Şehriban
Kar yağıyor. Sinek kanadı. Hızlandıkça ölüm acısını çoğaltıyor sanki. İki gün olmadı daha. Altı aydan fazla süren acılar çok da sorgulanmadan büyük bir tevekkülle sona erdi.
“Hoş geldin Şehriban’ım. Güzel kızım. Başın sağ olsun tekrar. Gel otur. Biliyorum acın var, acelen var. Benim de sıcak çayım var. Bir bardak sıcak çaya yok deme. Helalleştin değil mi? Katın katın helal olsun, “çok baktın kızım bana” dedi öyle mi? Evine dönmek istemedi demek, sen özenle bakınca. Bir de bunca yılın ayrı kalmışlığı var. Ne akla hiz-metse seni eve sokmadılar. Ağabeyin olacak o akılsız seni berdel edemediğinden oldu bütün bunlar. O dağ köyüne verip oradaki kızı eve atabilseydi hiçbir şey olmayacaktı. Aferin sana, karşı çıktın, direndin. Direndin de ne oldu a güzel gözlü Şehriban, kocan olacak o beyinsiz terk edip git-miş seni. Başka bir kadın bulmuş, çocukları da varmış o ka-dından. Acı acı üstüne deşmeyeyim şimdi, hadi çayını iç. Ağlama güzel gözlüm, ağlama.
Ölüm hepimiz için, hem kurtuldu belki de. İyi insandı, arlı adamdı, dürüsttü baban. Bilirsin ara sıra borç alırdı da eline para geçince hemen öderdi ya da yumurta biriktirir getirirdi, hesaplaşırdık. Dürüsttü… de çok cahildi, ortaçağ-da yaşamaya koşullanmış gibiydi. Almanya görmüş adam hâlbuki. Hiç oralardan bir şey yüklenip saklamamış kafasın-da. Biraz ufku genişler uygarlığı gören insanın. Rahata alış-mak kolaydır da böylesi zordur. Anan rahmetli varlık içinde yokluk çekti bu kafadan ötürü. Ağabeyin de öyle, sen de. En çok da ananın yok yere ölümüne acırım ben. Hem benim küçük oğlanın sınıf arkadaşıydı ilkokulda. Hani öyle dediy-sem de benim oğlandan kaç yaş büyüktü bilmem. O zaman-lar on dört yaşına kadar okurdu tembeller. Sonra tasdikna-meyi alırdı. Anan da en arka sırada oturur tığlarla çorap örermiş, öyle derdi benim oğlan, yün çorap Şehriban. Ko-yunları vardı anangilin. Yün de çok tabi, hiç durmadan çorap örer derdi. Siz küçüktünüz, en son kalbi çorap ördü başına. Pil takılıydı, pilim bitince ölürüm ben derdi, ben de değiştir-tirsin, yaşarsın derdim. Kulak asmazdı bana a güzel gözlüm. Paramız yok derdi. Bilirdim beşibiryerdesi vardı, neymiş efendim, oğlan everirken geline takacakmış. O yüzden öldü işte. O pil olacak namerdi baban olacak meymenetsiz, tövbe tövbe, yeni öldü gitti daha, Allah günah yazmasın, taksira-tını affetsin, değiştirteyim demedi. Ha al götür bu karıyı dedim o zaman, laf dinlemedi aksi. Aksiydi bir de, Nuh der peygamber demezdi. Elim olsa canım yanmaz, anası anamla emmi çocukları a güzel Şehriban’ım, senin ad aldığın pek severdi bizi, biz de onu. Dilber gelincik, o pil yüzünden hiç yoluna öldü gitti öyle. Aklın eriyor değil mi ananın ölümünü.
Sen gittikten sonra eve sokmadılar ya bir daha baba oğul birlik olup, çok dedim çok. Halam, bu kız çocuğu, iki erkekten bir evde hiçbir şey olmaz, bırakın gelsin, arada üstünüzü başınızı yuğar, paklar, evi yeri temizler. Hatta baban olacak aksiye elinde avucunda birkaç kuruş varken bir buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon filan alın, böyle bu zamanda dağ başında yaşar gibi yaşanmaz halam dediysem de sanki dönümlerce tarlası varmış da her yer çiftliğiymiş gibi, gitti o deve gibi traktörü aldı olan parayı verip. Sonra da mazotuna para yetiremedi.
Vaktinde çok dil döktük eniştenle, bir sigorta, bağ kur ne bileyim neyse yatır. Güvence olur, hastalık var, zulüm var ölüm var, devlet gibisi yoktur diye ammaaa… Laf anlata-madık a güzel gözlüm.
Kanser miymiş demek. Prostat sandık a kuzum, deme-di mi doktorlar, ciğeri de mi patlamış. Vah yavrum vah! Hiç açmamışlar demek, öyle savmışlar başlarından. Yok mu? Umutları olmadığından mı? Altı ay mı ömür biçmişler? Vah bahtsızım!
