- 401 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Köleci Sosyo Öznel Evrim
Köleci sistem; mal mülk iyelik liginin takdir edilmesi olan kaderleri, tevekkülü ve imanını kendisini de yaratacaktı. Köleci sistem; efendi yararı başta ve ana esas olmak üzere, çok kısmi şekilde de kölesini gözetmenin kendi viritali (virüsçü) öznel mantığını da, köleci sistemin kendisine ürettirecektiler.
Bir çağda, bütün şiddet ve azameti ile bu imanın ilkelerini söyleyecektiler. Bu kendi söylemleriyle meşrulaşacaktılar. Kendi oluşma çağının içinde ve ötesindeki ardılları olan sanal kendileri de bu kendi söylemelerinin, kendi üzerlerine olan yansımalarından kaynaklı olan doğallığıyla, kendi söylemlerine kendileri de inanacaktılar.
Sonra da bu söylemlerinin kendi üzerlerine kendi efektlerinin yarattığı etkimelerin huşusuyla sürecin tam bir ‘kendi yapıp kendileri tapanı’ olacaktılar. Efendiler bu köleci süreçle karınlarında konuşmaya başlamışlardı.
Kendi karınlarında (güya kendi dışlarındaki kaynağın) söyledikleriyle, dıştaki kişileri kendilerine ikrar eder imanla inandırıyorlardı. Başkalarının karnında söylediklerine de, bu kez kendileri inanıyordular. Yansıma, kendi kodlarını taşır. Ama siz Güneş’in tayf ışıması olan frekanslarını değil de tayfın sadece bir kısmını ısı, ışık vs. oluşuyla algılayıp söyleyiş etmenin inanması içindesinizdir.
Yani köleci oldubittinin kendisini (kodlarını) değil de bunun öznel yansıtılması olan imanını, takdirini, tevekkülünü; kader oluşuyla anlayıp söylüyordunuz.
Köleci sistem türlü zamanlarda; türlü araç ve yöntemlerle; türlü şekilde belirim verecektir. Bunların tüm bileşke düşüncesi EMPERYALİZMDİR. Bir Hamurabi dönemi köleci ilişkileri bugün büyük oranda yoktur. Ama köleci ilişkiler olma bağlamında kölecilik, yani emek gücü sömürüsü sürüp gitmektedir.
Çalışanın emek gücünün çok az bir kısmı, çalışanın kendisini yarınki çalışmaya hazır etmesi için yani karnının doyması için çalışanlara geri verilir. Bu zorunludur. Bindiğiniz arabaya tekrar binebilmek için yakıt koymak gibidir. Emek gücünün çok büyük bir kısmı, efendi (şimdiki adıyla işveren tarafından) iç edilir. İşte sömürü budur.
Bu sömürüyü sürdürmek ve sağlamak için çağlar boyu; türlü araç gereç ve gelişmişlik düzeyi içinde bu soygunu yapmak için türlü oyun ve tuzaklar geliştirilmiştir. Bu tuzakların en başında, öznel anlamanın inanç ve inandırma meşruiyet ligi olan dezenformasyonlarının propaganda bombardımanları gelmektedirler.
Bu soygunlar toplumlar arası çapta olursa buna da kısaca emperyalizm diyoruz. İlk çağdaki köleci inkişaf; imanı kökenle, milletleşme konfederalizmiyle; milleti yağmacı, talancı, ganimetiyle sömürgeci olmasının savaşçı, milli (imanı sandaslı) devletleriydiler. Bu yağma; doğrudan talanın da öznel anlatım unsurlarından olan kültür ve imanın hüccetiyle; insan ve mal varlığı kaynaklarının sömürüsüydüler.
Sömürmenin orta çağdaki öznel propaganda yüzleri, kutsal Hristiyan birliğiydi. Mülkü İslam’ın ümmeti olmaktı. Tek tanrı yaratısı ve tek tanrı emri oluşu söylemiyle yeryüzü imparatorluğu kurmanın (cihan imparatoru olmanın) birliği etiketiyle uyuşturan emperyalizm söylemi; orta çağ propaganda araçlarını içeriyordular.
Aynı şey günümüzde demokrasi ve insan hakları götürme ajitasyonlu; demokrasi ve insanlık havarisi kesilmenin şampiyonluğu içinde olmakla emperyalizm; insani görev soslu olmakla aldatan putturlar (tabudurlar). Yani kapitalizm de aldatan bir puttur (tabudur).
Sosyal (etnik) kimlikleri demokrasi sayan emperyalizm; yetmiş iki buçuk etnik kimlikle demokrasinin beşiği olan Irak’a yine de demokrasi (!) götürmeğe pek hevesli oluşuyla oraları işgal ve dizayn etmiştir. Köleci sistemin enstrümanı olan etnik kimlik, dini mezhep ayrılığı o yerlerin yükselen değeri olmakta!
