10
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
892
Okunma
Deniz belirsizliklerle dopdoludur. Bazen durgundur. En ufak bir kıpırtı yoktur. Meşhur deyişle çarşaf gibidir. Kimi zaman çalkantılıdır, bir sandal ya da tekne de iseniz sizi de çalkalayabilir. Zaman gelir tatlı tatlı sahili okşar. Kendini yineleyen bu nazenin yaz gecelerinin musikisidir. Sahil de bir şezlonga uzanıp yıldızları seyretmek ezgidir. Bir an da vardır azgın dalgalarla yüklüdür. Kasıp kavuran bu yapılanmanın kasırgaya kadar türleri vardır. Bir ilginç hususta plajlarda esintiyle karışık en sıcak günlerde deniz bir de bakarsınız girilesi olmaz. Buna karşın poyraz da deniz alabildiğine soğur hani çivi gibi olur da öyle anda da su harika görünüyordur. Ne var ki, bu sefer de girmeye namzet pek bulunmaz.
Bazen düşünürüm de ergenlik çağı insan hayatında böylesi dalgalı bir dönem midir? Çocukluktan gençliğe geçerken günü gününü hatta saati saatini tutmayabilir mi insan evladının. Kendi bireysel yaşamım üzerinden böyle olduğunu anımsarım. Açıktır ki; büyüklerin penceresinden bakıldığında yaşanıp da unutulmaya yüz tutmuş ögeler, çocukluktan gençliğe adım atan birinin evreninde aradığı karşılığı bulacak, yaşamsal bir temele oturacaktır hani.
Karşı cins mefhumu bağlamında da böyle bir seyir takip ettiğini düşünürüm. Dersler ve hayata dönük parametreler önemini yitirir mi acep? Ya da tam tersi ergenlik çağındaki öğrenciyi karşı cinsi düşünmek yahut kız erkek arkadaşlıkları daha mı verimli kılar. Kanımca durumsaldır. Platonik aşkın dibine gömülmek elbette eğitim öğretim hayatını olumsuz etkileyecektir. Fakat dengeli bir sosyal temele oturması halinde neden verimsizlik kaynağı olsun. Kendi hesabıma karma eğitimin değerine inanırım. Fakat anlamadığım nokta buna benden daha fazla inanan sevgili babam beni nasıl ortaokulun karma ortamından alıp da Erkek Lisesine verir. Hiç kuşkusuz adam olmam için. Dedim ya; Erkek Lisesinin köklü bir okul olması, eğitim öğretim kalitesi gibi hususlar rahmetlinin zihninde de boy vermektedir.
Yine de karma eğitime dönük kanaatim de ısrarlıyım. Bakın neden? Bu konuyla ilişkili olarak arz edebileceğim ilginç bir olay okul çıkışları soluğu bir sokak ötemizdeki Kız lisesinin önünde almamızdır. Kız lisesi tarafından okullarının giriş ve çıkış saatleri Erkek lisesine göre farklı da düzenlense bu durumun önü bir türlü alınamaz. Yıllar içerisinde bu husus beni düşündürecektir. Kız lisesi uygulamasını makul karşıladığım ölçü de, Erkek lisesi uygulamasını doğru bulduğumu söyleyemem. Açıkçası, kız çocuğunu daha farklı değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Bir aile kızını karma okula vermek istemeyebilir. Bunu anlarım. Nasıl? Yoksa cinsiyete dayalı ayrımcılık mı yapıyorum? İsterseniz pozitif ayrımcılık diyelim buna. (Iııı! Vay kerata vay, dur sen hele!) Hani derim ki; kız lisesi tarzı bir okulun mevcudiyeti de sosyo kültürel bir ihtiyacı karşılayabilir. Ancak erkek çocuklarını en delişmen çağlarında tekil bir eğitim ortamına almak doğru mu diye sormaktan kendimi alamam. Kaldı ki toplumsal yapımız içerisinde bile düşünürsek erkek çocuğunu karma eğitimden sakınmayı anlamsız bulduğumu söylemek isterim. Siz buna isterseniz derslerdeki verimsiz durumumu göz önüne alarak okumaya gönlün yokmuş deyin.
Lise yıllarımın şüphesiz neşe kaynağı diyebileceğim olaylarından biri de bir basketbol organizasyonu ile ilişkilidir. Eczacıbaşı takımının üst üste şampiyon olduğu yıllardan sonra 1982-83 sezonunda Fenerbahçe ve Efes Pilsen öne çıkar. Fenerbahçe’nin Amerikalı zenci basketbolcü Calvin Roberts’i ve Eczacıbaşı’ndan da Efe Aydan’ı almasıyla birlikte performansı üst seviyeye çıkar. O yıllarda play off üç devre üzerinden oynanmaktadır. Deplasmanlı usulde oynanan ilk iki devreden sonra belirlenen bir ilde üçüncü devre oynanmaktadır. O sezon bu il Bursa idi. 1983 yılının mart ayına karşılık gelen günlerde Atatürk Kapalı Spor Salonu şenlenir. Fenerbahçe-Efes Pilsen finalinin oynanacağı gün okul idaresi bize kaymaklı bir jest yapar. Öğleden sonra öğrenciler maçları izlemeye gidebilir denir. Tabi sevinerek salona gideriz de sonuç benim açımdan iç açıcı olmayacaktır. Çekişmeli geçen maçı Efes Pilsen kazanır ve şampiyon olur. Fenerbahçe tüm iyi oyununa rağmen Efes’in Amerikalısı Billy Leaves ya da lakabıyla şeytan Billy’e engel olamayacaktır.
Yine, lise yıllarımda bazı dergilere karşı ilgim öne çıkmaktadır. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisini okumaya çalışırım. Çalışırım demem ağır gelmesi anlamındadır. Herhalde çıtayı zorlama eğilimim vardır. Diğer yandan Sızıntı dergisini okuyorum. Hem benzeşen hem de ters düşen bir yapıdan söz etmem gerekir. Konuları itibarıyla bir buluşmadan söz etsem de, düşünsel çerçeve farklıdır. Bir başka ifadeyle fen, matematik alanlara karşılık gelen konuları ele alış biçimleri farklıdır. Sızıntı dergisi benzer konularda Allah tarafından inşa edildiği belirgin olan bir Kâinat vurgusu yapar. Hayatı kavramak açısından hem maddi hem manevi boyutları değerlendirmek gerektiği, dahası bu iki unsurun ayrılmaz bir bütün teşkil ettiği anlatılır. Açıkçası iki derginin birbirini tamamlayan bir kimyaya sahip olduğunu düşünürüm.
Fizik kanunların anlatılmasıyla bunların bir yaratanının olduğunun vurgulanması, lise ikide Fizik dersine giren öğretmenimizi de hatırlatır bana. Bir derste söyledikleri gelir aklıma. Fizikçilerin yaptığının tabiat kanunlarını bulmak olduğunu, bizlerinse bu kanunları inceledikçe karşımıza çıkan mükemmeliyet karşısında hayranlık duyduğumuzu dillendirirken bu kanunların kendi kendine inşa olamayacağını, Allah tarafından yaratılmış bir düzenle karşı karşıya olduğumuzu insana düşündürür demesini açıkçası unutamam.
Demem o ki; izafi ögelerin diyalektik birlikteliğini yabana atmamak gerekir. İnanç ilim, madde mâna, dünyevi uhrevi, ruh beden, maddi manevi, aydınlık karanlık, güneş ay, vs. ögelerin dengeli yapılandığı bir dünyaya merhaba der insan.
-DEVAM EDECEK-
L.T.