- 967 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VATAN PARTİSİNİN SEMBOLÜ ÇOK ANLAMLI VE DEĞERLİDİR!
Ne ekersen onu biçersin
Hasat sembolü özellikle Yakındoğu, Hitit, Grek, Roma ve Maya tradisyonlarında, Tevrat’ta, İncil’de yer bulur. En çok ilişkilendirildiği semboller buğday, tarla, bahçe, meyve, orak ve üzüm salkımıdır. Pek çok tarım ritüelinde yeri vardır. Hasat kimi kaynaklara göre ölümü simgelemekte, hasadı yapan ise zamanla ve Kronos’la ya da Satürn’le ilişkilendirilmektedir. Kronos’un bir orağı vardır ve bu orak Sonbahar Güneşi’nin batan gücünü temsil eder. Hasat sembolüyle sıklıkla ilişkilendirilen orak, Sümer’de kraliyetin sembolüdür.Hitit ilahları üzüm sakallı ve buğday değnekli olarak tasvir edilir. Hititler’e ait bir Açıkhava mabedi olan Yazılıkaya’da bunan kabartmalarda başları konik külahlı 12 ilah, ellerinde oraklarla tasvir edilmiştir. Orak, Eski Mısır’da İsis’le, dolayısıyla da Sirius Sistemi ile ilişkilendirilir. Yuhanna’nın Vahyi’nde hasat vaktinde asmanın salkımları orakla toplanır. Hasat sembolü, bazı tradisyonlarda ayıklanma olarak da adlandırılan * “devre sonu”yla (*dünya gezegeni okulunun bir öğretim devresi sonu) ve dünya okulundan devre sonunda diploma alanlarla alamayanların ayırt edilmesini simgeler. Bu sembolizmde Ruhsal İdari Organizasyonlar’ın ektiği tohumların hasadını yapması, verimi alması söz konusu edilir.
Tarımsal Ritüellerde
Tarımsal ritüeller ve inanışlar tradisyonlarda sıkça görülür ve çeşitliliği fazladır. Hasat sembolünde tezahür eden bir güç söz konusudur. Çeşitli şekillerde biçimlenen basit ya da karmaşık ritüeller insan ile bu güçler arasında yararlı ilişkiler kurmayı amaçlar. Örneğin bir tarlanın ilk ya da son başaklarını biçmeme adeti çok yaygındır. Bu geleneğin anlamı, hasadın gerçek gücüne, özüne zarar gelmemesini sağlamaktır. İnanışa göre tüm bitkilerin gücü bu ekinde toplanmıştır ve bu güç kutsal bir güçtür. Pek çok ülkede kesilen son buğday demeti “gelin” olarak adlandırılır. Perulular yararlı bitkilerin onlara bereket ve refah getiren kutsal bir güç taşıdığına inanırlar. Örneğin “Mısır Anası” (zara mama) tasviri mısır saplarından yapılır ve biçimi kadını andırır ve yerliler anne olduğu için onun pek çok mısır üreteceğine inanırlar. Bu tasvir bir sonraki hasada kadar saklanır, ama yılın ortasına doğru büyücü hekimler ona devam edecek gücü olup olmadığını sorarlar, eğer zara mama zayıfladığını söylerse onu yakarlar ve yeni bir Mısır Anası yapılır, böylece mısır tohumlarının ölmemesi sağlanır. Endonezyalılar pirinç ruhundan söz ederler, bunun pirinci büyüttüğünü ve çoğalttığını söylerler, bu nedenle çiçeklenmiş bir pirince tıpkı hamile bir kadına nasıl davranıyorlarsa öyle davranırlar ve bu ruhun bir sepette kapalı kalmasına ve pirinç ambarında saklanmasına dikkat ederler ve bunun için pek çok önlem alırlar. Ekinin zayıfladığını fark eden Burmalı Karenler pirincin ruhunun (kelah) ekinden uzaklaştığına ve onu geri döndürmeyi başaramazlarsa ekinin yok olacağına inanırlar. Sumatra’nın Minangkabauerleri pirincin, Saning Sari adlı, Pirincin Anası anlamına gelen “in doea padi” adı verilen dişi bir ruh tarafından korunduğuna inanırlar. Belirli pirinç filizleri, özenle yetiştirilip tarlanın ortasına dikilir, bunlar tüm ekin üzerinde yararlı ve zorlayıcı bir etkiye sahip olan indoea padi’yi temsil ederler.Norveçliler skurekail’in (orakçı) tüm yıl boyunca tarlalarda görünmeden yaşadığına ve çiftçinin buğdayından beslendiğine inanırlar. Orakçı, bir adama dönüştürülmüş son demetin içine hapsedilir. Cracow bölgesinde son demeti bağlayan kişi “Baba” ya da “Büyükanne” olarak adlandırılır.Bir Yunan efsanesinde Frigya Kralı Midas’ın gayri meşru oğlu Lityerses’in doymak bilmez iştahı ve buğday biçmedeki eli çabukluğundan sözedilir. Tesadüfen tarlasından geçen her yabancı Lityerses tarafından yakalanır, tarlaya götürülür ve onunla hasat kaldırmaya zorlanırdı.Tarımsal faaliyetlerin başlangıç ve bitiş ritüelleri incelendiğinde aralarındaki benzerlikler dikkati çeker. Bu ise tarımsal törenin bir kapalı devre olduğunu gösterir. “Yıl” kapalı bir birimdir. Yeni yıl eski yıldan tamamen farklıdır. Bitkinin yaşamındaki etkin gücün yenilenmesi etkisini zamanın yenilenmesi üzerinde gösterir. Eski yıl, topluluğun günahlarıyla birlikte kovulur. Düzenli aralıklarla yenilenme düşüncesi erginlemeyle manevi yenilenme umudunu doğurur ve bu umudu besler.
