- 1005 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
EKİM'DE BİR YAYLA GÖÇÜ
(Olay Trabzon iline bağlı Düzköy ilçesinin çayırbağı beldesi yaylalarının birinde yaşanmıştır. İyi okumalar…)
Çok değil bundan aşağı yukarı 4-5 yıl önce yayla sezonunun kapanmaya az kaldığı zamanlardı. Ekim’in ortasıydı henüz. Yaylada komşusu köye göç edenler ineklerini salma otlatıyordu. Yani komşularının köye inmesiyle birlikte bahçe sınırları ortadan kalktığı için geri kalan yaylacılar ineklerinin başında beklemiyordu artık. Neredeyse hiçbir yerde taze otlaklık kalmamıştı, bu yüzden inekler tam doyamadan ahıra girerdi. Daha yüksek dağlara kar yağdığı için her taraf soğuktu ve üst üste en az iki kazak giyilmeden dışarıda durulmazdı.
O gün annemin köyde işleri vardı. Malum, hasat zamanıydı; kış bastırmadan bütün işlerin hallolması gerekiyordu. Evde ağabeyim kardeşim ve ben geri kalan işlere koyulduk. O gün inanılmaz derecede soğuk vardı ve sürekli yağmur yağıyordu. Sanki sonsuza dek sürecekti bu.
İnekler otlatıldı, yiyecekleri hazırlandı, ev temizliği yapıldı, yemekler pişirildi ve akşam oldu. Annem telefon açtı:
-“Akşama festival var pazarda, geç gelırım uşaklar darlanmayin ha.”
-“Tamam, anne selam söyle.” Deyip telefonu kapattık.
Bütün işlerimiz bitmişti, kız kardeşimin kitaplarını kaplıyorduk ağabeyimle beraber. O esnada yağmur kara dönüşmüştü. Bu bizim çok hoşumuza gitmişi tabi, uzun bir yazın ardından karı görmek çok eğlenceli geliyordu bize. Ama tutmaz diye düşünmüştük.
Çok geçmeden annem de geldi yemeğimizi yiyip uykuya geçtik.
Derin ve uzun bir uykunun ardından kız kardeşim beni dürterek:
-“Aba, aba kaksana bii.” Diye uyandırdı. Ben zar zor gözlerimi açmaya çalışarak:
-“Ne var?” diye sordum. O da neşeli ve heyecanlı bir ses tonuyla:
-“Camdan dişari bak da gör!” diye cevap verdi. Ben de yavaşça kalkarak cama gittim ve gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Dün yemyeşil olan manzara şimdi bembeyaz olmuştu. Saate baktım sabahın beş buçuğu idi henüz. Kardeşimle deli gibi sevinirken annem ve ağabeyim kara kara düşünmeye başlamıştı. İnekler ne olacak? Çok fazla çayırımız da yoktu. Onu fark edince o anki sevincimiz kursağımızda kaldı. Haklıydı annem; annem her zaman haklıydı. Ne de olsa yılların tecrübeleriyle yoğrulmuş bir Karadeniz kadınıydı.
Hemen tarlaya koştu, karları atarak altında donmuş kalmış lahanaları ve diğer yeşillikleri sepete doldurdu. Ardından ahıra geldi ineklerin önünü doldurdu; hazırlamış olduğu diğer yiyecekleri de önlerine doldurduktan sonra eve girdi. Biz de o esnada evi toparlayıp anneme destek olmaya çalışıyorduk. Ağabeyim odun kesmek için dışarı çıktı ben de bulaşıkları yıkamaya başladım. İnekler dışarı çıkmaya alışkın oldukları için bağırmaya başlamıştı. Önündeki yiyeceklere aldırış etmeden bağırıyorlardı ama nereye çıkabilirlerdi ki? Kar mı yiyeceklerdi dışarıda? Telefonlarımız ve televizyon çekmiyordu. Çok geçmeden elektrikler de gitti. Herkes mağdur kalmıştı yaylada. Komşular teker teker köye göç etmeye başlamıştı.
