RAGUSA CUMHURİYETİ...
1789’da Yeni Çağı sonlandırıp Yakın Çağı başlatan Fransız Devrimi, monarşi rejimine son verip cumhuriyet rejimini getirerek demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün ve adaletin kıta Avrupa’sında vaz geçilmez biçimde yayılmasının önünü açmıştır. Artık, egemenlik belli bir zümrenin imtiyazı değil, halkındır. Halkların siyasi bir karakter kazanması ile güçlenen Milliyetçilik ilkesi çok uluslu devletlerin parçalanmasına sebep oldu. Böylece, dağınık halde bulunan milletler siyasi birlikteliklerini oluşturmaya başladı.
Fransız Devrimiyle dillendirilen "İnsan Hakları Bildirgesi" daha sonra dünya çapında bir bildiriye dönüştürülmüştür. Böylece şahsi güçlere, zekâya ve girişim yeteneğine ortam hazırlanmıştı.
Tarih kitapları, saydığım bütün bu sonuçların Fransız Devrimiyle ortaya çıktığını yazmaktadır. Oysa Ragusa Cumhuriyetinde Fransız Devrimiyle ortaya çıktığı kabul edilen her şey 14. yüzyılın başlarından itibaren yaşanılmış ve Fransız Devrimi sırasında hükümranlığı ele alan Napolyon’un 1808’deki işgalinde son bulmuştu.
Evet, demokrasinin basit uygulamalarına Regusa Cumhuriyeti’nden önce Eski Yınan ve Amerika’da kurulu devletlerde de rastlamak mümkün, ama unutmamalı ki, burada bahsettiğimiz gelişmiş demokrasi ve insan hakları.
Ragusa Cumhuriyeti, Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinte kurulmuş bir şehir devletiydi. Avrupa’da sürekli olarak devletlerin başka devletleri işgal ettiği, pek çok devletin yıkılıp yenilerinin kurulduğu yüz yıllar boyunca, beş yüz yıla yakın bir süre varlığını sürdürebilmesi, 1365 yılında Murat Hüdavendigar karşısında bağımsızlığını koruyamayacağını anlayarak vergi ödemek suretiyle Osmanlı Devleti’nin himayesine girmesi ile mümkün olmuştu.
Tam da burada bir ’akıl oyunu’ndan bahsetmek ilginç gelebilir.
Ragusa Cumhuriyeti’nin kurulu olduğu Dubrovnik, Dalmaçya kıyılarında bir liman kenti ve halkının birincil geçim yolu ’deniz ticareti’ydi. Vergi ödemek suretiyle Osmanlı Devleti’nin himayesine girdiğinden itibaren Osmanlı topraklarında serbestçe ticaret yapmak, yabancı ülkelerde de tüccarlarının ve ticaret gemilerinin haklarının Osmanlı Devleti tarafından himaye edilmek imtiyazlarını elde etmişti. Ayrıca topraklarında bir Osmanlı garnizonu bulundurulmaması sebebiyle işgal altında olmayıp bağımsız bir devletti; bir başka deyişle Osmanlı Devleti, Adriyatik ve Akdeniz’de Venedik’in faaliyetlerini ve gücünü dengelemek adına Ragusa Cumhuriyeti’ni ilhak etmeden bağımsız kalmasına müsaade etmişti. İlginç gelebileceğini ifade ettiğimiz ’akıl oyunları’ işte bu imtiyazların altında gizliydi. Bunu kısaca şöyle ifade edersek kolayca anlaşılacaktır: Ragusa Cumhuriyeti, Osmanlı Devletine dönemlere göre değişkenlik göstermiş, yıllık ortalama 10 bin ile 20 bin altın arasında bir vergi ödemiştir. Buna karşılık Osmanlı topraklarındaki serbest ticaret hakkıyla elde ettikleri kazançları yıllık en az 50 bin altın olmuştur. Osmanlı Devletinin himayesinde dış tehlikelere ve rekabetlere karşı mücadele etme giderlerinden tasarruf etmek de çabası...
Yazının başında bahsettiğimiz, Fransız Devriminden çok daha eskiye dayanan (yaklaşık dört asır önceye) demokrasi ve insan haklarıyla ilgili gelişmişliği uygulayabilen bir halkın koskoca Osmanlı’yı bu şekilde kullanabilmesi pek de yadırganacak bir şey olmasa gerek!
Regusa Cumhuriyetinde uygulanan demokrasi ise oldukça ilginç... İlginçlik şu: Orada, ayda bir cumhurreisi ve haftada bir senato değiştiriliyordu. Eminim, bu notu okuyanlar böylesi bir uygulamanın saçma / aptalca olduğunu düşünmeden edememişlerdir. Gelişmiş bir demokrasiyi uygulayabilen ve Osmanlı Devletini menfaatleri doğrultusunda parmağında oynatabilen bir halkın bu kadar aptal olmayacağını düşünürsek bu uygulamanın da sanıldığı gibi yalnış olmadığını anlayabiliriz.
Zamanımızda iktidarı ele geçiren Cumhurreislerinin ve mebusların gitmek istemez ihtiraslarına karşın, Ragusa Cumhuriyetinde bunun tam tersi duygular hâkimdi. Bir başka anlatımla, Ragusa Cumhuriyeti’nde herkes ticaretle zenginleşmiş, ya da zenginleşme peşindeydi ve devletin başına geçip Cumhurreisliği yapmak ya da senatör olmak zaman kaybettiren bir külfetti...
YORUMLAR
Ayda bir Cumhurbaşkanı seçmek bayağı yorucu bir durum ...
Ama bizdeki gibi beş yıl da beklenmese iyi olurmuş.. Yani icraatlarından memnun kalınmayan politikacıların hepsinin, yıl sonunda yedekleriyle değiştirebilmesi iyi olurdu mesela :)
Bu arada sen nasıl oldun Kemal?
Kemnur
Benim için de oldukça ilginç bile yazı oldu. Bilmediğim bir konuyu sayende öğrenmiş oldum.
Bir şey daha öğrendim. Demek ki bir ülkede zenginlik ve refah payı aşağı yukarı eşit ise o ülkede bir cumhurbaşkanına ve yönetim kadrosuna pek de ihtiyaç yok. Ya da şöyle diyebiliriz: Bir ülkede zenginlik ve refah seviyesi eşitse o ülkede Cumhurbaşkanlığı makamı o kadar da cazip bir makam değil.
Velhasılı kelam beğenerek okuduğum bir yazıydı. Teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Kemnur
Sonucu, bir şey ettin, Tayip'e bağladın yine.
Osmanlı'nın da çıkarları vardı muhakkak bu işte.
Yoksa, gözünün yaşına bakmazdı o şehir devletinin.
Cumhurbaşkanının ve iktidar partisinin gitmek isteyişini makul karşılıyorum.
Sonuçta bir gücü elinde tutuyor, dilediğince kullanıyor.
Ya muhalefet liderlerine ne demeli?
Adam 18 küsür seçim kaybetmiş,
hala pişkin pişkin yerinde oturuyor.
Kemnur
ilgi çekici bir örnekti: Ragusa insanlarının kendi içinde emelleri bir yana, hepimiz o çığırtkanlıktan kurtulup, tertemiz bir kafayla yaşasak...
belki.