- 748 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AYKIRI
Nefret ediyorum.
Her bir füze şu kederli dünyamızdan uzaya bir ülkenin yoksulluktan kurtulabileceği kadar masrafı da ardında kusarak sıyrılıyor.
Yüzleri böylesi bir medeniyetin merak kusmuklarına bulaşmış insanlardan nefret ediyorum.
Haber beklediğim dostlarımın merakı yüreğimde beni daha somut, daha anlamlı, daha insani izlerle sarıyor. Neredeler...nasıllar? Hangi acılarla yüzyüzeler, nelere gereksinimleri var?
Merak...Ne tuhaf bir kelime !
’ Merak bir devrimcinin hazırlığıdır ’ diye bir dize hatırlıyorum okuduğum şiirlerin birinden. Her yanımda merakın binlerce diş izi var. Meraksız insanlardan da nefret ediyorum.
’ Heyecanlısın arkadaş, biraz sakin ol ! ’
Bu da doğru. Heyecanlıyım. Çocukluk günlerimin ateş yumağıydı heyecan. İlk sevginin heyecanı...tere bulanmış bir utangaçlık. Açık bir denizde ilk kez yüzmenin, yalnız başına ilk kez seyahate çıkmanın heyecanı. Bağrımı döven kendi yumruklarım, kendi ellerim kendi gırtlağımda.
İlk gençlik yıllarımda heyecandan sıyrılmanın hem idealist hem bilimsel bütün yollarını aradım. Nafile. Gelişen zamanla birlikte bilinçlendikçe heyecanın en insani kapılarına vardım. Çaldım, girdim içeri. Mahkeme önlerinde, sınav günlerinde, şiir okuduğum gecelerde sıramı beklerken...Yürüyüşlerde, mitinglerde caddelere, yollara canımla işlediğim heyecan.
’ Heyecanlısın arkadaş, biraz uysal ol ! ’
Heyecansız ve uysal insanlardan nefret ediyorum.
Beni bir de özlemler sarhoş ediyor. Sanki gecelerim gündüzlerim özlemlerle nişanlı. Duygusundan sıyrılmak elimde değil. Ve zaten özlemsiz insanlardan nefret ediyorum.
Bir de vahşeti, zulmü, karanlığı, esaret tüccarlığını...özleyenler var.
Benim içimde özlemlerle dolu, ama nelerin özlemleriyle ? Sorun bu.
Lise günlerinde elim yatkın, dilim güzellemeye döner diye güzel sevgilisine mektuplarını bana yazdırırdı bir arkadaş.
’Sevgilim, sana bu mektubu benim yerime bir arkadaş yazıyor ; hislerimi en iyi o...’ Daha cümleyi tamamlayamadan başladığım mektubu alıp yırtmıştı. Hani ben de sanmıştım ki, yaza yaza aynı kıza benim de sevdalanmaya başladığımı düşünüyor. Oysa kendi gerçeğinden kaçıyordu.
Gerçeğinden kaçanlardan, gerçekliği karşısında zayıf olanlardan nefret ediyorum. İstiyorum ki insanlar kendi gerçekliğini kendi kelimeleri, kendi duygularıyla kendinin kılsın. İnsan kendine karşı sahici olsun, kendi gerçekliğini solusun.
Sözgelimi, ben yanlışları ve korkuları olan bir insanım. Siz öyle değil misiniz? Yanılmaz olduğunu, korkusuz olduğunu söyleyen ’ yanılmaz cesur ’ lardan nefret ediyorum.
Evet, evet üstüne basa basa hatırlatmayın, duygulu bir insanım. Ve zaten duygusuz insanlardan nefret ediyorum. Duygulu olup da ’çeşitli nedenlerden ötürü’ duygusunu saklayan insanlar da kızdırıyor beni.
Bir de duygusunu satan insanlar var. Duygunun satılmaya başlanması bütün insani değerlerin satılmaya başlandığı andır.
Ya o vıcık vıcık küçük burjuva duygusallığına ne demeli : ’aman allahım evlere şenlik ! ’
Asılma günleri öncesinde basılan bir fotoğrafına bakarken Erdal Eren’in, beni ilk anda etkileyen çocuksu yüzüydü. Kürk yapımı için ana karnından yarılarak çıkarılan kuzucukları anımsamıştım. Doğmamış sesler titremiş, çınlamıştı içimde. ’Olayı böylesi bir duygunun yoğurduğu afişle dünyaya duyurmalı’ dediğim keskin bir arkadaş ’duygularım’ üstüne ’keskin bir devrim nutku’ çekmişti. Uzun zaman sonra ’iyi bir işte iyi bir iş adamı’ olduğunu duydum.
Ezbere yaşayan devrimcilikten de nefret ediyorum.
Acılara gülen insanlar kadar neye güldüğünü bilmeyen insanlardan da.
Ben yazdıkça var olan birisiyim. Hayatımın en derin anlamı bu.
Tüm özgürlük düşmanlarından nefret ediyorum. Özgürlük düşmanlarına hizmet eden, düşüncelerini yazmakan korkan, kalemini kişisel çıkarları için kiralayanlardan da.
Düşüncelerini gizleyen insanlardan da nefret ediyorum, inanmadıkları şeyi savunanlardan da.
Kıvır kıvır bir şeyler var içimde, kışkırtma duygusu gibi bir şey.
İnsanlar doğruları herkese karşı, her yerde cesaretle savunmalı diyorum. Yasaklara karşı özgürlüğü kışkırtmak istiyorum.
Çoccuğunu döven babalara karşı çocukları kışkırtmak istiyorum.
Duygusuzluğa karşı insani, halksal duyguları kışkırtacağım.
Yanılmaz edalarına karşı insanın yanılabilirliğini...
Mızmızlığa, kendini beğenmişliğe, yukardan bakışlara, ezberciliğe karşı coşkunluğu, alçak gönüllülüğü, içtenliği, kavrama isteğini kışkırtacağım.
Kabalığa karşı inceliği, yalana karşı dürüstlüğü...
Bağnazlığa, cehalete karşı açık oluşu, aydın oluşu kışkırtacağım.
Anlayışsızlığa karşı hoşgörüyü...
YORUMLAR
Nedense sizin yazı ve şiirlerinizi sesli dinleyemiyorum.
Şimdi diğer seslendirmeleri de dinleyemez oldum.
Sizin görüşlerinize aynı duyguları yaşayan biri olarak katılıyorum.
Ben çok heyecanlı biriyim. Şiir toplantısında bile şiirimi çıkıp okuyamıyorum.
Geçen hafta Türk sanat müziği korosu arkadaşlarla onların her zaman toplanıp
şarkı söyledikleri buluşmaya katıldım. Benim de bir şarkı söylememi istediler.
Bir arkadaş şarkı sözleri yazan defterden bir şarkıyı okur musun dedi. Türkü
formunda bir şarkıydı. Su gibi okuyabileceğim bir şarkı. İnanın heyecandan zor okudum.
Bu heyecanımı yenmek istiyorum. Özellikle şarkı söylemek buluşmalarına katılarak.
tebrikler,
selamlarımla..