- 1582 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR YEŞİL YAPRAK (PROJE)
İstanbul’dan doğuya doğru trenle yola çıktığınızda, Bolu’yu geçtikten sonra; ya da Karadeniz’den kıyıya parelel dağları aşıp, güneye indiğinizde; veya Akdeniz’den, Ege’den içeriye doğru gittiğinizde yeşilin yerini kahverengi tonlarını aldığını görürsünüz hüzünle...
Oralara bozkır denir. Kırların bozlaşmasının nedeni; karın, rüzgarın, ayazın toprağı kavurmasındandır. Buralarda ne yaz ne kış yaprak dökmeyen envai çeşit çam ağaçları nede mevsimine göre döktükleri yapraklarla toprağı ayazdan ve güneşten koruyan, saklayan ağaçlar vardır.
Anadolu yıllar önce bozkır değildi. Hatta bin yıl önce Romen Diogen; Anadolu’da meydan savaşı yapacak genişlikte çıplak ova bulamadığı için; Sultan Alpaslan’la Malagirt Ovası’nda savaşmak zorunda kalmıştı. Yani hayal bu ya tropikal ormanların efendisi Tarzan Anadolu’da bin yıl önce yaşasaydı Edirne’den Kars’a ayağı yere değmeden ağaçtan ağaca sarmaşıklar yardımıyla gidecek kadar ormanlık bir bitki örtüsüne sahipti Anadolu’m...
Ormanın olmaması toprağı kavurdu. Kavrulan toprak üstünde yaşayan insanları kavurdu vitaminsiz kavruk ürünleriyle. Hani Harbiye Askeri Müzesi ve Topkapı Müzesi’ni gezeriz de oralarda ki gürzlerin, kılıçların, palaların devasa boyutlarını görüp şaşırırız. Bunları kullanan atalarımız kimbilir ne kadar iri yarı, güçlü kuvvetliymiş deriz. İşte bu durum ağaçla ormanla doğrudan ilgilidir. Ağaçlar azaldıkça topraklar kavruldu. Topraklar kavruldukça insanlar kavruldu, küçüldü demiştik. İşte ormanlık bölgelerimizden ormansız bölgelere gidişimizde insanlarımızın minyonlaşması, tenlerini esmerleşmesi, yüzlerinin yaprak gibi kuruyarak buruş buruş olmasının, otuz yaşına gelmeden elli yaşında göstermelerinin ve elli yaşıma gelince bu dünyadan göçüp gitmelerinin nedeni budur. Yani ormansızlık; yokluk, fukaralık, iyi beslenememek demektir. Fakir fukara nasıl çırıl çıplaktır, fakir toprakta ağaçsız olduğu için öyle çırılçıplaktır.
Toprak ağaçsız olunca yaprak denilen doğal gübreden mahrum kaldı. Doğal gübreden mahrum kalınca toprak, suni gübre ve hormonlu tohumla takviye edildi. Ortaya hormonlu tarım ürünleri çıktı. Hormonlu ürünler ve seracılık konseveciliği öldürdü. Halk kurutulmuş yada küpe basılmış; enerji depoları olan sebze ve meyveler yerine hormonlu ürünleri yılın üçyüz altmışbeş günü yemeye başladılar. Bunları yiyen midelerimizde mutasyona uğradı. Kışın domates yemek gerçekten cazipti. Artık bir meyveyi yemek için başka bir ülkeye gitmek fantazisine gerek kalmamıştı. Ama ne oldu. Kokusu gitti domateslerin. Aroması yok oldu bitkilerin. Damak tadının kaybolmasının yanısıra; hormonlu gıdalar beslenme alışkanlıklarını değiştiği için kalp krizi ve kanseri körükledi. Yirmi yıl önce on kişiden biri kanserden, onbeş kişiden biri kalpten ölürdü. Şimdi, üç kişiden biri kanserden, beş kişiden biri kalpten vefat ediyor.
