SU'YA
Sıcaktı. O kadar sıcaktı ki ağzımdan çıkan nefesin beni küçük , çirkin bir dinozora benzettiğini düşünürdüm solurken.Nefesim soluk borumu yaka yaka yavaşça yukarı çıkar ağzımdan püfleyiverirdi. Bazen onu gördüğüm de olurdu. Hamamın giriş kısmıyla iç kısmını ayıran holde – ki burası genişçe bir salondu- nefesimi gördüğüm de olurdu. Ağzımdan dışarı savurduğum hatta biraz da hohlayarak çıkışını seramoniye çevirdiğim nefesim, bir dumanmış izlenimini verirdi bana. İşte bu yüzden ben Hüsn ü Şifa’nın küçük dinozoruydum .
Hüsn ü Şifa… İnsanların sadece kirlerinden arınmak için geldikleri bir yer değildi. Hatta bir yer değildi. Kadınlar ülkesiydi. Genci yaşlısı çocuğu her kimsesiyle bir ülkecikti .Annemin kardeşimi yıkadığı zamanlar hamamda dolaşmak, hatta bilmediğim bir tarafını keşfe çıkmak, benim en güzel kaytarmalarımdı. Hevesle annemin gözünün önünden kaçmalarım tedirginliğimi de besler ve keşif macerama , annemin beni arayıp bulamama ve sonrasında yiyeceğim paparayı da ekleyerek kurnamızın başına doğru yola koyulurdum. Hüsn ü Şifa’nın böyle zamanlarda benim için üzüldüğünü bilirdim.
Evet ben bu büyük ve kadim hamama üç haftada bir, kirlerini annesinin eliyle dökmeye gelebilen, kininden ve zavallılığından hamama sessizce ateşler saçan , küçük bir dinozordum.Kendimi bildim bileli annem, beni ve kız kardeşimi bu hamama getirirdi.Hüsn ü Şifa ‘ya … Adından ne kadar eski bir hamam olduğunu anlamışsınızdır.Tabii eski hamamların şanını koruması için şakşaklı bir ismin yetmeyeceğini de. Yıkılacağını söyleyenler onun şanına şan kattılar. Neden hep bu söylenip durdu bilmiyorum . Çocukluğum boyunca her yıl hamamın yaklaşık bir ay kadar tadilat görmesi onun devlet eliyle yıkılacağı dedikodularını bir süre ertelese de tamamen ortadan kaldırmadı. Zaten hamam da yıkılmadı ama dedikodular hep devam etti. Bu dedikodular hamamın cazibesine ve kadınların çenesine güç kattı. Annem bu hamamın bekası için dua ederdi böyle zamanlarda. Annemin hamamın yıkılacağına dair vehimlerini körükleyen kardeşimi çimdiklemek ise bana düşerdi. Çimdikle dinozor bakışlarımı birleştirir onu sustururdum içim acıya acıya.Ne kadar da küçüktü.
Mütemadiyen tadilat gören bu hamamın içinde bir şeylerin pek değişmediğini söylesem yalan olmaz.Kadınlar istemedikleri sürece hiçbir şeyin değiştiğini görmezler(di). İsterler(di ) ki her şey bildikleri gibi kalsın. Aynı yerde aynı şekilde.Hafızaları tazelenmesin. Nihayetinde ben de o camiadandım . Çocuk ama kadından .Belki de çocuk dimağım oynadı o zamanlar bana bu oyunu .Neyse hamam bence değişmedi.
Pasımı, kirimi, tüm üşümelerimi, öfkemi hep bu hamamda akıttım ben.Öksüzlüğümüze , fakirliğimize, çaresizliğimize kucağını açmış bu hamamın yıkılmaya yüz tutmuş köşelerini görmek beni hep ürküttü. Hayata tutunması gereken ben değil de bu hamamdı sanki. O benim en sıcak yuvamdı.Geceleri üşümekten uyuyamadığım zamanlarda burada olmayı hayal eder ısınırdım ya da ısındığımı zannede zannede uykuya dalardım. Uyku daima ‘gerçek’ten daha sıcaktı.Uyku böyle gecelerde sıcak sularıyla bana kollarını açmış Hüsn ü Şifa’ydı. Şimdi düşünüyorum da annemle Hüsn ü Şifa mı birbirine karışmıştı, Hüsn ü Şifa’yla sıcak olan her şey mi bilmiyorum. Sadece iyi şeylerin çocuk dimağında hep birbirine karıştığını biliyorum. Bir de sıcak olan bütün sözcüklerin yan yana ya da iç içe olduğunu…
Hüsn ü Şifa için su ne ise bizim için de annemiz oydu.Mis gibi kokan sabun köpüklerini üzerimize yayan,canımızı yakmadan saçımızı tarayan melek annem. Hamamdaki kadınların en güzeli benim annemdi kuşkusuz.Hüsn ü Şifa’nın dul Güzide ‘si. Git gide zayıfladığını Hüsn ü Şifa da fark etmiş miydi bilmiyorum. Ben de fark etmemiştim . Annem hep zayıftı ki. Bazen kızıyorum Hüs n ü Şifa’ya . Delileri bile iyileştiren şifalı suları vardı hani ? Tüm yara bereleri iyileştiren… Vaktinde evliya eren kısmından insanların yıkandığı bu hamam, ta o zamanlardan beri şifa dağıtırmış herkese.Bunun yalan olduğunu sonradan anladım. Yine de bazen keşke annemin gün be gün çöken bedenini de sularıyla diriltmeye gücü yetseydi diyorum Hüsn ü Şifa’nın .