Hasat ve Ölüm İlişkisi
Tarım, üretkenlik ve ölüler arasında bir tür ilişki vardır. Genellikle, bitki ve toprağın bereketiyle ilgili bir tanrı aynı zamanda bir ölüm tanrısıdır. Önceleri bir ağaç suretinde betimlenen Holika, daha sonra ölüm tanrısı ve bitkisel bereketin simgesi olur. Eski Yunanistan’da ölüler de tahıllar gibi pişmiş toprak kaplara konulurdu. Bereket tanrılarına da yer altı tanrılarına da adak olarak mum yakılır. Pek çok yerel tapınımı, özellikle de bitki tapınımlarını bünyerinde bitleştiren büyük bereket tanrıçası Durga, ölülerin ruhlarının baştanrısı olmuştur. Kadim Hindistan’da hasat döneminde ölüler ritüel olarak yakılır ve aynı zamanda hasat bayramı kutlanırdı. Aynı geleneğe İskandinav ülkelerinde de rastlanmaktadır. En önemli bereket ve tarım bayramları ölülerin anıldığı törenlerle aynı zamana denk gelmektedir. Bir zamanlar Mikail Yortusu Kuzey ve Orta Avrupa’nın her yerinde hem ölüler hem de hasat bayramıydı.
Tufan
Tufan, ezoterik tradisyona göre sürekli tekrarlanan bir hadiseyi ifade eden bir semboldür. Pek çok tradisyonda anlatılagelen çeşitli tufanlar mevcuttur. Tufan, dünya gezegeni okulunun öğrenim devrelerinin bitimindeki veya iki devre arasındaki “toplu doğal afetler dönemi”dir. Tufan sembolü depremler, volkanik patlamalar, dünya ekseninin değişmesi, iklimlerin değişmesi, kıtaların okyanuslara gömülmesi, dağların yükselme harekeleri gibi tüm büyük afetler için kullanılır. Dünya bugüne dek birçok defa “toplu doğal afetler dönemi” geçirmiştir. Bunu Heraklitus, Empedokles, Platon, Aristoteles geçmişte insanlığın uğradığı su ve ateş felaketleri olarak ifade etmişlerdir. Pisagor’a göre insanlık böyle altı doğal afetler dönemi geçirmiştir ve şu an yedinci devrede bulunmaktayız.