Böylece suni seleksiyona dayalı suni bir afet yaşanıyor. Öte yandan var olan su kaynakları da, bilinçsiz bir kullanım ve tüketimle hızla kirlenirken; insanların en yakın dostu ve besin kaynağı hayvanların yaşam alanlarıda, su kaynaklarının ve ormanların tükenmesine parelel olarak süratle daralıyor. Suni yemle beslenen hayvanlar da hormonlu bir besin kaynağı haline geliyor.
Bunların yanı sıra sanayinin gelişmemesinin tek olumlu yanı olarak; gelişmiş ülkelerde çevre kirlenmesi had safhaya ulaşırken; Anadolu sanayiye bağlı kirlenmeden dünyanın en az kirlenen bölgelerinden biri olarak öne çıkıyor ve Batı’nın Anadolu’ya göz dikmesine neden oluyordu.
Şimdi nükleer enerji santralleri yapmak istiyorlar. Maksadı ucuz ve alternatif enerji kaynağı yaratmakmış. Batı artık bu sistemi bırakmaya çalışırken bizimkiler hala neden almaya çalışıyor. Çünkü bu teknoloji için Batı’da Yahudiler yatırım yapmıştır. Henüz bir koyup üç almışlardır. Bir koyup beş almaları için, bu yatırımı Türkiye’ye kurdurmak için ısrarlarının nedeni budur. İşin içinde başka oyunlarda vardır. Batı yeraltındaki hammaddeyi bitirmiştir. Anadolu’nun altında ki bakir yeraltı zenginlik kaynaklarını işlemek için ucuz enerjiye ihtiyaç vardır. "Maliyet düşük olmalı ki rekabet oluşsun" Peki bu kaynakları işleyecek şirketlerin yabancı ortakları kim? Ve şirketlerde ki payları nedir. Çoğu Avrupalı ve Amerikalı ve hiç birinin şirketlerde ki oranı da yüzde ellibirden aşağı değildir. Ereğli’yi Oyak’ın almasına homurdanmalarını nedeni budur. Hele Oyak Bank’ satarak Oyak’ın Ereğli’ye yatırım yapmak suretiyle yassı çelik ürünlerinde Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtaracak olması onları ifrit etmiştir. Vakıflar Yasasının apar topar geçirilmesinin esas nedenlerinden en önemlisi de Türkiye’nin ter altı zenginlik kaynaklarıdır. Zira vakıfların mülkiyetinde ki toprak oranı yüzde 5 gibi mühim bir orandır. İşte yeni çıktı ortaya. MTA’nın yeraltı zenginlik kaynaklarımıza ait teknik haritalarının bu yabancı şirketlere el altından pafta pafta , ada ada nasıl satıldığı.
Bizi kendimize bıraksalar. Akarsularımızı hidroljik enerji verecek barajlarla süslesek. Çünkü; hidro enerji santral kapasitemiz enerji ihtiyacımızın yüzde 61’ini karşılayacak kapasitededir. Böylece hem toprağı sulasak. Hem barajların enerjisinden istifade etsek. Hemde aşağıda bahsedeceğimiz yeşil kuşak projesi için sulama kaynağı yaratsak fena mı olur bizim için. Bizim için olmazda onlar için olur tabi.
O zaman yeraltı ürünlerimizi işleme oranı azalacak ve tabiat kirlenmeyecektir. Ama mümkün mü? Kumpas kurulmuş. Anadolu’nun altında kendi sanayi sektörümüzün kendi tüketimimiz için halen ihtiyaç duyduğu ve gelecekte de ihtiyaç duyacağı bütün madenler mevcuttur. Ve yeteri kadar da vardır. Çok olanlar da az olanları trampa değeri üzerinden ve bu yolla karşılayacak kadar fazladır.
Yeter ki ülke nüfus artış hızı yavaşlasın. Yeter ki birileri bu ülkenin zenginliklerini dışarda ki ortaklarına peşkeş çekmesin.
Türkiyenin ormanları henüz diğer ormansız bölgelerimizin ormanlaştırılmasını destekleyecek sınırların altında değildir. Ama bu ülkenin onbine yakın orman mühendisi ve koskoca bir orman bakanlığı olmasına rağmen doğru dürüst bir ağaçlandırma planı ve projesi yoktur.
