- 334 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YÜZÜK
Cemil Bey, gençliğinde tam bir beydi. Hep yüksek makamlarda çalışmış, itibar gören bir kimse olmuştu. Her şeyin bir sonu olduğu gibi o güzel günlerinde sonu geldi ve Cemil Bey tüm makamını, mevkisini bırakarak mütevazı bir evde tek başına kaldı. Onu yalnızlığa iten birçok sebep vardı. 79 yaşına girmişti 5 gün önce. Onun doğum gününü kutlayan tek kişi vardı o da tesadüfen tanıştığı bir delikanlı olan Ahmet’ti. Ahmet müsait olduğu zamanlar Cemil Bey’i ziyarete gider, halini hatrını sorar hatta kimi zaman evini temizler ve evin eksiğini, gediğini giderirdi. Bu duruma Cemil Bey hep şaşırmaktaydı, Ahmet akrabası olmamasına rağmen bir insanın babasına göstereceği hürmetten daha fazlasını Cemil Bey’e gösteriyordu. Ahmet bazen Cemil Bey’e “baba” dediği bile olurdu, Cemil Bey artık alışmıştı Ahmet’e evladı gibi severdi ve Ahmet gibi bir evladı olması için neler yapmamıştı ki gençliğinde. İlk evlendiği eşi ile 2 sene evli kaldılar ve eşinden hiç çocuğu olmuyordu, Cemil Bey’de annesinin dolduruşları ve çevredekilerin dedikoduları sebebiyle güzel bir dille ayrıldı Mediha Hanım’dan. Cemil Bey aslında bunu yapmak istemiyordu ama annesi ve arkadaş çevresi onu bu duruma itmişti. Mediha Hanım günlerce ağladı, ne suç işlemişti bilemiyordu, yalvardı Cemil Bey’e ama karar verilmişti artık. ”Boş ol boş ol boş ol” Mediha Hanım istemese de artık karar verilmişti ve durmak yakışı kalmazdı. O da aynen öyle yaptı ve giderken tek gitmedi Mediha Hanım, Cemil Bey’in tüm hayallerini de peşine taktı sürükledi. Cemil Bey ikinci evlilik için hazırlık yapıyordu, bu yeni gelini annesi bulmuştu. Cemil Bey’e anlatırken “Güzel mi güzel, hamarat mı hamarat” diye ballandıra ballandıra anlatıyordu. Cemil Bey’in yeni eşi Ayşe’ydi. Güzelliğine diyecek söz yoktu ama ailesinden hiç adap ve erkan görmemişti. Cemil Bey, Ayşe’yi küçük bir kız gibi eğitmeye çalışıyordu, zaten yaşı da Cemil Bey’e göre epey küçüktü. Cemil Bey’in tüm çabalarına rağmen Ayşe bildiğini okuyordu ve Cemil Bey bu evliliği daha fazla sürdüremedi. Annesi karşı çıktı, baskı yaptı ama bu kez Cemil Bey annesini dinlemeyecekti. “Boş ol boş ol boş ol” Cemil Bey tekrar Mediha Hanım’ı bulmak istedi, hala onu seviyordu ve Mediha Hanım da isterse yeni bir evlilik yapmak istiyordu. Uzun uğraşlar sonunda bir gün Mediha Hanım’ın evini buldu. Kapıyı tıklattı, kapıyı açan çift göz çok tatlı bir erkek çocuğuydu. Arkasında Mediha Hanım “Oğlum gel buraya” dedi ve kapıyı hızlıca kapattı. Cemil Bey ne kadar geç kaldığını işte o zaman anladı, dünyası başına yıkılmıştı. Mediha Hanım’ın bir oğlu olmuştu. Cemil Bey o günden sonra bir daha evlilik yapmadı. Bazen çok sıkıldığında Mediha Hanım’ın evinin önüne gelir uzaktan onları izlerdi. Evet, artık onun hayatında Mediha Hanım bir daha olmayacaktı. Hayat Cemil Bey’i sürekli yalnızlığa sürüklüyordu. Önce başarısız evlilikleri ve sonrasındaysa annesini vefatı. Zaten babasız büyüyen Cemil Bey’in tek ailesi annesiydi ve artık o da yoktu. Cemil Bey tam 20 senedir tek başına kalmaktaydı. Ta ki Ahmet gelene kadar. Ahmet onun dostu, oğlu, arkadaşı, ailesi olmuştu. Nasıl ki Ahmet Cemil Bey’e baba diyorsa, Cemil Bey’de Ahmet’i oğlum diye severdi. Ahmet’ de babasız büyümüştü, babasını hiç görememişti. Annesinin söylediğine göre Ahmet doğmadan babası vefat etmişti. İşte biri babasız büyümüştü, biri de oğulsuz hayat ne kadar garipti. Birinin babaya ihtiyacı varken diğerinin oğula ihtiyacı vardı. Şimdi onca yılın acısını çıkartıyorlardı. Bir gün Cemil Bey, Ahmet’e sen kimin oğlusun baban kimdir diye sordu. Ahmet de ben” Ali Çavuş’un oğluyum, babam askermiş ve annem hamile iken bir görevde vefat etmiş.” Dedi. Ahmet ile Cemil Bey’in sohbetleri uzun uzadıya olurdu, siyaset, din, dünya işleri hepsi hakkında kimi zaman zıt düşseler de hep bir dostça hava içinde daha da ötesi bir baba-oğul gibi konuşurlardı. Ahmet sevdiği kızı anlatır, yakında evleneceğini, düğününün nasıl olacağını en ince ayrıntısına kadar anlatırdı ve Cemil Bey’de davetliydi düğüne.