-“Eyleyin eyleyin, siz da göç eyleyin kuçiğazim! Daha da durulmaz yaylada yavrima olayim” diye bağırdı yoldan ineklerini sürüp giden bir komşumuz. Bu annemin aklına yatmıştı. Bir ara şebeke çalışmaya başladı, annemin telefonu çaldı. Arayan amcamdı:
-“Alo, ne edelım Aliriza, siğırların yiyeceğı kalmadi.”
-“Ben alayim arabayi geleyim, sen hazirla eşyalaruğu, göç edelım.” Diye karşılık verdi hattın diğer ucundaki amcam. Annem dahil hepimizin aklına yatmıştı bu fikir.
-“Tamam, biz başliyalım.” Dedikten sonra telefonu kapattı ve hazırlıklara başladık. Yukarıdaki komşumuz yardıma geldi sağ olsun. Eşyaların birçoğunu hazırladık ve inekleri dışarı çıkardık. İnekleri köye indirmek ağabeyimle bana düşmüştü. Sıkıca giyinip yola koyulduk ineklerle beraber. Çok geçmeden amcam kamyonuyla beraber geliyordu. İçinde amca çocukları yengem ve büyük halam vardı.
-“Her şeyi hazir mi?”
-“Çoğuni hazirladuyduk amca.”
-“E tamam geri kalanini da biz hallederuk.” Deyip korna çalarak yoluna devam etti.
Güle oynaya, sohbet ede ede, fotoğraflar çeke çeke, dereye kadar indik ki ne görelim!
Dere taşmış! Nasıl geçeceğiz diye düşünürken yukarıdan korna sesleri duyduk.
-“Abi, amcamdır o kesin.” Dedim neşeli ses tonuyla.
-“O zaman o gelsın sen oğa binı dereyi geçersın siğırlari biz hallederuk.”
-“Tamam abi.”
Dediği gibi de olmuştu. Zar zor dereyi geçtikten sonra köy evimize varmıştık sağ salim.
Burada ders alınacak önemli bir şey yaşamamıştık ama ömrümüzün sonuna kadar da unutamayacağımız bir anı olarak kaldı.
Bu tatlı anının çok etkisinde kaldığım için siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.
Saygı ve selam ile,
YORUMLAR
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Çok teşekkür ederim :))
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
İnşallah nasip olur size yayla havası solumak :)
çok teşekkür ederim
Yöreyi tanıyan,
anlatılan olayların benzerini çok yaşayan,
konuşulan dile aşina olan biri olarak,
zevkle okudum hikayeyi.
Elinize sağlık diyorum.
Bu günlerde yine göç yolunda insanımız.
Akşam da yükseklerde kar yağmış galiba.
Sizin durumunuzu tekrarlayan çok insan vardır bu gün.
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Kıymet verdiğiniz için teşekkür ederim :)
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
İleriki yazılarımda bol bol bahsedeceğim bu daha başlangıç. Bu arada oradaki fotoğrafı o gün çekmiştim bilginiz olsun :)
Memleketin yazarı da insanı da nihat doğan deyimiyle koyunu bile farklı :) :) :)
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Kıymet verdiğiniz için çok teşekkür ederim :)
hmm!..
katılası ve yaşanılası...
Gerçi bizim oralar hep öyledir; insanı,dağı,taşı,ovası suyu vs...
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Allah bizi bu güzel vatandan mahrum etmesin.
Bu arada bizim oralar dediniz; hemşehri mi sayılıyoruz acaba?
® Violoniste
Gümüşhane/ Trabzon.
Denizin çocukları gibi..
:)
Güzel, memleketler içerisinde en güzel memleket Karadeniz selam olsun memlekete
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
güzel yorumunuz için teşekkür ederim Nazım Bey