- 1658 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Gülsüm Anne. İlk Bölüm
Bir kargaşaya bürünmüştü göbeğine ay düşmüş İzmir. Şafak sökene kadar da böyle kalacaktı. Kimi mekân alkole boyandı, kimisi ahlaksızlığa doydu. Konak’ dan esen rüzgarla birlikte deniz paklandı üzerinden tüterek gelen Güneşin aydınlığına ve gecenin serinliğini üzerine çekerek buharlaştı nem olup sardı kentin bacaklarını.
* * *
Temmuz’ un on ikisiydi, saatler 09.00’ u gösteriyordu ki olanca yapışkanlığını üzerinde taşıyan sıcaklık Balçova’ da yıkık bir eve ulaştığında bir çığlığa koşuştu olanca mahalleli.
* * *
Tek başına yaşayan Gülsüm annenin bu saatte mahallede olmaması düşünülemezdi. O mahalleye çıkacak, mahallenin küçük çocuklarına bağıracaktı. Çocuklarda alışmıştı Gülsüm annenin kendilerine bağırmasına, hatta kovalayıp dövmesine.
Bir gün tarifsiz bir ağlamayla tanışmıştı beş yaşındaki Mine. Gülsüm annesi kovalayıp Mine’ nin suratına bir şamar atmıştı.
Kızının ağlama sesini duyan annesi hiç ses etmeden kolundan tuttuğu gibi eve almıştı güzeller güzeli kızını.
Rengarenk tokalarla süslenmiş omzuna kadar uzanan siyah saçlarıyla gizlediği yüzünün güzelliğini gözlerinin yeşil rengi taçlandırıyordu mahalleye.
Memur bir babanın kızıydı Mine. Annesi güzel mi güzel Arife Hanımdı. İlk çocuklarıydı Mine. Gözleri gibi bakıyorlardı kızlarına.
Arife hanım, evinin bahçesine girer girmez köşede bulunan tahtadan yapılmış oturağa kızı Mine’yi oturtarak gözlerinden akan gümüş tanelerine benzeyen göz yaşlarını silerken, yüz ifadesiyle Gülsüm annenin kızını dövmesini onaylamıyordu. Hatta kızıyordu içinden. Ama bir şey diyemiyordu kimsenin diyemediği gibi.
Huysuzdu ama herkes tarafından seviliyordu Gülsüm anne. Mahallede dediği dedikti. Ne söylerse mahallenin hanımları tarafından emir kabul ediliyor, sözünün üstüne söz söylenmiyordu.
Alışmıştı mahalle hanımları, Gülsüm annenin etrafında oturup onu dinlemeye. O bağırıp ona buna kızarken diğerleri hiç oralı olmuyor sadece tamam Gülsüm Anne diye geçiştirip kahkahayla gülüyorlardı. Daha çok evlenme hikayesini anlatmasını istiyorlardı Gülsüm Anneden.
Gülsüm Annede ballandıra ballandıra, evlilik hikayesini anlatıyordu.
“ Bornova Posta Müdürlüğünde santral Memuru olarak çalışıyordum, gençtim, biraz daha güzeldim ama bir hayli şişmandım , gecenin bir vaktinde bir bey telefon açtı Van’ la görüşmek için. Tabi telefon numarasını hemen beynime kayıt ettim “
diyordu gülerek.
“ Bir gece, iki gece derken hemen her gün telefon açıyordu bu bey, bir yerlerle görüşmek için. Artık alışmıştım gecenin belli saatinde bu beyle telefonla konuşmaya “ diye devam ediyordu.
“ Yaklaşık bir ay sonra yine aynı saatte bu bey telefon ederek kendisinden, daha doğrusu sesinden etkilendiğini, arkadaşlık yapmak istediğini belirtmesi üzerine hemen balıklama atladım “ deyip “ Buluşma yeri olarak kimsenin bizi tanımayacağı Alsancak Garını seçtiğini ve birbirimizi tanımak için de elimizde birer karanfil olacaktı “ diyordu.
Biz de can kulağıyla dinliyorduk, biraz da dalga geçerek. Teretdütümüz yoktu yalan söylediğine ilişkin.
Devam ediyordu Gülsüm Anne,
“ Bir hayli erken gittim Alsancak Garına. Yarım saat sonra uzun boylu yeşil gözlü sarışın bir bey geldi elinde bir karanfille. Sağa sola bakındıktan sonra benimle göz göze geldiğinde, ben o beyin beklediğim olduğunu hissederek, elimdeki karanfili burnuma götürerek gözlerimle onu süzünce , o da beni süzüp gözlerini hemen kaçırdı “ diyordu.
Haklıydı da, hala şişmandı ve güzel de değildi Gülsüm anne. Anlattığı bey ise yakışıklı. Niye baksın ki diye düşünürdüm bu hikayeyi her dinleyişimde.
Açıldı mı ağzı susmak bilmezdi evlilik hikayesine Gülsüm Annenin.
Eeee diye sorardık hep bir ağızdan. Devam ederdi Gülsüm anne ;
“ Bana bakmamaya özen göstere göstere beş dakika ayakta dikildikten sonra edemedi yanıma geldi benimkisi. Şey dedi, Affedersiniz, beklediğim siz misiniz, telefondaki ses- yani diyebildi ancak. Benim dedim olanca heyecanımla ve dedim de halt ettim, kaçırdım adamı o kocaman endamımla diye “ kahkahayla gülüyordu.
Arada bir susuyor, her zaman yanında taşıdığı pet şişeden suyunu yudumlayıp yine devam ediyordu,
“ Bekliyordum “ diyordu “ gece nöbetlerimde o yakışıklı beyin beni aramasını. Aşık olmuştum, tam bir hafta sonra gururumu yenip telefonunu aramaya karar vermiştim ki, yine bir telefon çaldı ve Alo buyurun efendim der demez, bizimkisinin sevda kokan sesini duymaz mıyım. Artık kasılıyordum, beni aradı “ diyordu “
“ Ben onu aramadan. Yine buluşma teklif etmişti bu sefer Kordon boyunda. Buluştuk bir Pazar günü, hiç konuşmadık, konuşamadık, biraz gezdikten sonra sadece gemiyle gezelim mi dedi benim kisi ve evet deyince kendisine, kağıt helvalarımızı alıp Gemiye bindik, gemi giz dolu gezinti nedenimizi bilircesine Karşıyaka’ ya doğru aheste aheste yol alıyordu. Önceleri denize bakıyorduk, balıklara pike yapan martıların çığlıklarını dinleye dinleye elimizdeki kağıt helvaları gâh ağzımıza götürüyor, gâh parmağımızla ufalayıp balıklara atıyorduk. Birden elimi tuttu benimkisi. Beni kendine döndürerek,
“ Tiksinti, gururumun adı diye başladı, benim ise Yadigâr dedikten sonra devam etti, kimden peydahladım bilmem ki seni aşağılayan gururumu “ dedi - derken hep ağlardı “ Gülsüm anne.