Keşke ben o hamamda annem için diğer kadınların hayatlarından, yüzlerinden bir şeyler çalabilseydim diyorum.Keşke diğer kadınları görünce ona daha çok sarılsaydım diyorum.Yürüyüşleri, kahkahaları, edaları, kollarında ışıldayan altın bilezikleriyle daha bir kadın gibi duran kadınlardan , biraz mutluluk çalabilseydim annem için diyorum.
Eğlenerek bedenlerini zevk içinde yağa bulayan bazı kadınlardan neşe çalabilseydim keşke. Belki verilecek bir şey olsa hepsi verirdi parmak uçlarında bunu anneme. Tombul , süt bayaz tenlerini yağlayan , saçlarına kınalar süren bu cıvıl cıvıl kadınlara Hüsn ü Şifa da bakıyor muydu bilmiyorum . Dili olsa bana bunu söyler miydi?Kimi sadece akça pakça olmak için yıkanırken kimi bedenini erkeğine hazırlardı. Böyle yıkanan kadınları hemen tanırdı Hüsn ü Şifa. Hüsn ü Şifa bilirdi kadınları. Kendi yüreğine ulaşamamış adamlara aşık nice kadınlar görmüştü kimbilir. Tenini değil de ruhunu yıkayan nice kadın görmüştü.
Dili olsa erkeklere neler fısıldardı peki ?Taşlarında erkeğine daha güzel görünmek, daha hoş kokmak için lavanta, menekşe ve türlü türlü yağlar sürünen koca memeli kadınlara, gencecik güzellere, taze gelinlere , al yanaklı dullara gözleriyle şahit olan yaşlı hamam dile gelse… Bedenini gördüğü kadınların içlerini de görür müydü bu Hüsn ü Şifa? Yalanlarını, türlü gelin kaynana oyunlarını, yalandan hastalık edalarını, kıskançlıklarını , aldatmalarını, ihtiraslarını…
Sonra anneliklerini, aşklarını, merhametlerini, akıllarında tüm saflığıyla gezinen güzel duygularını, fedakarlıklarını, sessizliklerini ve derine gömdükleri güzellikleri bilir miydi Hüsn ü Şifa? Suyla sabunu bir nakış gibi bedenine işleyen kadınların köpüklerini akıtan Hüsn ü Şifa bilirdi elbet . Bilmez olur muydu?
Ben hamam manzaralarını dikkatle izler ve düşünürken hamamın dev anası ( kapı görevlisi iri memeli kadın) anneme bakarak bağırırdı. Sanki onu hamamdaki herkesin görmesini ister gibi , Hüsn ü Şifa’nın kendisini ödüllendirmesini mi beklerdi böyle zamanlarda bilmem ? Bunu hep merak ettim.
-Saat dolduuuuuu haydiiiiii çıkınnnnnnnn
Ne de olsa az para veriyorduk içeri girerken.
Bu ses eminim Hüsn ü Şifa’nın da kulaklarını rahatsız ederdi benimkileri ettiği gibi. O gün ve ona benzer başka günler ve daha sonra, her yıkanışımda , sabun köpüklerini her gördüğümde, yatakta üşüdüğümü her hissedişimde ‘ Saat doldu haydiiiiii çıkınnnnn.’
Sonra bir gün , ben yine çocukken. Hamama gidişlerimizden birinde , Hüsn ü Şifa’nın mermerlerinin üstünde , kardeşimle, nefessiz kaldık. Öylece nefessiz kaldık.
Annem için o kadınların yüzlerinden hiçbir şey çalamadım. Yüzünde su damlaları vardı. Saçları düştüğü yerde akan suyla dalgalanıyordu pürüzsüzce. Annemin saçları Hüsn ü Şifa’nın oluklarında dalgalanıyordu. Hüsnü Şifa onu seçmişti işte.
Şimdi yıllar sonra ona bakıyorum. Gecenin koynuna aldığı çocukluğum Hüsn ü Şifa’ya bakıyor. Yokluğa bakıyor gibiyim ama o hala dimdik ayakta, yıkılmamış. Birşeylere içinden bakmakla dışından bakmak arasında sadece ‘zaman’ var. Biliyorum. Bir de su…
.