Büyük şehirlerde nerde bir ağaçlıklı bölge görürseniz buranın Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olduğunu hemen anlarsınız. Birde mezarlıklar yeşil kalmıştır. Gerisi kurak arazidir. Binadır. Fabrikadır.
Komik olanda İstanbul Belediye Başkanının bulutların İstanbul’a niye yağmur bırakmadığını ve pas geçtiğini tespit etmek için bilimsel heyetler kurarak yaptırdığı araştırmadır.
Beyimiz bu araştırma sonuçlarına göre yağmur yağmur bombası atılıp atılmamasına karar verecekmiş. Doğal dengeyi bozmaktan korkuyormuş. Tüh! Tüh! Tüh!
Türkiyenin ağaçlandırma için çok doğal bir şansı vardır. Ama bu şansın sulanmayan hatıra ormanlarıyla bir ilgisi yoktur. Hatıra ormanına gidiyorsunuz. Çevresinde bir tek yeşil ağaç yok. Bir tek su kaynağı yok. Ama on bin fidan, iki bin insan, iki tanker su, bir kaç çadır, bir mikrofon ve bir kürsü, davet edilen bir kaç bakan... İşte size ağaçlandırma faaliyeti. Baştan aşağı yalan...
Yağmur mavi ve yeşil denizlerin üstüne ve çevresine yağar. Bu tespit ağaçlandırma faaliyeti için temel esas olmalıdır.
Barajlarımızın, nehirlerimizin ve göllerimizin çevresi 360 derece ağaçlandırma bölgesi ilan edilmelidir. Gerekirse bu bölgelerde belli bir oranda arazi kamulaştırılılması yapılmalı, veya devletin elindeki tarım arazileri ile takas edilmelidir. Her yıl su kaynaklarımızın çevresinde ki 100-1000 metre genişlikte bir alan 360 derece olarak kuşak halinde ağaçlandırılmalıdır. Bu maksatla askeri birliklerden, sivil toplum örgütlerinden ve Milli Eğitim Bakanlığından personel yardımı alınmalıdır. Ve bu su kaynakları çevresindeki yeşil kuşaklar ortasındaki su kaynaklarından temin edilecek su ile sürekli sulanmalıdır. On yıl sonra bir ila on kilometre kare civarında su kaynaklarımızın çevresinde yeşil kuşaklar oluşacaktır. Zaten o şeritler oluştuktan sonra yağmur bulutları mutlaka bereketini bu bölgelere bırakacaktır. Ve bu doğal sulamayla su kaynaklarımızın çevresindeki ağaçlandırma faaliyetleri genişleyerek devam edecek ve sonuç alınacaktır.
Karadeniz Bölgemizin yüzde 80 oranında bir orman yapısı vardır. Tüm karadeniz ormanları boyunca, doğu batı uzanımı hattında ve güneydeki ağaçsız bölgeler istikametinde, yukarıda açıkladığımız su kaynaklarını çevresinde ki ağaçlandırma esaslarına göre her yıl 10-100 metre genişliğinde bir bölgede ağaçlandırma çalışması süratle yapılmalıdır. Aynı ağaçlandırma Ege ve Akdeniz bölgelerindeki ormanlarımızın çevresinde de yapılmalıdır. İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de çevresi ağaçlandırma kuşağı ile ağaçlandırılacak mevzi ormanlarda mevcuttur. Hesaplarımıza göre ciddi bir planlama ve istikrarlı bir uygulama ile halen yüzde 27’si ormanlarla kaplı ülkemizin 20 yıl sonra yüzde 50’sinin 50 yıl sonra yüzde 70’inin ormanlarla kaplanması mümkün olacaktır. Halen 860 bin küsur kilometre yüz ölçüme sahip ülkemizin orman alanları, tarım alanları, su kaynağı alanları, sanayi alanları, ağaç ekimine müsait olmayan alanları düşüldükten sonra orman oluşturmak için ağaçlandırma yapılacak arazi miktarının 350 bin kilometre kare olduğunu bilmekteyiz yaklaşık olarak. Bu alanın ülke nüfusuna oranının ise bir kişiye ikiyüz metrekare olduğunu hesaplamaktayız. Yani on metreye her kişi yılda bir ağaç diktiğinde yirmi yılda tüm ormanlık bölgeler ağaçlandırılmış olacaktır.
