Elâlem Neder?
Sizce neder elâlem ? Hep merak etmişimdir bu soru toplumumuzun kafasında nasıl yer edine bildi. Aman oğlum şunu yapma, elâlem neder sonra ? Aman kızım dikkat et; davranışlarına, konuştuklarına, yürüyüşüne,gülümsemene,giyimine... Sebebi ne peki? Eğer sebebi Müslümanlık ise hay hay başım gözüm üstüne. Fakat sebebi bu değil. Sebebi elâlem neder sonra ? Bırakın bu işleri kardeşim. Sizin bu elâlem diye tabir ettiğiniz topluluk kimdir, kimlerdendir? Varmı bunların bir geçmişi ? He madem böyle bir kesim var bizde tanışalım bu insanlarla. Tanışalım ki onlara karşı nasıl davranılması gerektiğini bizde öğrenelim. Hal ve hareketlerimize bizde gerektiğinden fazla özen gösterelim. Varsa böyle bir toplum, tanışalım da onların birbiriyle olan geçimlerini gözlemleyelim. Hayal kırıklığına uğratacaksam şimdiden kusuruma bakmayın. Maalesef sizin hayal ettiğiniz gibi Elâlem adını taşıyan, bulunmaz hint kumaşı gibi hiç bir topluma benzemeyen, yere göre sığdırılamayan bir toplum şuan dünyada yok. Peki neden böyle bir kurgu oluşturuldu toplum zihninde. Kanımca, ebeveynlerin çocuklar üzerinde şekillendirmek istedikleri kişilikleri, elâlem neder sorusuyla baskılandırarak, çocuğun kendi istedikleri biçimde büyümesini, olgunlaşmasını ve bu şekilde hayal ettikleri birey olmasını sağlamak. Bunu yaparken aslında çocuğun üzerindeki yaratmış oldukları baskıyı hiç düşünürler mi ? Tabi ki hayır. Çünkü onlarda yetiştirilirken elâlem neder baskısıyla yetişmişlerdi. Bunu artık bir gelenek ve görenek haline getiren ebeveynlerimiz maalesef evlatlarını iyi bir şekilde yetiştirmeyi hedeflerken aslında onlara ne kadar büyük bir zarar verdiklerinden hiç ama hiç haberdar değiller. Çocuğun asıl yapmak isteyipte sırf üzerinde bir takım baskılardan ve sorumluluklardan dolayı aslında yaşamının ne kadarda kısıtlandığını fark edebiliyor muyuz? Öyle ki daha küçük yaşta başlıyoruz onlara kısıtlamalarda bulunmaya. ’Anne falanca arkadaşımda kalabilir miyim?’ gibi masum bir soruyla gelen çocuğa anne veya babanın, olur mu öyle şey; elâlem neder sonra? gibi cümlelerde çocuklarını bir daha bu ve bunun gibi sorularla karşılarına gelmeyi nasılda engelliyoruz farkında olmadan. Her soru da hüsrana uğrayan, beklentilerine asla yanıt alamayan, soru sormayı veya izin istemeyi artık bir suçmuş gibi kabullenen bir nesil yetiştirdiğimizin farkına ne zaman varacağız ? Eğer bunların farkındaysak sizce de çözüm üretmeye çalışmanın, hiç olmazsa gayret göstermenin, değişime ve değiştirmeye açık olmanın zamanı gelmedi mi? O halde harekete geçmeli ve şimdiden bu geleneğe bir son vermeliyiz. Nasıl mı? Çocuklarımıza elâlem neder demek yerine onlara vermiş olduğumuz değeri, sevgiyi anlatmaya çalışırsak; onların zihinlerinde ’elâlem’ gibi bir topluluk yerine, toplum fertlerinin yapılmasını uygun görmedikleri davranışları farkına varmalarını sağlarsak işte o zaman bir farkın-dalık yaratmış oluruz. Ve işte o zaman bu çocukların gerçekten de kaygı-korku-endişe gibi duygular ile değilde, kendine güveni olan, yapması gerekenin farkına varan ve davranışlarını buna göre şekillendiren bireyler olmalarını sağlamış oluruz.