Olgun Başakların başı eğik olur
Devre Sonu, Kıyamet ve Hasat Sembolü İlişkisi
Buğday başakları sembol dilinde esneklik ve uyum yasasını simgeler. Buğday başakları her türlü fırtınaya dayanıklıdırlar ve eğimleri vardır. Esnekliği en güzel onlar sembolize ederler. Esneklik ve uyum bir şuur faaliyeti olduğundan bireyin uyanışında büyük etkisi vardır. Zorlayıcı olaylara karşı gösterilen esneklik ve uyum süreci; şuurun uyanışına, kıyam etmeye hizmet ettiği icin önemli bir süreçtir.Buğday başakları spiritüel olarak zor koşullarda esneyerek sabretmek, ayakta kalmak, kırılmadan dağılmadan zorluklara uyum göstermek anlamını taşır. Buğday başaklarının rüzgarda esneyerek kırılmadan dayanabilmesi ve rüzgar bitince yine dik durması onların esneme gücünün çok yüksek olduğunun bir göstergesidir ve tüm inisiyatik öğretiler insandan da bu esnekliği ve yumuşaklığı göstermesini beklerler.Semavi Yönetimler ekinlerinin mümkün olduğunca verimli yetişmesi için çalışmaktadır. Tohumların yeryüzü tarlasında yetişerek başaklara dönüşmesi, yani dünyaya enkarne olmuş ruh varlıklarının buradaki uygulamalarıyla tekamül etmeleri, gelişmeleri beklenir. Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil’de dünya okulunda yetişmekte direnen otlar ve onların ürettiği olumsuz tesirler “delice otları” olarak tabir edilir ve zamanı geldiğinde Dünya Rabbi olgunlaşan bitkileri hasat ederek bu otları buğday başaklarından ayırır. Hasat zamanı geldiğinde yani devre sonunda delice otları ile buğday başakları birbirlerinden kolayca ayırt edilebilir haldedirler, çünkü artık başarı durumları netleşmiştir.Hasat zamanı veya sonrasında yeryüzünde genelde “tufan” sembolüyle ifade edilen bir toplu doğal afetler dönemi gerçekleşir. Toplu doğal felaketler gerçekte yeryüzünü yeni devreye hazırlayıcı bir temizleme, arıtma işlevini görür ve bu çoğunlukla hasat alındıktan sonra ve yeni devre başlamadan önce meydana gelir. Ergün Arıkdal bu konuda şu bilgiyi vermektedir:“Fiziksel kıyametler hasat alındıktan sonra, tarlanın içinde kalan sapların yakılıp bırakılan külle tarlanın daha verimli olmasını sağlamak içindir. Fiziksel kıyamet, hasat toplandıktan sonra tarlanın tekrar sürülmesi demektir”.
Kıyamın Sembolik Anlamı
Kıyam kelimesinin anlamı uyanıştır, şu anda bütün insanlık bu uyanışı ve ayağa kalkabilmenin sancılarını yani kıyam’ı yaşmaktadır.Kıyamet iki türlü açıklanabilir; birincisi varlığın kişisel kıyameti, ikincisiyse varlıkların kıyametleri. Birincisi varlığın bedenini terkedişinden sonra bir şuur uyanıklığına sahip olması demek olurken ikincisi ise her okulun eğitim dönemi sonunda meydana gelen toplu bir şuurlanmayı ifade eder. Bu şuurlanma daha önceki realitelerin bir hakikat içinde birliğe ulaşması demektir. Bu noktada tüm fazlalıklar, tüm hatalı hareketler, düşünceler, ifadeler, bütün hatalı öğretiler terk edilerek gerçeğe ulaşılır, yani gerçek serbest şuura ulaşılır. Bu şekilde kıyam etmek uzun devreler içinde gerçekleşir. Genellikle fiziksel olarak ele alınan (dağların yürümesi, yerlerin yarılmaz vs) kıyamet gerçekte tüm boyutlarda, varlığın hem iç boyutunda hem de dış boyutunda meydana gelir. Gerçek kıyamet uyanıştır, yükselmektir, bir yükselme hazırlığıdır. Tıpkı bir yayın gerilmesi gibi anlayış seviyesinin yükselmeye hazır hale gelmesidir. Yükselmek ise kendini geliştirmekle; yani bireysel olarak iç donanımını arttırmakla, kapasitesini açmak daha fazla ve daha yüksek enerjilere temas edebilmekle ve o yüksek enerjilerin bilgisini kendi üzerine çekebilmekle, o bilgilere nüfuz edebilir hale gelmekle gerçekleşebilir. Kişiler tek tek kendi yükselişlerini gerçekleştirirken dünyanın enerjilerini de yükseltmiş olurlar. Bu yükselişi sağlamak için görev almış pek çok varlık gelişmek ve geliştirmek adına çalışmakta, bu doğrultuda hazırlanmış olan yaşam planlarını da böylelikle gerçekleştirmektedir. Görevli olanların yaşam planlarını mümkün mertebe tutmaları, ona sarılmaları ve o yolda ilerlemeleri onlar için çok ferah ve aydınlık yolların açılmasına neden olacaktır çünkü yaşam planlarını gerçekleştirmektedirler. Aksi takdirde bu kişiler yaşam planın dışına çıktıklarında yollarda çok fazla çukur, çamur, uçurum, beklenmeyen hadiseler, karanlıklar, bataklıklar, dikenli yollarla karşılaşabilirler ama kendi yollarında yürüdükleri taktirde o yol onlara felaketler ve sıkıntılar getirmez çünkü seçtikleri ve bir program yaparak içine doğdukları yolda emin adımlarla ilerlemektedirler.Kıyamet global bir gelişim, bir başkalaşım hareketidir. Üst üste seri olarak oluşan olaylar şuurlanmanın hızını meydana getirmektedir. İçinde bulunduğumuz kıyam devrinde, başka bir deyişle devre sonunda, her varlık bir atılım yapabilmenin hazırlıkları içindedir. Şu an dünya gezegeninde içinde bulunduğumuz alan çok ağır, çok yoğun, hareket etmesi zor, son derece dejenere, yoz, ilahi tesirlerin kaybedildiği Tanrı ve Varoluşun Özüne ait en değerlir bilgilerin, hafızalarda en ufak bir izinin bile kalmaz hale geldiği dolayısıyla her şeyin giderek katılaştığı, maddeleştiği ağır bir alandır. Şu an bu ağır alan içinde varlığını sürdüren herkes enerjisi kullanılmış ve ağır bir hale gelmiş geçmişi ve geçmiş anıları ile olan bağını koparmak, mevcut şuurunu ve anlayış seviyesini değiştirmek ihtiyacındadır.Bu aynı zamanda mevcut enerji seviyesini de değiştirmek, yükseltmek anlamına gelir. Anlayış seviyesi aşıldığında geçmiş de aşılmış olur. Buna “karmik telafi” adı verilmektedir. Bizler dünya olaylarının içinde yaşamımızı sürdürürken iç varlığımız bu olaylardan biz fark etmesek de pek çok bilgiyi bünyesine emmekte, böylelikle gelişimimiz gerçekleşmektedir. Bu gelişim global ölçekte seyrine devam ederken varlıklar bazen negatif, bazen de pozitif hareket eder.
