ALO 177, YANIYORUZZZ
Evet yanıyoruz… Hem de öylesine falan değil, çıra gibi yanıyoruz…
Biliyor musunuz bazen haberleri hiç izlemesem mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Yine anlaşıldığı üzere pek de iyi haberlerin yok sizlere… Yıllardır her yaz devam eden ve milyonlarca ormanımızı yok eden yangınlar, bu sefer burnumuzun ucuna kadar gelmiş ve kendini tekrar bizlere gösteriyordu. İzmir’in Menderes ilçenin birçok bölümünü kaplamıştı bu seferki yangın…
Geçen sene Ahmetbeyli’den geçerken gördüğüm manzara karşısında donup kalmıştım. O güzel ağaçlar artık simsiyah olmuşlardı ve yangın neredeyse denizin dibine kadar ulaşmıştı. Bugün televizyonda gördüğüm haber karşısında bu sene de aynı manzara ile karşılaşacağımı anladım ve çok üzüldüm…
İnsanın -orman yangını çıkmış- haberini duymasıyla bir de kendi gözleriyle görmesi arasında inanın bana çok fazla fark var. Ege denizinin o durgun suyuna kendini bırakıp yüzerken ve artık tatilin keyfini çıkarmalıyım diye düşünürken bir anda karşınızda yok olmuş binlerce ağacı görüyorsunuz ve artık ne keyif kalıyor sizde ne de tatil huzuru…
Orman yangınlarının çıkma nedenlerine baktığımızda karşımıza iki etmen çıkıyor, bunlardan birincisi ihmalsizlik ve dikkatsizlikten dolayı çıkan yangınlar diğeri de kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar. Orman yangınlarının ana çıkma nedenleri yıldırım, volkan patlaması ya da yüksek sıcaklık olsa da son yıllarda insan etkisi bunlardan daha ağır basıyor…
Peki, ne gibi önlemler alınabilir bu konuda;- “Koca orman şu benim küçücük sigara izmaritimden mi yanacak yani” demeyi bir yana bırakın ve bu konuda biraz dikkatli olun…
- “Ohh karnımız doydu, kene ısırmadan bitirdik bir pikniği daha, şu mangalın külünü boşaltayım hemen gideriz” demeyin ve ateşin söndüğüne iyice emin olmadan oradan ayrılmayın…
- Bir yerde yangın gördüğünüz zaman “aman kaçıp paçayı kurtaralım” demek yerine her gün onlarca kişiyi aradığınız cep telefonunuzu elinize alın ve bir zahmet 177’yi arayın… (177’nin ne olduğunu bilmeyen yoktur sanırım ama ben yine de söyleyeyim, yangın ihbar hattı…)
- Gecenin bir vakti ormanda arkadaşlarınızla kafaları çektikten sonra gaza gelip de şişeyi fırlatıp yere atmayın çünkü o cam kırıkları, sabah olup güneş doğduğunda, güneş ışınlarını çimlere yansıtacak ve ateş haline gelecektir…
- Ormanlık alanlara yakın olan tarlalarınızdaki birikmiş otları da tutuşturmaktan vazgeçerseniz ayrıca sevineceğimizi bildirmek isterim…
- Haydi başlamışken tam yapalım işimizi ve bir zahmet orman yangıları konusunda çevremizdekileri bilinçlendirelim, hatta mümkünse yakın çevremizdeki okullarda bu konuda tanıtıcı broşür dağıtılmasında öncü olalım…
Daha yapılacaklar çok ama şimdilik bu kadar yeter sanırım. Gelin işin başka bir boyutunu ele alalım şimdi de.
İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı Şirince köyünü görenleriniz bilir, başlı başına bir tarihtir. Geçenlerde yangın oraya da ulaştı diye bir haber çıktı televizyonlarda ve işin daha ilgi çekici yanı neydi biliyor musunuz, burada yaşayan köylüler yangın çıkma ihtimaline karşı bir yangın havuzu oluşturmuşlardı ve belki de bu yüzden yangın çok büyük hasarlara yol açmadan kontrol altına alınmıştı.
Aslına bakarsanız benim kafamın almadığı da işte bu durum. Nasıl oluyor da bu köyde yaşayan insanların (küçümsediğim falan yok bu insanları, yanlış anlaşılmasın) akıllarına bu konuda böyle bir önlem almak geliyor da, yetkililerin (siz biliyorsunuz o yetkililerin kimler olduğunu) aklına bir türlü gelmiyor çözüm önerileri üretmek. Hiç mi –her yıl bu yangınların oranı giderek artıyor, bu konuda ciddi anlamda önlemler almalıyız- demiyorlar acaba… Ya da yangın söndürme uçaklarının artık ciddi anlamda yetersiz kaldığından hiç mi haberleri yok dersiniz…
Dedim ya belki de en iyisi haberleri izlememek bundan sonra… Bugün haberlerde gördüğüm; evini, yurdunu yangın yüzünden boşaltmak zorunda kalan, gözleri korku ve çaresizlikle kaplı bir teyze neden oldu bu yazıyı yazmama…
Ve şunu söylemeliyim ki, edebi bir dil aramayın bu yazıda çünkü öylesine ve içimi dökmek amacıyla yazılmıştır sadece…
Şu an duygularım ne mi peki? Biraz üzgünüm, biraz kırgınım, birazı geçkin seviyede de kızgınım… Bir de bazen kendimi bu konuda çok duyarsız ve çaresizmişim gibi hissediyorum, işte o kadar…
Not yine: Bir de kasıtlı çıkarılan yangınlar var demiştik ya yazıda, işte o konuda da söylenecek çok söz var ama nasılsa herkes açık açık görüyor her şeyi ve bu kadar tesadüfün olamayacağını da çok iyi biliyor. Değil mi? Bir daha dile getirmek istemiyorum o yüzden…
Saygılar…
Pelin…
22 Temmuz 2008
YORUMLAR
Şu an haberleri seyrediyorum ve gerçekten çok ama çok üzülüyorum . 40 saat sürüyor ve 800 hektarlık alan küle dönüyor .. Olacak gibi değil gerçekten de .. Devletin kurumlarının böylesi bir olayda ne kadar yetersiz kaldığını bir kez daha görüyoruz ama acaba diye de düşünüyor insan arazi mafyalarını düşündükçe .. Çünkü o bölgelere bakıldıkça insanın inanası gelmiyor artık bazı şeylere, bu bir komplo değildir deselerde daha sonra bakıyoruzki bu boş olan arazilere turistik tesisler ya da lüks villar dikiliyor mantar gibi ... Artık isteyen istediği gibi yorumlasın ....
Şu an benim de sinirlerim bozuk, sayfana sonra gelebilirim Pelinciğim, sevgilerimle canım ........
İnsanın -orman yangını çıkmış- haberini duymasıyla bir de kendi gözleriyle görmesi arasında inanın bana çok fazla fark var.
Bu farkı sadece görenler bilir iddia ediyorum...Anamur tarafında simsiyah olmuş o çöl gibi dağları görünce kanım dondu. İşte o an orman yangınının ciddiyetini ve zararını anlayabiliyorsunuz..
Bugünde güncel ve içimizi yakan bir konu.
Yolun açık olsun sevgili Pelin.
Kutladım.