- 860 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN DENEN MEÇHULÜN ÇÖZÜMÜ
“Rabbinden sana vahye dilene uy. O’ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.” ( Enam – 106 )
Hayatımızın devamı için yaratılan somut her maddenin olumlu etkilerini elde etmek için, olması gerektiği gibi işlemek veya kullanmak gerektiğini, aksi durumun kaybettirdiklerinin tecrübemize kazandırdıklarıyla biliyoruz. Dolaylı olarak ta, geçim değerlerimiz de yer eden bu olguların yaşam standartlarımızla bire bir ilişkilendirilmesinde hiçbir zaman nasıllığına biz karar veremiyoruz.
Varlık sahasındaki hiçbir şeyi yaratmadığımız ve yaratamayacak olduğumuz bir gerçek. Her ne kadar yaratılanlar üzerinde şeklimsi tesirlerimiz olsa da, özündeki hiçbir eğilime müdahale etme gücünü kendimizde bulamayız.
İnsanın biyolojik yapısın da dış uyaranlara karşı tepki şeklini belirleyen iç organizasyonlar vardır. Bu uyarılara karşı kişinin iç mekanizması bunları bilgi yapılanmasına dönüştürür. Ve bu bilgi yapılanma mekanizması ne ile donatılmış ise fiziksel tepkiler o yönde zuhur eder. Tevhit ile şekillenmiş bilgi yapılanmasından ortaya çıkacak her eylemsel sonuç, yaşam standartlarımızda stabil adımlar atmamızın nedeni olacaktır.
Tevhit, bütün bir yaşam kulvarımız da somut ve soyut değerlerimize en doğru şekilde yol gösterip, daha önemlisi eylemlerimizi en verimli şekilde uygulamamıza neden olur. Her ne kadar insan hayatını “iç ve dış âlem” diye ikiye ayırmak teknik olarak mümkün olsa da, esas olarak tek kaynaktan beslendiği gerçektir.
Steril bir yaşam için manevi eğitimi hayatımızda ilk sıraya koymamız da bir esastır. Duygu ve maneviyat da ayrı-ayrı isimlendirilmiş eşit içerilikli kavramlardır. Mesela tevhidi özüne kodlamış olan insan “sevgi” olgusunun kaynağını aşk-ı ilahiye bağlar. Sevgi ve nefret duygularını Allah için dengeler. Bunun adına da “maneviyat” der. Bütün bunlar “duygu” adı altında da yapılabilinir, tevhit’ten uzak yaşamlarda.
Yaratılışın temelinde “inanç” saptaması tevhide olan ihtiyacın gerekliliğini var eder. Mesela iman kavramını etimolojik olarak incelediğimizde bir din’e ya da yaşam tarzına gönülden bağlanmak anlamı taşır. Böyle bir olgunun varlığı insanın mutlaka bir dine veya yaşam tarzına ihtiyacı olduğunun delilidir. İnsanın yaratılışından bu yana, Rahmanın göndermediği bütün inanç ve yaşam tarzlarında mutlaka bir çarpıklık görmüşüzdür. İlla tevhit!
İslam’ın bir ideoloji değil, yaşam tarzı olduğu gerçeğinden yola çıkarak diyebiliriz ki; tevhit sadece soyut bir kavram değil, soyut olan manevi duygularımızla direk olarak bağlantılı olan, inançsal dürtülerimizin getirileriyle insani ilişkilerimize yön veren, iman ve teslimiyet temeline sahip bir kavramdır.
İşte tam da bu yüzdendir ki; müşrik Araplar, tevhit kelimesini söylemekten şiddetle kaçınıyorlardı. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki, bu kelimeyi zikretmek bütün hayatlarının değişmesini gerektirecek, nefsi olgularını bu kelimeye göre düzene sokmaya çalışacaklardı. Aksi olarak ta günümüz Müslümanlarının tevhidi bu kadar rahat söylemelerinin nedeni ise; gerekliliğini yapmak gibi bir rahatsızlıklarının olmayışındandır. Tevhidi sadece birlemek kabul edip, birledik diyerek, hayatlardan iterek telaffuz edilmesinin yeterliliğine inanmış vaziyettedirler. Oysaki tevhit manevi buhranlarımızın neden olduğu tüm sorunları ortadan kaldıracak yegâne inanç kavramıdır.
Çekiç ve çivinin varlığını kabul etmek, onu nasıl ve nerde kullanacağımız öğretisini var etmez. Hayatımıza bu malzemeleri koymak, kullanmayı bilmediğimiz takdirde, çiviyi kendi elimize çakmamıza dahi neden olur. Yani inşa için icat edilmiş bu aletler, yıkmak içinde kullanılacak hale getirilebilir, eğitimsiz olunursa. Ve işte tevhit en büyük eğitim metodudur. Her eşyanın bir kullanma kılavuzu olduğu gibi, insanoğlunun da yaşam kılavuzu tevhittir.
Unutmayalım ki bir işin yapılmasına neden olan şeyi, neden olmadan yapmak o işi ortadan kaldırır. Şöyle ki; bir iş veya eyleme iki şekilde hâkim oluruz. Ya yaşamış olmanın getirdiği tecrübe ile ya da bilmiş olmanın kazandırdığı öğreti iledir. Tevhit öğretisi ile donatılmak, olacak olan şeyin olmadan etkilerini ortadan kaldırmaya yarar. Bu öğreti duyumsadığımız tüm elzemlere gerekli karşılığın verilmesinde tek hak yoldur.
Tevhitle yaşam, tevhitle konuşmak, tevhitle sevmek, tevhitle yanlışı düzeltmek, tevhitle bakmak, tevhitle hüküm vermek, ancak ve ancak tüm olay ve hataların varlığından sonra elde edilen sonucun nasıllığı ile ortaya çıkar. Tevhit her kötü hasletin kökünü kazımalıdır. Aksinin adı nefisle yaşamdır… Aslında Muhammed İkbalin sözü yerinde olacaktır diye düşünüyorum; "İslam’a yapacağımız en büyük iyilik, İslam’ı bizim temsil etmediğimizi ilan etmektir."
YORUMLAR
sayın Davut bey..
çok önemli ve temel bir konuya el atmışsınız. Anacak sizinde yazmış olduğunuz gibi toplumuzda tevhit slogandan öteye gitmiyor. biraz açmışsınız ama yeterli olduğunu sanmıyorum. Tevhitle yaşamayı canlı örneklerle daha açık hale getirseniz daha faydalı olur sanıyorum...
selam ve saygılar.