Istırabın Sembolik Anlamı
Her şey pozitif yönde geliştiği halde anlayış seviyeleri nedeniyle bazı olaylar insanlara olumsuz gibi görünür ve böylece ıstırap ortaya çıkar. Bizleri diri ve ayakta tutan, anlayışımızı yükselten, toleransımızı artıran, hatta bize gerçek sevgiyi tattıran ıstıraplarımızdır. Istırap, İnsan varlığının dünya olaylarını sentezleme gücünü ifade eder ve yüksek bir planın tesirlerini bizim algılama biçimimizdir. Ancak bu ıstırap geçici bir örtü gibidir ve onu çıkarttığımızda ortaya olgun bir mutluluk, bir gelişme meyvesi doğar. Dolayısıyla gerçekte her şey pozitiftir. Her şey gelişme yolundadır ve bu amaçla her araç kullanılır. Bazen ıstırap bilgiye susamış, çöllerde kaybolmuş ruhlara arınma için sunulan bir testi su gibidir. Sembol dilini çözerken ıstıraba bakış açısının değiştirilmesi yeni çağa adaptasyonun ilk ve temel adımıdır. Bu adım atılamıyorsa uyanıştan da söz etmek abesle iştigal olur.Kıyamet yani uyanış, ayağa kalkış fiziksel bir değişim olmamasından öte, psişik bir değişimdir. Herkes, Ruhsal Yönetim’in gören gözü, işiten kulağıdır. Bu nedenle Tanrı için “O her şeyi bilir” derler. Alınan bilginin toplamı ise bizi büyük bir hazırlığa götürmektedir. Genel dünya tekamülünün gerçekleşebilmesi için veriler biriktiriliyor. Belli bir kıvama ulaştığı zaman büyük bir sıçramayla bütün Dünya Okulu olduğu gibi başka bir şekle, başka bir hayata dönüşür. İşte bu işaret edilen Yeni Çağ ya da Altın Çağ’dan sonra yapılan sıçrama ile insanlık ailesi olarak ortak kullanılacak yeni bilgiler ve yeni bir eğitim devresi başlayacaktır. Tüm ezoterik tradisyonlar içinde bulunduğumuz dönem için bu bilgiyi değişik yollarla anlatmanın sembollerini bulmuşlardır. O tip dönemlerde toplu bir kıyamet yani uyanış yaşanır. Ondan sonra ise Dünya gezegeni yeni bir döneme hazırlanır ve yeni bilgilerle, uygulamalarla karşılaşılır, belli bir süreç ve aşamadan sonra da kıyamet tasvirleri fiziğe dönüşür.Kadim bilgeliğe göre; gezegenimiz kendini yenileme ihtiyacı içindedir. Dünya bir başkalaşım yaşayacak ve yeni dünyanın üzerinde de yeni şartlara uygun varlıkların enkarnasyonları yani doğuşları gerçekleşecek, dünyaya başka Ademler ve Havvalar gelmeye başlayacaktır. Bizler ise dünya insanlığı olarak çok büyük bir sıçramanın eşiğinde olduğumuzdan bir hızlanma içindeyiz. Meydana gelen tüm yozlaşmalar, karmaşalar bu yüzdendir. Herkes son vazifesini tamamlamaya, kendi realitesini, anlayışını yükseltmeye çalışmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.