Sen elinden geleni yapmışsın Şehriban, üstü başı ya-ğırdı garibin. Ellerden duydum, kızları sahiplenmiş, bir güzel hastaneye yatırmışlar, tertemiz iç çamaşırları, pijamalar, üst baş almışlar, bir güzel yıkamış arıtmışlar kendini de. Ameli-yattan sonra da başını beklemişler, hiç bildirmemişler düş-künlüğünü diye. Senin evde kalmış hep, başucunda bekle-mişsin, sırtında taşımışsın tuvalete, banyoya. Bu oğlan ola-cak soymanta¹ ne yaptı babası için? Ne ablanla ne senle ko-nuşmuyordu ya, o mu haber verdi hastalığını? Pek de iyi etmişsiniz Şehriban, ne büyük devlet, ne çok sevap biliyor musun güzel gözlüm. Anaya ataya bakmak gibisi var mı, evlat böyle zamanda lazım a hayırlı kızım. Demek bizi mi sayıkladı son deminde? Varamadık a halam, enişten doksa-nına dayandı. Evden çıkamıyor. Gelin dersen evin işi, yemek, temizlik, bizim bakımımız, kusurumuza bakma sen. Biz hak-kımızı helal ettik zaten babana. Bir çay daha iç güzel Şehri-ban’ım; dinlen biraz, acını, yorgunluğunu, hüznünü bırak buraya.
Buzdolabında mı? Bakarız kızım, tabi ki koyarsın. Elli ikisine kadar mı? Tabi ki kalır kızım. Biz sadece komşu değiliz ki, biz yakın akrabayız. Üç beş tavuğu alacak boş yer nasıl olsa bulunur, buzdolabında var diyor gelin, hadi iç çayını sen.
Gurur duydum seninle, hem bunların ettiklerine aldır-mayıp bir koşu gelmişsin, aklayıp paklamışsın evi yeri ele güne karşı, hem inatlarını kırıp o buzdolabını, çamaşır maki-nesini, televizyonu almışsın. Anan öleli beri paklanmayan evleri arıtmışsın bir güzel altı ay kadar evvel, gelin anlattıydı. Bir de kocan olacak o şeytanından bulası terk edip gitmiş de, gık dememişsin, iş bulmuşsun, dışarıdan ortaokul dip-loması almışsın, şimdi de liseyi bitirecekmişsin dediklerine göre. Nasıl mutlu oldum, nasıl gönendim anlatamam. Ne iyi etmişsin güzel gözlüm. Çocuktan akıllıydın sen. Becerikliydin de. Bu beyni soğuk lafıma bakmadı, okut bu kızı dediydim. Ne olacak bu tembel, beceriksiz, geri kafalılar. Çocuk yaşta fabrika işlerine verdiler seni a güzel gözlüm. Sen olmasan o zamandan bitlerini akıtır dururdu bunlar. Akıllılık ettin, gelin olup gittin kurtuldun bunların elinden, her bir şeyini kendin denkledin, çeyizini düzdün de a yavrum. Bakma işte, insanın tahtı değil bahtı güzel olmalıymış. Ama ne çok gururlandım, böyle direnmen, kimseye muhtaç olmadan çocuğunu arınla namusunla büyütmen bana öyle haz veriyor Şehriban’ım, bazen sığmıyorum buralara, koltuğumun altından deve kervanları geçiyor a kuzum ben gubardıkça².
Bazı bazı da bir hüzün çöküyor içime, kocan olacak hayırsızdan sana fayda yok, vaktiyle boşansan da, yaşın pek genç daha a Şehriban’ım, bakarsın hayırlı bir kısmetin çıkar, kara gün kararıp kalmaz a kuzum. Bilirim kaynanan, kayının, o hayırsızın akrabaları seni pek sahiplenirler emme, daha pek gençsin be kızım. Her dişiye bir er kişi lazım demiş, öyle yaratmış Rabbim. Sen beklersin de o hayırsız sana döner mi, dönebilir mi hiç utanmadan bilinmez a kuzum. Sendeki bu insanlık da pek fazla ceviz gözlüm, bu beni hem çok mut-landırıyor ne de olsa az emeğim geçmedi sana, güttüm gö-zettim bu akılsızlar sana sahip çıkmadığı zamanlarda, hem de acı veriyor kızım, iyiler hep ütülüyor diye. Hadi bir çay daha koy kendine.
Kiminle konuşuyorsun güzel gözlüm? Benimle mi? Ben öleli altı sene bitti a kuzum! Üniversiteyi de oku, olur mu?”
Şehriban güzel gözlerinin yaşını sildi tülbendinin ucuy-la. Başını kaldırdı, etrafına bakındı. Allahtan kimsecikler yoktu, yorgun ve solgun yüzü kızardı hafifçe, gözlerinin yeşili daha bir koyulaştı. Yalnızlık, hüzün ve acının yanında bir parça umutla doğruldu çöktüğü yerden.
MGA