Açıkçası genel olarak yağış olan belirme, yer ve zamana göre kar, fırtına, sağanak, yağmur, dolu, sulu sepken, avanak ıslatan, muson, tayfun vs. şeklinde türlü türlü ya da bir kısmı bir arada belirimleri de veren yağma şekli olsalar da, sonuçta bunların her biri, o yerin yağış (emperyalist belirim) şeklidirler.
İşte köleci sistem (şimdiki kapitalizm eski köleci sistemde hayli uzaklaşmış olmakla ve hala başka tür sömürücü belirimleriyle; bir köleci düzen olan kapitalizm de) bu yüzünü hep gizler. Dezenformasyon yapar. Yani bilmesinlerciliği, oynar.
Kapitalist mantıklı medyaya bir bakın. İmanı bakışlı çıkmazlığın iflası oluşuyla da belirim veren Suriye göçmen dramı, medyada boy boy; çarşaf çarşaf; frekans frekans; insanlık dramı, insanlığın öldüğü yer gibi hiç emperyalizmden (nedenden) bahsetmeyip; hiç alakası olmayan bir yığın abuk sabukluklarla kendini ajite yapmaktadırlar. İnsanlığın öldüğü yer dediğiniz nokta, bir sonuçtur. Göç neden değildir.
Bu bilinçli bir bilgi kirliliğidir. Ve akıl karıştırması olup, doğru düşündürtmeme amaçlıdır. Gereksiz bilgi enformasyonlarıyla halka şaşkınlık verdirmedir. Halkı, istenilen gibi düşündürtmeye şekillendirmedir. Ve sütre gerisinde asıl nedeni gizlemedir. Bu nedenle de halk ta; din, iman, kardeşlik, insanlık türü bu gibi vurguları ister. Sanki kardeş kardeşi, insan insanı, imanlı imanlıyı sömürmez, öldürmez, aldatmaz gibi!
Bu süreç ne insanlık sorunudur. Ne insanlık ayıbıdır. Ne insanlığın öldüğü yerdir. Aksine bu süreç emperyalist bir hareketin sonucudur. Bu süreç bir emperyalizm sorunudur. Bu süreç emperyalizmin ölmesi gereken yerdir.
İnsanlık totem kavramının oluşturulması süreci, bir noktada bitmiş olup; o bitmiş olan noktalara bakıp bakıp insanlığı şablon olarak söylemek, değildir. Aksine her durum ve şartların kendi insan anlayışları, o koşulların inşacı oluşuyla; o şartların kendi gereğinde doğarlar. İlk insan ve insanlık; temas etmeyen totem yapıların temas eden girişmeleriyle, ortaya konmuştu.
İzole edilmiş biyo kültürel yaşam içindeki grup sosyal varlıkları olan ilahlar; bu girişme ve dokunmaları sonunda tarihte ilk kez gruplar arası temasın ürünü olan KENDİ MELEZLERİNİ insanı ortaya koymuştu.
Gruplar arası giriştiriciler olan ilahlar (yalın totem gruplar) temasından yepyeni bir biyo sosyolojik kültürlü sentezin melezi olan varlığına, insan denmekle; tarih sahnesine insan doğmuştu. İşte ilk insan bu anlamla insan denmenin rengini alıyor; meşruiyetliğini bu şartlarda bulup, bu şartlara göre ayağını yine bu şartlara basıyordu. Önce İlahlar vardı. Sonra da bunların gruptu ortaklaşalı girişmesiyle insandılar.
İnsan, insanlığını; köleci sistemde kaybetmişti. Artık insan yoktu. Ön ittifakın insanı ya EFENDİ ya KUL (köle) olmuştu. Mal iyeliğinize göre aitliğiniz ortaya konuyordu. Mal mülk sahibi oluşuyla seçilmişler, efendilerdi. Maldan mülkten yoksun olanlar da; ezilen, horlanan köleler-kullardılar. İttifak aitliği insandı. Bunun kararını vermeyi ve takdirini söylemeyi ilahlar ortaya koymuşlardı.
Artık totemi meşrulaşma grup-gruplar sentezli tayfların katkısıyla; ilahi meşrulaşma olmuştu. Köleci mal mülk sahipliği ve aitliği meşrulaşması da ilahi meşrulaşmaya söyletmekle sürecine başlayacaktı. Şu farkla ki, ön ittifakın canlı kanlı ilahları; kendi doğal ömürlerinin çoktan dolmuş olmasıyla ortalıkta yoktular.
