İNSAN ANCAK ANLADIĞI ŞEYLERİ DUYAR
Geminin kaptanı ne kadar iyi olursa olsun tayfasında, miçosunda iş yoksa karaya ulaşması o kadar zordur. Yönünü şaşırmıyorsa elindeki pusulayı iyi kullanmasını bildiği içindir.Eğer batmıyorsa dümene hakimiyeti ve tehlike anında yaptığı manevraların yerinde ve zekice uygulamaya geçirebilmesindendir.
Bütün bunlara sahip olmak, dalgaların arasında kaybolup batışına izin vermemeye çalışmaktan ibarettir. Dümeni ne kadar sıkı tutarsa tutsun aynı anda yelkeniyle yakıtıyla yemeğiyle ilgilenemeyecek ve bu işlerin yürümesi için demir atmak zorunda kalacaktır.
Her demir atış bir zaman kaybı olduğunu anlasa da ve her zaman tayfalarını eğitmeye çalışsa da kafalarını sallayan ve bütün anlatılanları anlamış gibi yapan et ve kemik yığınıyla uğraşacak ve belki de kıyıya ulaşmak fikrinden ne yazık ki uzun vadede ayrılmak zorunda kalacaktır.
İnsan ancak anladığı şeyleri duyar. Zorlamayla, yaptırımlarla beyine hükmetmeye çalışmak bir uçurtma misali sadece ipini eline dolandırmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü uçurtmanın yönünü ipini elinde tutan değil, rüzgarın yönü belirler!
Oysa ki rüzgar avare içi boş ve ağırlığı olmayan nesnelere daha kolay hükmeder. Kökleri toprağa sımsıkı sarılan ulu çınarların sadece zayıf dallarına zarar verebilir. Köküne ve duruşundaki heybetine zarar veremediği gibi yıllarca var oluşuna seyirci kalır.
Kuru bir çeşmenin başında su akacak diye beklemek mi? Yoksa dolu olan bir çeşmeyi arayıp susuzluğunu gidermek mi doğrudur bilmem ama! Tohumsuz toprağın meyve veremeyeceği kesin….
Gülden ....
YORUMLAR
İyi bir "deneme" yazısı olduğunu gördüm.
"Tohum" ve "toprak" arasındaki en güzel bağı kuranlardan birinin Maruni şair Halil Cibran olduğunu düşünüyorum:
-Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum,görülmez bir elma bahçesidir.Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse,ondan hiçbir şey çıkmaz.