Bunu başardığımızda hem geçmişimizde ki yanlışları düzeltmiş olur hemde geleceğimize dair daha bilinçli, öz-güvenli ve daha insancıl bireyler yetiştirmiş oluruz.
Tüm bunların yanı sıra, bunu başarabilirsek elâlem neder sonra?
YORUMLAR
Vay be!
Demek ki içimizde yürekli, aydınlıklara yürüyen, toplumun ''çıbanbaşlarını'', cesaretle dile getirebilen
delikanlı gen arkadaşlarımız var. Helal olsun kardeşim. Candan alkışlıyorum sizi ve bu makaleyi.
Evet,biz 1950'lerin kuşağı bu baskıyı çok daha yoğun yaşadı. Hatta, futbol haramdır, diye geniş bir cami bahçesinde top oynamamıza bile müsade edilmediği zamanlar oldu.
Özgüvensizliğimizin, deneyim eksikliğimizin nedeni de buradan kaynaklanıyor zaten.
Elin şunu bunu demesi, ebevynlerde korku uyandırıyor. Çocuklarının, kendilerinden daha farklı olmalarını istemiyor (halen) birçok aileler.
İstedikleri tek tip insan, onlar gibi olacaksın, hiç göze batmayacaksın. Aile ve çevre kurallarından bir karış uzaklaşmayacaksın. Hey gidi hey!
Merhum babamın, ilk kez -1968 yılıydı galiba-, heyecanla ve zevkle pahalı kumaştan diktirdiğim ''ispanyol paça'' pantolonumu ilk giydiyim gün ''ne lan bu, paçalarına belin iki kez sığar, çabuk çıkart'' deyip yırtarak el bezi yaptığını hatırlarım. (Tabii yıllar sonra, bin pişman özür diledi ama, gençliğimin zevkini almama da izin verilmedi ne yazık).
Umarım, yeni nesiller daha diretken, daha mücadeleci olurlar anne-babya karşı.
Büyük ihtimal sizler gibi....
Başarılar ve esenlikler dilerim.
Saygı ve selamlar
ayhanca
ZinedkA
Kederli
İkinizi da adına imrendim ve gururladım doğrusu.
İş olsun diye söylemiyorum, yazın bir kenara, ben göremesen bile, aileniz ve Mevla görecektir başarınızı.
Kuru kütük dibine su döküp meyve bekleyen bir insan değilim, 35 yıllık tam da bu konudaki mesleki deneyimim söyletiyor bunu değerli kardeşim.
Atalarımızın çok kaba ama yerinde bir sözü vardır bizde.
Adam olacak çocuk, (.)okundan belli olur, derler.
Yani, yaptığı en asgari iş, gözebata ise, korkma adam olur, demek anlamına gelir açıkçası.
Bu sitede aklıselim birşeyler yazan ilk ellinin içindesiniz.
Azimli olun, dirençli olun, kendinize, işinize, eğitiminize (tedbiri elden bırakmadan) güven verin, güver derin.
Sırayı şaşırmadan, benim tabirimle '' iş-aş-oynaş'' prensibi edinin.
Boş zaman, canım sıkılıyor, ne yapsam acaba'' vb. terimleri dağarcığınızdaki sözlükten ebedi çıkarın. Herşey aşk ve sevgiden ibaret değildir, ama herşeyi de aşk ve sevgiyle yapar, yiğit olan.
Olanak dahilinde herşeyi deneyin, ama herşeyin en iyisinde karar kılın.
Sizi burada okumaya devam edeceğimden emin olabilirsiniz.
Gençsiniz, aşk ve sevdalar da olacaktır sizde, bu gayet doğal.
Ama saplanıp kalmayın, ne demiştim: iş-aş-oyanaş(aşk sevgi
hobi, arkadaşlık, eğlence).
Yolunuz aydın ve açık olsun kardeşim.
En samimi dileklerim ve selamlarım sizedir.
Esenlikle kal, sen hep sende ol, Yaratan'la yürü yoluna..
Saygılar