Bu çalışmanın sonunda Türkiye’nin ne yağmur problemi, su problemi, ne sel problemi, ne toprak kayması problemi, ne çığ problemi, ne erezyon problemi, ne doğal hayat problemi, ne organik tarım ihtiyacı, ne sağlıksız beslenme problemi ne de diğer çevre problemleri kalmayacaktır.
Üstelik ormanların getirdiği yer üstü zenginlik kaynaklarının fazlalığı ile diğer ülkelerin yer altı zenginlik kaynakları trampa edilerek; Anadolunun yer altı zenginlik kaynakları gelecel kuşaklara aktarılacaktır. Ayrıca bu ormanların çekeceği bulutlar ile tarım alanlarının doğal sulama ile sulanması için bulutlar yeterince yağmur ve kar şeklinde yağış bırakacaktır.
Doğa ve çevre koruması ağaçlandırmanın yanı sıra aşağıdaki tebdirlerle takviye edilerek Türk İnsanı doğayla barıştırılmalıdır. Yani doğanın insanımızdan doğal afetlerle intikam alması önlenmelidir.
Seracılıkta süratle organik tarıma geçilmeli, dondurulmuş gıda üretimi yasaklanmalı, konserve üretimi teşvik edilmeli, hamburger kültürüne neden olan yabancı beslenme alışkanlıklarını caydırıcı, geleneklerimize uygun yöresel mutfak kültürünü tüm yurt sathına yayacak özendirici tebdirler geliştirilmeli; bu maksatla geçmişte yapılan çiçek aşısı ve verem savaşla mücadele kampanyalarının tecrübelerinden faydalanarak devlet desteğinde ve TEMA vakfı gibi çevreci derneklerin birikimlerinden de yararlanarak kampanyalar düzenlenmelidir.
Fabrika organizasyonlarında yer tespiti yapılırken temel verinin maliyet analizi değil, doğa ve çevre analizi olması konusu kanunla teminat altına alınmalıdır.
Ziraat mühendisi ve orman mühendisi fazlalığı Lise ve İlköğretim okulu programlarına tarım ve çevre dersleri konularak eritilmelidir.
Tüm akarsularımız üzerinde yapılması planlanan tüm barajlar Birleşmiş Milletlerin çevre fonlarından kaynak sağlanarak süratle tamamlanmalı, akarsularımız boşa akmamalıdır.
Kadınlarımıza yönelik nüfus artışı ve aile planlaması ve okuma yazma kursları ile ilgili devlet ciddi uygulamaları ve yasal düzenlemeleri; doğa ve çevre ili ilgili dolaylı hayati öneme haiz ilişkisi göz önünde bulundurularak devlet; süratle yapmalıdır.
Petrol ve nükleer enerji dışındaki diğer çevre dostu enerji kaynaklarının verimlilik analizi yapılarak alt yapısı süratle oluşturulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki bir tane yeşil yaprak; bir yudum içimlik su, bir nefeslik temiz hava ve bir avuç verimli toprak demektir.
YORUMLAR
Yazınız uzun olmasına rağmen sonuna kadar sabırla okudum. Keşke ayrı ayrı yazılar olarak yazsaymışsınız diye düşünmeden de edemedim açıkcası. Çünkü yazınızın içinden her biri birbirinden gerçekçi ve mantıklı yaklaşımlarla yaklaşılmış birçok konu var.
Sizin de dediğiniz gibi bazı işlerin içinde iş var,yani yapılan ya da planlanan her projenin arkasında mutlaka birilerinin bir çıkar işi bulunmakta. Tabi benim fikrim bu.
Umarım gelecekte yeşilliklerle kaplı bir ülkede huzur içerisinde yaşarız demek geliyor içimden ama diyemiyorum nedense, çünkü umudum günden güne azalıyor...
Ben Tema ile birlikte elimden geleni yapıyorum bu konuda, lütfen herkes duyarlı olsun biraz bu konularda...
Kaleminize ve duyarlılığınıza sağlık...