- 970 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNCE ÇİZGİDE PAPATYA FALI, KELEBEĞİN ÖMRÜ…
“Cansızlığıma bakarken canan hani, Kubbe altında baki ilahi, İrem bağı Kevser çeşmesi hayali, canda canan aşk derim illaki… “
Uğultulu sesler arasında kalındığında, seslerden mi sağırlaşırdı kulak? Aklın durduğu nokta sevda adına kördüğümdü. Uçuk kaçık ruh hali tarifi rüzgâra kapıldım, hırçın dalgalar arasında battı çıktı rotası belli yelkeni yırtık gemi sığınacağım barınak yırtığı onaracak aşk ehli benim gibi akıl yitiği.
Mavi düşlerle yaşamak düşte beyaz kanatlı melek veya kalp hırsızı beyaz atlı prens arayışı içindeyiz. Yüce yaratıcı sol sineye yerleştirdiği yürek sevdalılara dil olsa gerek.
Kimisi maskeye tutulurken kimisi de özüne özü gibi ayna arar. Maskeye uyup öz aynasından kopan istikametinde huysuz yuva sonu adliye koridoru veya erken kara toprağı görmesidir. Aynaya düşen yansıma ise;
Teneke yığını yapay zekâ ile yönetilen düşünce değiliz. Hakikatin özel tasarımı duygu yüklü insan nesli Âdem babamız, Havva anamızdan günümüze kadar uzanan, meşakkatli yolculuğu devam ettirecek aşk erenleriyiz.
Mecnunum Leyla’mı gördüm suret Leyla benden geçti ebedi Mevla’m diyen Kays mı?... Züleyha’nın aydınlık yüzü, edep hayâsıyla vurulduğu Yusuf’u kuyulardan zindanlara yolculuğunda sahiplenme arzusuyla yırtığı gömlek, Ferhat’ın Şirin için dağları delmesi, Aslı ile Kerem’i mi demeli ve bitiremeyeceğimiz hikâyeler.
“ Aşkı ısmarlamışlar pazardan, aşkımızı aldık Kâl-u Bela’dan, kaçmak kurtuluş muydu? Canandan, Can özümle bağlıyken Cananda. “
Gün batımı ile gün doğuşu arasında bitmeyen gecede özümde büyüttüğüm yangını ölü ceset ruh sağken hangi sarışın, esmer, kumralın aklında yazılı cismimin adı. Derin bilmecenin özüyle sadrıma nakış nakış süslerken seni, hattatın suskunluğudur duruşum. Sessizlikte tuttuğum orucumsun, şeytani rüyaların prangalarından kurtulup isyan fanusundan ayrıldığımda adın AŞK susuzluğumu öz yangınıma kana kana içerek orucumu bozuyorum.
“ Gözyaşları aynı, renkler mi farklı? Gözyaşı insanın gözlerini yakar mı? Rengi dili ayrı olsa bile, Aşk gönüllerin güzelliğinde saklı… “
Üzerime odaklanan onca göz varken senin gözünden başkası görmez. Kanatsız bir âdem iken yakan sözlerinle uçarım. Aşk ile hayali bir güzele yazılacaksa söz, sıralı dağlar, geceye düşen sis, aşk ressamın bitiremediği çizim, şairin çoğaltarak yazdığı dize, yazarın kalemiyle büyüttüğü cefa dile, neyzenin içten üflediği kuru kamışın yakıcı sesi, bütünüyle düşer sevgilinin yâdına seher vakti sala muştusuyla yeni aşklara yelken açar.
“ İki gönlü tutuşturduk, samanlığı seyran ettik, Âlem âşıklara hayran, Döner aşk ile devran “
Dertlenmeyen ne bilsin aşkın dilinden, SENİ SEVİYORUM iki kelime ile söylenebiliyordu. Papatya falı; -Seviyor mu?. -Sevmiyor mu?. Sorularıyla kendini avutan sevgili, papatyanın kopan her beyaz yaprağının ardından içten içe ah çeker bilir misin?
Papatya; -Dilim olsa da söylesem sevgiliye özüm neden sarı yapraklarım beyaz, aşk ile düştüğüm ince hastalık sonucunda özüm sarardı. Yapraklarımın beyazı ise kefenimin rengini alır. İki renk özden gelir lâl oluşumdan anlatamam derdimi.
“ Mahremime alıp saklarken seni gel ahu gözlerini mezar edip göm beni… “
Çiçekten çiçeğe geçen kelebek tek o anlarmış lâl papatyanın halinden.
Kelebek; -Üç günlük ömürle bende tutuldum bu derde papatya halini kimse bilmese de benim gibi ömrü kısa olan biliyorsa buna sevinmelisin.
Sözün bittiği yerde kelebek güneşe doğru kanatlanır. Güneşin ateşi kelebeğin kanatlarını yakar. Kelebeği şakın şaşkın seyirdeydi papatya, yanık kanatla cansız bedeni gölgesine düşünce içindeki ah közde dağlandı.
Papatyanın lâl dili çözülür;
“ Aşk cansın canansın, seni büyüttük özümüzde, özümüz yandı aşkın közünde. “
… Noktalarla sırladım aşk hecelerini, SENİ SEVİYORUM iki dudak arasına sıkıştırılmış ucuz kelimeler değildi. Erken yâda geç söylenince arada kalan gizli hal papatyanın öz sarısı kelebeğin kanatlarının üç günlük ömürle yanarak küle dönmesi haliydi. Sırra erenlerim, üç nokta tek hece duruşum susuşumdur aşk ile vesselam.
Ahmet Faruk Güvenç
03:36_11.04.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.