- 1244 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
GÜLSÜM ANNE. Son Bölüm
“ Günler günleri kovalarken arkadaşlığımız ilerledi Yadigar’ la. Yaşlı bir annemden başka kimsemin olmadığını öğrendiğinde gözünden akan gözyaşı okladı yüreğimi Yadigar’ ın “ diyor ve ekliyordu,
“ nasılda tavladım Yadigar’ı, daha tüketilmemiş yıllarımız var ve biz evlenmeye karar verdik” deyip gülüyordu kıs kıs.
Ah diyordu iç çekerek Gülsüm Anne.
“ İlk Yadigar’ ın annesi irkildi beni görür görmez . Belli ki Yadigar’ ın gururu katıksız bu kadından doğmuştu. Ardından diğer aile fertleri yakıştıramadılar beni Yadigar’ıma. Ellerinden de bir şey gelmiyordu evliliğimize mani olacak. Bir rüya mıydı uyanmaya kıyamadığım diye düşünürdüm hep.
Çok yakışıklıydı Yadigar ve Arnavut soyundan. Konuşması durgun olsa da bakışları deliyordu insanın yüreğini “ derken hep sağ elini göğsüne götürüyordu.
“ Bornova Belediye nikah salonunda evlendik, nikah sonrası Faytonla gezdik şehri bir baştan bir başa diyordu. İkimizi faytonda görenler bir uğultuyla bakıyor bize, beni Yadigar’ ı ma yakıştıramıyorlardı. İçimden tu hepinizin Allah belasını versin, size ne ya, adam beni, ben adamı sevdim “ diyordu yüzü gerile gerile ve kızıyordu.
Onlara neydi ki iki gönül birbirini sevmiş ve evleniyorlar.
Haklısın Gülsüm anne diyorduk hep bir ağızdan.
Gaza gelen Gülsüm anne ;
“ Bir müddet sonra, iki katlı kahve rengi boyalı bir evin önünde durdu faytonumuz. Önce Yadigar’ ım indi faytondan, bir eliyle elimden tutup beni aşağı indirirken, bir yandan da gelinliğimi tutuyordu diğer eliyle.
Yumuşak yüzlü bir nine önümü kesti ve ilk o öptü alnımdan.
“ Adım Sıdıka, seni çok sevdim, Allah Yadigar’ ım la seni bir yastıkta kocaltsın ve bir düzüne çocuğunuz olsun “ dedi - “ diyor ve ekliyordu, “ Ben de sevmiştim Sıdıka nineyi. “ derken heyecanla,
“ Kaç merdiven çıktım, yorulmuş muydum, yoksa heyecan mı yapıyordum bilmiyorum. Meydan okurcasına vakur bir sese uyandım. “
“ Hoş geldin evine gönlümün sultanı “
“ diyen Yadigar’ ın sesine uyup, Hikmetine teslimim diye devam eden duam yarım kalmıştı sanki, tüm duygularım dans ediyordu içimin meydanında. Bir yandan aşka alfabe sözleri Yadigar’ ımın dilinden damlarken, diğer yandan zambak düğmeli gelinliğim üzerimden kayıyordu balık bedenimden gülümseyerek “ derken hep gülüyorduk.
“ Orospular ne gülüyorsunuz “ derken bir yandan da evlilik hikayesinin hiçbir detayını kaçırmadan anlatıyordu.
“ Gecenin ustabaşısı olan ben, karanlıktan korkuyordum. Ne de çok yıldız biriktirmiştim gözlerimde. En büyük hakikatti Yadigar’ la olan gecemiz “ derken, yıldızları söndürüyordu sanki o izbe gözlerinde.
Ve mırıldanıyordu Gülsüm anne,
“ Sıdıka Nine bir düzüne diyordu da bilemiyordu Yadigar’ ımın tez vakit öleceğini. İki yıl sürdü mutluluğumuz. İşten gelirken bir trafik kazası sonucunda ölmüştü tadına doyamadığım, cihana bedel Cihan’ ımın babası Yadigar. “ diyor ve damlatıyordu her seferinde gözünden bir damla.
* * *
Cihan’ dı oğlunun adı, evliydi. Bir kız bir oğlan çocuğu vardı onun da.
Ta Buca’ da oturuyordu, ayda bir sefer gelirdi tek başına, Bayramlarda görürdük gelinini ve torunlarını.
Hiç de yüksünmezdi gelininden Gülsüm anne, bilirdi çektiğini, oğluna çektirdiğini gelinini de anlatmazdı bir türlü. Torunlarının hayali yakardı ciğerini, kavrulurdu zaman zaman. Torunlarına sevgisi can üstüydü oysa. Mutlu gösterirdi resimlerde hep kendini de acıyan yanını hiç göremezdik. Belki de bağırıp çağırması yalnızlığına itiraf makamıydı.
* * *
Bir sessizlik çınlıyordu Gülsüm annenin evinin duvarlarından. Kapalı perdelerden içerisi de görünmüyordu.
Yaslandı ahali kapıya. Bir çırpıda kırıldı o ahşap kapı. Griye çalan beyaz işlemeli bir örtüyle kaplı ot yastıkla süslenmiş bir sedir göze çarptı ilk. Metal bir karyola üzerinde kirli bir yatağın üstünde entarisiyle yatıyordu Gülsüm anne.
