de “Karanlık enerji” denir! Zaten algılanan yani gözlemlenen kısım, yaklaşık %5, geri kalanı yaklaşık %95 algılanamayan alan! İzafiyet kaldırılsa, mümkün olsa, belki de evrenin algılanamayan %95 ide algılanabilir!
Son tahlilde; 3. Boyutu deşifre etmek, yukarıda sıkça saydığım izafiyeti aşmakla belki mümkün! İzafiyeti aşmak da kişinin hayal ve inanç kapasitesinin ne kadar açıldığıyla doğrudan alakalı! 3. Boyutta çelişki ve mücadeleye sebep olan izafiyeti, kendi özünde kaldırabilenler; “Olanda hayır vardır!” diyebilir ve tüm gözlemlerini; neyin, neden olduğuna dair izafiyetten arınmış bir bilinçle yapacağı için huzur ve neşe halini devam ettirir! Olayların ve işleyişin şifrelerini çözdüğü için, çokluk ve izafiyet, görecelilik yüzünden oluşan çelişki ve mücadele içinde olmaz! İzafi, çokluk alanının “Safilin” olduğunu bilir ve asıla “Tek” olana dair bilinç oluşturur! Bu bilinç zaten daimi huzur ve Cennetin ta kendisi olur! Çokluk ve izafiyet alanında mücadele ve çelişki yaşamaktan da kurtulur! “Zerre” anlaşılır ise evren de anlaşılır! Bir olan, anlaşılır ise çokluk ve çokluğun taşıdığı “Sefalet” de ortadan kalkar! Biri bulan, her şeyi bulmuş demektir! Çünkü her şey, bir; bir de her şey!
Ahmet Bektaş