İlahlarının bire bir, yüz yüze tanıklığı içinde olanlar; söylenenleri duyup görenler; bu deklarasyona ahit edip, iman ediyorlardı. Tanıklık ta, ahit te, iman da; bire bir ilah-insan arasındaki açık ikrarlaşmaydılar.
Köleci takdir ve tasarruftaki ilah, artık ortalıkta yoktu. Ama bir zamanların en azı yüz sene kadar sürmüş ilah-insan ilişkili somutluğun yok olmakla yerinde bıraktığı ilah boşluk devinmesinin mana algısı kişilerde sürüp gidiyordu. Şimdiden sonraki ilah ve iman bu nedenle gaibe inanmak olacaktı.
Aitliği belirleyen şey, mülk ilişkisiydi. Yani mülkünüzün olup olmamasıydı (baldırı çıplaklıktı). Ön ittifakın insanına, insan denmiyordu. İnsanlık kültürünü taşıyordu ama ön ittifak ilişkilerini taşımamakla insan denmiyordu. Mal sahibine efendim, ey sahibim deniyordu. Mülkü olanlarda mülkü olmayanlara ey kulum. Ey raiye (sürü), ey mevali diyordular.
Köleci imana, özden inanlara; gururları kırılmasın diye köleliği dolaylı yoldan söyleniyordu. “Ey iman edenler” diye sesleniliyordu. İman edilen neydi? Kendisinden öncesinin ortaklığına bir reddiye oluşla malın mülkün bir takdirle bir kısım insanlara verildiğiydi. Bu takdir ediş şimdi kaza ve kader olmuştu. Siz de bu olup bitene tevekkül edip, çok çok şükür deyip; “iyi bir inanır” oluyordunuz. Bu köleliğiniz onaylayıp, kendi köleliğinizi söyleyiş değil midir?
Efendinin hakları başkaydı, kulların hakları ödevleri başkaydı. Kölelik rengini, bu imancı meşruiyeti ilikten alıyordu. Efendi kölesini istediği gibi tasarruf edebilirdi. Bir köle olan Epikür’ün ayağını kıran kendi efendisine “ çok zorlama ayağımı kırasın dememiş miydim?” demeyi tevekkülle söyleyişi gibidir.
1789 hareketiyle “emeğin belirleyiciliği üzerinde tanımlanmaya başlayan aidiyeti uyrukluklar ve vatandaşlık kavramı üzerinde insan tanımı” yeniden oluştu. Vatandaşlık emeklerin en yüce değer sayılmasıyla, kendi emeğini toplumuna katkı olarak sunan aitliğin anlamı olmuştu.
Emek, herkeste ortaktı. Emek; ortaklaşması; yeni aitlik tanımı olan totem düşünceydi. Bu aitlik tanımı süreci yeniden ortaklaştıran eşitlikçi düşünceydi. Siyaseten, hukuken eşitlikti düşünce; yerelden genele (dünyaya) doğru insan aitliği olmak; emeği ve sosyal değerleri insanda ortaklaşmanın süreci oluyordu.
İşte yeni insan adını; siyasi, hukuki olan teamüllüyle ve emek bazlı oluşuyla bu eşitlikçi düşünceden rengini almaktadır. Bu düşünce ilke olarak köleliği tanımaz. Beslenmeniz (enerji) için ve hayatınızla sosyal yaşamınız için bir miktar emek ortaya koyup çalışmalıydınız. İnsan düşüncesi bu ortaklaştıran zeminde yansıtılıyordu. Yani insan oluş, mal mülk sahipliğinize göre yansıtılmıyordu.
İnsan bir takım tabu düşüncelere dayanıyordu. Bu tabu afaki konulara değinmiyordu. Emeklerin değişilmesi kapsamında “sosyal ortalamalı emek yoğun oluşun, eşitlik ilkesi” olmakla söz konusuydu.
İnsan gaibi olan takdire göre değil de, emekler üzerindeki süreç sel yararlanmalarını paylaşıyordular. Vatandaş oluşuyla geliri olan herkes toplum gücüne vergi denen katkılarını sağlıyorlardı. Bu nedenle katılımcı olmakla yönetenleri bu finansmanları nedeniyle sorgulayabilir oluyordular.
Emekten, üretimden gelen gücüyle, insan söz söyleyip, çalışma hayatını düzenlen organizasyonlarını yapabiliyordular. Bu nedenle insan; hayatın ortak kesendi alanlarına, hep dahil oluyordular.
İnsanlık ta bu noktalarda oluşturulması gerekenlerdi. Çalışma ve sosyal hayat gibi ana ortaklaştıranları gözlerden gizlediğiniz zaman, emperyalizm (sömürü) de bin bir kılığıyla karşınızda olmaya devam edecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.