Ahmet bir gün parmağına bir yüzük taktı, bu yüzük ona babasından kalan hatıraydı, düşürme korkusu ile hiç takmazdı. Keşke dedi keşke babam olsa da bu yüzüğü onun parmağında bir de ben görebilsem dedi. Bu nedenle Ahmet de bu yüzüğü Cemil Bey’e hediye etmeyi düşündü. Yine sıradan bir gündü, Ahmet, Cemil Bey’e annesinin yaptığı çorbadan getirdi, önce biraz çorba içirdikten sonra Cemil Bey’in ağrı kesicilerini içirdi. Cemil Bey yaşlılık nedeniyle çok ağrıları oluyordu ve bel fıtığı bunların en kötüsüydü. Ne kalkmasına ne de yatmasına müsaade ediyordu; ama Cemil Bey, Ahmet’le tanıştı tanışalı ağrıları biraz azalmış ve hayata yeniden tutunmuştu. Ahmet, Cemil Bey’in ağrı kesicisini içirdikten sonra “Sana bir hediyem var baba” dedi. Cemil Bey heyecanlandı, uzun süredir bir hediye almıyordu ve bu duygunun nasıl bir şey olduğunu unutmuştu. Bir çocuk gülümsemesi belirdi Cemil Bey’in yüzüne. “Hediyeden önce gözünü kapat bakalım” dedi. Cemil Bey karşı çıkmadı ve gözünü kapattı. Ahmet “Ben aç diyene kadar gözünü açma” dedi ve yüzüğü parmağından çıkartıp “Şimdi açabilirsin” dedi. Cemil Bey gözünü açtı Ahmet’in elinde duran yüzük tanıdık geliyordu, hafızasını zorladı ve hatırladığı şey onu beyninden vurdu. Bu da yetmezmiş gibi Ahmet’in “İşte bu babamın yüzüğü artık benim babam sen olduğuna göre bu yüzük senin babacım” demesi her şeyi anlatıyordu. Ahmet’in önceden söylediği söz aklına geldi. “ Ben Ali Çavuş’un oğluyum, babam askermiş ve annem hamile iken bir görevde vefat etmiş.” Bu yüzük kendi yüzüğüydü, onu 30 sene önce kaybettiğini düşünmüştü, hiçbir yerde bulamamıştı. Bu yüzüğü nerde olsa tanırdı; çünkü bu yüzük de Cemil Bey’e babasından kalan bir yüzüktü. Ahmet, Cemil Bey’in ağlamaklı ve düşünceli haline anlam veremedi. “Beğenmedin mi?” diye sorduğundaysa Cemil Bey kalkarak oğluna sarıldı, “Oğlum canım benim çok teşekkür ederim hiç beğenmez olur muyum, çok beğendim.” Dedi. Yüzü zorla gülerken içi kan ağlıyordu; çünkü Ahmet babasını öldü biliyordu ve şimdi Cemil Bey’in ona ben senin babanım diyemezdi. Mediha Hanım hiç evlenmemişti ve bu kapıda gördüğü oğlan çocuğu da kendi oğluydu. Mediha Hanım ayrılırken hamileydi ama Cemil Bey’in kendisini yüz üstü bırakmasına karşı intikamını bu şekilde almıştı ve daha da kötüsü Cemil Bey, Mediha Hanım için artık ölüydü. Ahmet yüzüğü babasının parmağına taktı ve annesinin beklediğini söyleyerek ve yine geleceğini söyleyerek gitti. Cemil Bey Ahmet gitmeden ona sımsıkı sarıldı ve kendisine yıllar önce kapıyı açan o çift gözleri öptü. Cemil Bey yüzüğü inceledi, babasının yadigarıydı bu ve Ahmet de kendi oğluydu. Mediha Hanım’dan ayrıldığı için bin kez pişmanlık yaşamıştı ve bu pişmanlık da sonuncusu oldu. Cemil Bey aslında ölü biriydi Mediha Hanım için ölüydü. Nasıl ki Cemil Bey ayrıldığında Mediha Hanım üzülse de karara saygılı olup gitmişti şimdi sıra Cemil Beydeydi. Mediha Hanım’ın kararına saygılı olacaktı ve 10 yıldır içtiği fakat ağrılarını bir türlü dindiremeyen ağrı kesiciler şimdi onun ağrılarının hepsini dindirecekti. İlaç kutusunu avucuna boşalttı ve tek ihtiyacı bir bardak suydu. Evet, Cemil Bey artık gerçekten ölüydü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.