Böyle mi uyuyakalmıştı acaba diye sesler yükselirken, mahallenin bilmiş ablası Hatice yokladı Gülsüm anneyi.
“ Ölmüş “ dedi, “ hem de çoktan.
Bir figan koptu oracıkta.
Gülsüm anne ölmüştü, hem de yapayalnız. Ne zaman ölmüştü, nasıl ölmüştü bilen yok.
Cihan geldi biricik oğlu, annesinin göğsüne yaslanıp ağlarken, ona diş bileyen Hatice atıldı lafa,
“ git de mundar karının dizinin dibine ağla. “
Aldırmadı Cihan, belki duymadı bile.
* * *
Gülsüm anne “ bu Hatice var ya orospu Hatice, sokak başlarında çok yürek ıslattı da bir bizim Cihan’ ı gönlüne sokamadı “ derdi. Hatice de iç geçirirdi. Bu söze hep.
Sevmiş karşı komşusu Cihan’ ı da Hatice, konduramamış gül kokulu sevdasını yüreğine.
Ahlaksız değildi Hatice Hanım, hele orospu hiç değildi, takılırdı niye gelinim olamadın diye ve kızıp ona orospu derdi hep Gülsüm Anne.
* * *
Polisler geldiğinde önce virane evin önüne birikmiş meraklı mahalleliyi, dedikodu yapan kadınları uzaklaştırdı evden. Sonra bizleri çıkardılar odadan.
Biz de seyrediyorduk neler olacağını ki, kirli bir şilte üzerine konulmuş Gülsüm annenin ölüsü polislerin elinde arabaya konuldu.
Öğrendik hastaneye götürülerek otopsi yapılmış.
Kaderinin sırrı gizliymiş Gülsüm annenin huysuzluğunda, Kayıp eşinin izi oğlundaymış.
Oğlunun yokluğunaymış sesinin çığırtkanlığı.
Düşünüp düşünüp ağlarmış bize her güldüğünde. Gurbet çekermiş gözü hem de telefon direklerinden ta Van’ ı.
Gecenin gözleri tam da üzerineyken ağırlığını hissettirmiş yalnızlık, kalbine çökmüş bir durağanlık.
* * *
Ayrılmasının ilk günüydü mahallemizden Gülsüm annenin. Virane evinden kokusu kaplıyordu tüm mahalleyi. bir şeyler dokunmuş cümle kadınların yüreğine.
Hani derler ya tırnağımdan bir parçaydı, işte öyle acımıştı canım.
Şair kesilmişti ardına ağıt yakan Gülsüm annenin deyimiyle orospu Hatice.
Temmuz’ un on üçydü, Cuma’ nın ardına yaslanan bugünkü Cumartesi.
Meğer Gülsüm anne Temmuz’ dan hiç dışarı çıkmamış ki. !
Temmuz ayında doğmuş, Yadigar’ ıyla vuslata erip, Temmuz ayında doğurmuş Cihan’ ını.
Kendine fazla gelen Telefondaki o güzel sesi Yadigar’ ına yetmemiş, oğluna ise hiç değmemiş.
Kendi öyküsü Temmuz’ da kader olup yazılmış Gülsüm Annenin alnına.
Uzun soluklu bol kahkahalı Gülsüm anneli günlerimiz bitmişti artık.
Kim gider, kim kalır hesabı bize kalan sadece kısa yakınımızda bildiğimiz, ancak gelmesini istemediğimiz kısa soluklu mimli tarihimiz.
Bilesin ki Gülsüm anne, her günümde bir gözyaşın gülümsüyor gözlerime, her küfrünü yutuyorum en kutsal sözün diye.
Şimdi anladım musalla beyazı gözlerinle nereye kör bakışı göz kırptığını.
Sallansın günahların bedeninden, boynundaki defterin beyaz, güllerin hep asuman olsun. Ağlat melekleri masum düşüncenle ve kanatlandır ruhunu süzül ta göğün en yükseğine ve seyret bir avuç dua gönderen beni….
Zekeriya DUMAN
YORUMLAR
Çok güzel bir öykü, eskiden kimsesiz gülsüm annelere tüm mahalle üzülürdü, şimdi tün anne ve babalar kimsesiz. Şartlar herkesi bir köşeye fırlatıyor, gidene de kalana da bir şey diyemiyorsun.
Saygılarımla.
.birisi.(zekeriya duman)
İlginize teşekkür ederim.
Saygılarımla.
ikisini de okudum ama ilki ağlattı beni Gülsüm anne şanslıymış yinede oğlu az çok gelirmiş yanına bayramda hele ölüsüne de gelmiş ama benim oğlum kırk senedir hiç gelmez yanıma her bayram pencere önünde ağlar dururum geleni geçeni de o sanır uzun uzun arkasından bakarım eğer gerçekse HİKAYE GÜLSÜM ANNENİN KABRİ NUR OLSUN İKİ ÜÇ KERE OKUDUM VE HER OKUMAMDA AĞLADIM YAZAN YÜREĞİNİZİ DE KUTLARIM AYRICA